SAYFA YAZISI M.S.Aslankara; ‘ÖNEMLİ YAZAR’ MI, ‘DEĞERLİ YAZAR’ MI…

“ÖNEMLİ YAZAR” MI, “DEĞERLİ YAZAR” MI?

M.Sadık Aslankara
(11.11.2021 YAZISIDIR.)

 “Önem” ve “değer”, ister sözcük isterse kavram bağlamında alınsın, hele kavram çifti olarak yüklendiği anlamla, düşünsel içkinlikle ister istemez dikkati çekiyor. Ancak bu öne çıkış, taşıdığı görecelik boyutu bir yana konunun, disiplin olarak felsefenin de ilgileneceği sorunsal halinde alınmasının önünü açıyor bir biçimde.

Böyle bakıldığında önem ve değer, diyalektik bağlar içinde birbirini tetikleyen, kışkırtan, birbirini doğuran ya da yoksayan kavramlar olarak da alınabilir pekâlâ. Nesnelleşen değer elbette bir öneme de sahiptir kaçınılmaz biçimde. Ayrıca önem, nitelediği olguya nesnel yükseklik kazandırdığında saltık bir değere de karşılık gelebilir.

Buna göre önem de değer de yansıttığı nesnel duruş çerçevesinde farklı nitelemelerle aralarında ciddi anlamdaşlık bağları kurabilir o halde. Geçmiş yüzyılların tahrip edici nice yanlarına karşı diyelim Cervantes, Shakespeare yazar olarak hâlâ aranıyor, kimi nitelikleriyle ölçü oluşturmayı sürdürüyorsa bu durum bizi olgunun nesnel değeriyle buluşturuyor demektir.

İki büyük yazarın üzerinde değerle önemin çakıştığı, bu kavram ikilisinin anılan kişileri nitelemek amaçlı birbiriyle örtüştüğü ortada. Ama diyelim Nobel edebiyat ödülünün, herhangi yazara değer yüklediği ya da önem kazandırdığını söylemek neredeyse olanaksız. Çünkü bu ödülü kazandığı halde aradan elli yıl bile geçmeden artık anılmazlaşmış, neredeyse unutulmuş yazar varsa eğer, o zaman önemin ya da değerin dışarıdan yüklenemediği gerçeği geliyor önümüze.

Demek ki değer de önem de olgunun, kişinin kendi içinden, bizatihi varlığından kaynaklanacaktır Cervantes ve Shakespeare örneklerinde görüldüğünce. Bu durumda durağan-potansiyel bir değer kümesinin eyleme geçip eylemli-kinetik değere dönüşmesi beklenecektir haliyle.

Buraya kadar peki, diyelim, iyi de, dıştan yüklenen önem hiç mi yok, olası mı bu? Ayrıca büyük çoğunluğun üzerinde uylaştığı veya alan entelijansiyasının katılımıyla onaylanan değer de söz konusu edilebilir elbette.

Şimdi de olguya dıştan bakmaya çalışalım bu kez. Sözgelimi bir yazara kendimizce önem vermeye, değer yüklemeye girişelim. Ya da birileri, yaygın, güçlü bir sistemi arkasına alarak, bunun sağladığı ilişki ağı desteğiyle bir yazara, olguya önem kazandırmaya girişsin. Başarabilir mi? Kuşkusuz başarır. Buradaki önem, değer içermez, ama tanınırlık, bilinirlik, benimsenirlik vb. açılarından herkesin onayını, kabulünü alabilir gözü kapalı.

Burada önümüze gelen, karşımıza çıkan, başkalarınca o yazara yüklenmiş “içi boş” bir önemdir, o kadar, evet, değer yüklemeye yeltenilmiştir, ama bunun ötesine geçmez hiçbir zaman bu tutum. Çünkü kabul görmüş bir değer çıkmış değildir, başkalarınca yüklenen önemin parlatılmış yanılsamasıdır bu, o kadar.

Öyleyse kendini önemli sayabilmesi için yazarın, bir değer üretmiş olması beklenecektir. Ancak bu değerin kabul görmüş, onaylanmış olması da gerekir doğal olarak, yoksa kişi, kendisini değer üretmiş biri olarak görebilir pekâlâ. Oysa biliyoruz ki, dünya, değeri görülememiş, anlaşılamamış yazarlarla doludur.

Değerleri kendilerinden menkul bu yazarlara, çevreleri tarafından ya da güç odaklarınca önem atfedilmiş, söz konusu kişiler, bu tür önem kavrayışının aldatmasıyla yaşamayı içlerine sindirebilmişlerdir, yazınsal verimleri hiçbir değere karşılık gelmediği halde.

Bir yazar, elbette kendisini önemseyecektir, önemsemek zorundadır, doğal üretim akışını sürdürebilmek, verimleme potansiyelini koruyabilmek için. Kendisindeki enerjiyi açığa çıkarması, bunu gerektirebilir. Ama yazarın kendisi bunun ayırdındaysa, aldatma olmaktan çıkar, enerjinin açığa çıkarılabilmesi için bir şımartma kandırması olarak da alınabilir bu.

Sonuçta siz yazar olarak kendinizde değer görebilir, bu nedenle kendinizi önemseyebilirsiniz. Her yazarın buna gereksinim duyacağı açık. Ne var ki bunu yaparken kendinizi kandırmaktan uzak durun, kandırmadığınızdan emin olun. Sakın ola bilmem neyinizde boncuk bulmaya kalkmayın.