SAYFA YAZISI M.S.Aslankara; NASRAH NEFER’İ TANIMAK…

NASRAH NEFER’İ TANIMAK…

M.Sadık Aslankara
(21.10.2021 YAZISIDIR.)

Doğrusu ya, Nasrah Nefer adını daha önce duymamıştım, Erdal Beşer’in Ruhun Ayrıksı Tangosu adlı dosyasını okurken tanıma fırsatı yakaladım.

Erdal Beşer, yeğenim evet, ama yanı sıra geçmişte ortak çalışmalar da yaptığımız bir tıpbilimci ve yazar. Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanıyken, on beş yıl önce Aydın’ın İncirliova Acarlar kasabasında yürüttüğü “Güvenli Adolesanlık İçin Acarlar Modeli” başlıklı AB destekli projesinin sanat yönetmeni olarak kendisiyle çalışmış, bu çalışmayı Acarlar’ın Sonsuz Göğü adlı bir belge filmde ayrıntılarıyla ortaya koymuştuk. Sonrasında Acarlar’daki bu çalışma, dönüştürülmüş bütün halinde bağımsız belgesel niteliğiyle ulusal, uluslararası seçkilere de alınan Benim Adım Güler’le (2007; 49:30) taçlandırılmıştı. Özetle her iki yapım da söz konusu projenin, kuşkusuz bir yanıyla Erdal Beşer’in armağanı olarak yaşamımıza katılmıştı. Bunları YouTube’tan izlemek olanaklı.

Erdal’ın yazarlığını, bu arada yayımladıkları kadar, -yakınlığımızdan ötürü- yayımlamadıklarını, ama yazı alanında sürdürdüğü verimlerini biliyorum bu nedenle, aramızda süregelen sıcak ilişki, bu bağlamda bizi kan akrabalığının ötesinde sanat zemininde dostluk paylaşımıyla bir başka boyutta da yakınlaştırıyor. Nitekim bir öyküsünün, sitemizde “Öykü Kürsüsü”nde yayımlandığını da eklemiş olayım şuracıkta.

Yukarıda sözünü ettiğim Ruhun Ayrıksı Tangosu, işte onun son birkaç yıldır üzerinde çalıştığını bildiğim “yaşamöyküsü romanı” bağlamında nitelenebilecek oldukça kapsamlı bir dosya. Nitekim başlıyorsunuz okumaya, soluk soluğa sayfaların arasına dalıyorsunuz, göz açıp kapayana dek de bitiriyorsunuz. Erdal’ın anlatımıyla Nasrah Nefer, bir roman kahramanı olarak anlatıda bir yandan kendi gerçekliğini yaratırken öte yandan her okur için farklı boyutta bir roman kişisi anlamında ama etli canlı kavranılabilen derinlikli bir psikolojik varlık olarak ortaya çıkıyor.

Aslında biliyoruz Nasrah Nefer, bu yaşamöyküsü romanının kahramanı. Ne var ki Erdal Beşer, Nasrah’la yaptığı, ötesinde hâlâ sürdürdüğü onlarca söyleşiye dayalı halde, romanın gerekleri yönünde yapılandırdığı anlatısında okuru kıskıvrak yakalamayı, üstelik onda enikonu bir kavramsal tortu bırakmayı başarıyor.

Yapıttan Nasrah’ın son yirmi yıldır Türkiye’de yaşadığını öğreniyoruz.  Kendi ifadesiyle Alman-Mısırlı uluslararası tanınırlığa sahip, son yirmi yıldan bu yana artık Türkiye’de yaşayan, çalışmalarını ülkemizde sürdüren bir ressam ve dansçı. Alman Mısırlılığına Türkiyeliliği de ekleyen, artık Kuşadalı (Kuşadası) bir Nasrah karşımızdaki, yine kendi söylemiyle burada dans sanatı sunuyor, aynı zamanda öğretiyor da.

