SAYFA YAZISI M.S.Aslankara; OKUDUĞUM KİTAPLARIN OKUMAYAN YAZARLARI…

OKUDUĞUM KİTAPLARIN
OKUMAYAN YAZARLARI…

M.Sadık Aslankara
(27.01.2022 YAZISIDIR.)

İlkönce şunu söyleyeyim; yazılarım nerede yayımlanıyor olursa olsun, değil mi ki altında imzam var, bana aittir, sorumluluğumu taşımakla kalmaz, aynı zamanda metin paydasında, bütün bu yazılara karşı “yazar” olarak da eşitler beni. Bu çerçevede ister Cumhuriyet’te, kitap-lık’ta isterse Anadolu ücrasında bir dergide veya adımı taşıyan sitede yer alsın, tümü de yazarlığımın yansısı, uzantısıdır, bugüne dek taşıyageldiğim imzanın yazınsal düzlemde verimleridir, o kadar. Buna, aynı kararlılıkla, farklı kanallarda farklı imzalar tarafından benimle yapılmış söyleşileri de ekleyebilirim. Diyeceğim, yazılarım yayımlandıkları kanala bağlı olarak değişiklik göstermez, yazınsal temelinden ödün vermez.

İkinci olarak başlıkta yer alan, “okumayan yazar” sözünü açımlayayım ki, olgu daha iyi anlaşılsın. Bununla, özellikle kitapları üzerine bir biçimde kalem oynattığım yazılar konusunda yazarlarının, bunların anlamsal, kavramsal derinliğini görmezden gelip ya da bunu göz ardı edip, yüzeysel bakışla düzayak okuma eğilimi sergilemesini, buna teşne duruşunu ya da istekli yaklaşımını kastediyorum diyebilirim.

Söyleyeceklerime geçmeden önce bir alıntıyı paylaşacağım. Aşağıdaki satırlar, bundan tam altı ay önce 27 Temmuz 2021 “Sayfa Yazısı”nda “Başkasını Okuyup Kendisine Yazmak…” başlıklı yazımda yer aldı:

“Necati Tosuner aradı, uzun uzun konuştuk telefonda. Yıl boyu böyle birkaç kez konuşuruz onunla, upuzun konuşmalar, hep edebiyat.” (…)

“Konuşma akışı içinde Necati, sözlerinin bir yerinde şöyle deyiverdi:

‘Gençler, kaç satır yazdığına bakıp senin üzerinden yarışıyorlar.’

Kaldım bir an.

Necati ne söylüyor?

Yazılarıma nitelikçe değer verilmediğini, anlaşılmadığını, bunların da ötesinde hafife alındığını.

Necati, yazılarıma bakanları nitelikçe tartarak, onların bu yazıları nasıl algıladığını düşünüp süzerek altını çizmeye girişiyor diyebilirim bu gerçekliğin.

Doğrusu ya, ben de ayırdındayım bu tuhaf tutumun.

Sözgelimi okumuş yazmış bir zavallı kalem sahibinin, yazdıklarımdan kalkarak benim için “kayıt memuru” demiş olması bile başlı başına bir kanıt. Sözümona entelektüel imza olarak kabullenilmiş birinin de yazılarıma ilgisinin “okuma” değil “bakma” eylemi halinde kaldığını ele veriyor bu olgu. Nitekim kitapları üzerine yazdıklarımdan kimilerinin bunları salt birer “tanıtma”, “değini”, “not” olarak alması da durumu apaçık gösteriyor zaten.”

Yazıya yukarıdaki açımlamalarla girmem boşuna değil. Bir üçüncü açılım da şu olsun:

Kitapları üzerine değerlendirmelere giriştiğim yazarlar, kuşku yok ki bunları sorguluyor da aynı zamanda. Eğer sorgulamıyorsa söylenecek bir söz yoktur zaten. Ne var ki yazılarımı sorgularken kendilerini de sorgulamak zorunluğu duymalı bu yazarlar.

Yazar, söyleyecek sözünü, bunun biçemsel sunumunu yayımladığı kitapla ortaya koymuştur. Bu bir estetik somutlayış olduğu kadar öne sürüştür de aynı zamanda. Kitap üzerine kaleme getirilmiş yazıysa her ne olursa olsun, temelde kitabın estetik varoluşu bağlamında bir karşı açılımdır, bu da enikonu somutlamadır. Yazı, eleştirel nitelik taşısın taşımasın, değil mi ki yazanın imzasını taşıyor o zaman bunu kitabın yazarı da dikkate almak zorundadır. Çünkü karşısında kitabını ciddiye almış bir yazar vardır. O halde kitabın yazarı da onu ciddiye alacaktır kaçınılmaz biçimde.

Yazı, “yazınsal eleştiri”, “yazın eleştirisi” ölçütleriyle örtüşmese de kitaba değgin getirdiği bakış, yaklaşım, çözümleme, işleme vb. öğeleri içeren satırlar, dolgu ya da kes-yapıştır veya intihal değilse kitabın yazarı için yine değer taşır.

Ancak kitabın yazarı şu soruları yöneltebilir ayrıca yöneltmelidir de zaten:

1.Yazıyı kaleme alan, üzerine yazdığı kitabı gerçekten ayrıntılı olarak okumuş mudur? 2.Kitapta yapılmak isteneni kavramış, bu yaklaşımla kitabın, ayırıcı yanlarına vurgu yapmış mıdır?

Bunlara verilen yanıt olumluysa, kitabın yazarı kendisine de şu iki soruyu yöneltmelidir ayrıca:

1.Kitabın yazarı, kitabı üzerine kaleme getirilmiş yazıyı gerçekten okumuş ve anlamlandırmış mıdır? 2.Kitabın yazarı, kitabı üzerine kaleme alınmış yazıda, getirilen öne sürüşleri kavrayıp bunları sindirebilmiş midir?

Bu sorularla yüzleşmeden hiçbir yazar, kitabı üzerine yazılmış metinleri okumaya hak kazanamaz bana göre.

Siz, bir kitap yazmış, okurla bunu paylaşmışsınızdır, sıra karşınızdakine gelmiş, bu aşamada okurunuz bağlamında alabileceğiniz başka yazar, isteğiniz yönünde kitabınızı okumuş buna değgin görüşünü, öne sürüşlerini paylaşmıştır.

Bu, estetik düzlemde diyalektik bir öne sürüş ilişkisi, alışverişidir özetle.

Ne kitap yazarının, kendinden menkul havası işe yarar burada, ne de kitabı kendisine hedef tahtası alan yazarın tutumu.

Aslolan yalnızca kitaptır çünkü. Gerçeklik anlamında estetik olarak bu kült yapıttır kitap, somut iradedir, ortaya koyuştur, öne sürüştür. Kitabı kaleme getirmek özgür bir iradedir, yazar bu iradeyi gerçekleştirmiş, kitabı ortaya koyup aradan çekilmiştir.

Kitabı alıp okuyan da kendi özgür iradesiyle kitap üzerine öne sürüşler getirebilir, bunlar kitabın sınırları içinde kaldığı sürece herkes saygılı olmak zorundadır öyleyse. İşte bu saygı, karşılıklı birbirini anlamaya dayanır, birbirinin öne sürüşleriyle kabullerini dinlemeyi gerektirir.

Haftaya konuyu buradan sürdüreceğim.