Nasrah’ın çarpıcı hikâyesi Ruhun Ayrıksı Tangosu’nda ilginç bir roman bütünlüğünde, pek çok ayrıntıyla okur önüne geliyor. Yalnız bu çarpıcı yaşamöyküsü, bunun ayrıntıları gözler önüne seriliyor değil. Nitekim Nasrah’ın serüveni düz bir hikâye gibi akıtılmıyor, tam tersine Erdal Beşer, anlatısında pek çok ayrıntıyla birlikte yoğun bir artalan kurup geliştirerek romanı sürdürüyor. Böyle olunca yapıta, ciddi yükseklik de kazandırıyor. Böylece bizler de, pek çok kazanım elde ediyoruz bu okuma eyleminde.

Özellikle farklı iki toplumsal yapının (Almanya ve Türkiye) değer yargıları, evrensel değerler bağlamında karşılaştırılabilir hale gelirken, bunun yanında dünyada yaşanan değişime dönük önemli ipuçlarına da ulaşıyoruz sayfalar ilerledikçe.

Erdal, anlatıyı İkinci Dünya Savaşının bitimiyle başlatıyor. Bu cinai savaş başlamadan önce, henüz Atatürk de hayattayken, bilimci, düşünücü, sanatçı pek çok önemli, değerli Almanın ülkemize geldiğini, çalışmalarını Türkiye’de sürdürdüğünü biliyoruz.

Nasrah, bize, yaşamda ayakta durmanın, kişiliğini kendi iradesi yönünde geliştirmenin, sürdürmenin, geleceğe dönük umut beslemenin ne anlama geldiğini gösteriyor. Çünkü onun yaşadığı her türlü engel, pek çok kişi için, altından kalkılamayacak bir ağır yük halinde kişiyi rüzgârın yönüne göre savurabilecekken, o, âdeta akıntıya karşı kürek çekip olmazı olur kılarak olağanüstü büyülü bir yolculuk yapıyor.

Üstelik yaşadıkları, öylesine çetin engeller, baskılamalar, yıldırmalar, mobing ya da tacizler ki, bunları okurken insanın sırtı ürperiyor. Ama aynı zamanda bunca güçlüğe karşın hiçbirine boyun eğmeden yolculuğunu sürdürüp hedefine kilitlenebildiğini öğreniyoruz Nasrah’ın. Böylece âdeta rol modeline dönüşerek hepimiz için bir örnekçe olup çıkıyor.

Önceki yazımda “Veysel Kobya’yı Tanımak…” demiştim, bu kez “Nasrah Nefer’i Tanımak…” diyorum.

Veysel, bir genç enerjiydi, dik bir çıkış, baş eğmeyen bir doğruluştu ondan yansıyan taşıdığı genç enerjiyle. O, bir Bursalı olarak Atatürk’ün “Bursa Nutku”nu, edebiyat alanına uygularcasına bir duruş sergilemişti görece.

Nasrah Nefer, üstelik bir göçle Türkiye’ye gelmiş, burada kök salmış bir kadın sanatçı olarak bize yalnız ülkemizde değil dünyada kadın olmanın ne anlama gelebileceğinin açık rehberi olarak duruş sergiliyor neredeyse. Bu, hiç kuşkusuz insani değerlere olan inançla, bağlılıkla, insanlığın aydınlık geleceğini kurmak için de bir heyecan, coşku yaratıyor, umut vaat ediyor.

Veysel’i, Nasrah’ı tanımak, cumhuriyetimiz, koşar adım yüzüncü yılına giderken önemli birer gösteren bağlamında örneklere dönüşüyor.

Erdal Beşer’in Ruhun Ayrıksı Tangosu, öğrendiğime göre önümüzdeki aylarda yayımlanacak. Nasrah Nefer’in yaşamöyküsü her an yanı başımızda olacak demektir bu.

Ama kendimizi, kişiliğimizi geliştirirken Nasrah Nefer gibi örnekleri göz ardı etmemek bu yolda kendisini gösterebilenleri iyiden iyiye tanımak gerekiyor.