SAYFA YAZISI M.S.Aslankara; ‘ÖYKÜ OKURU’ OLMAYI BAŞARMAK;

“ÖYKÜ OKURU” OLMAYI BAŞARMAK…

M.Sadık Aslankara
(13.8.2020 YAZISIDIR.)

Nerede “öykü okuru” sözü geçiyorsa, durmalıyız orada.

Neden? Çünkü deyiş “genel okur”u değil, “farklı” bir okur kesimini, daha doğrusu “özel”leştirilmiş okur kitlesini hedeflemiş görünüyor ki, o zaman bunu bir teknik terim olarak alıp ona göre karşılık vermek gerekecek demektir.

Nitekim “şiir okuru”, “roman okuru”, “deneme okuru” vb. derken bu söyleyişler nasıl ki özel bir okur topluluğunu nitelemek amacıyla seslendiriliyorsa aynı şekilde “öykü okuru” için de bununla örtüşen bir anlam açılımına gitmek kendiliğinden zorunlu hale geliyor.

Yukarıda sıraladığım söyleyişleri gelin bir de şöyle seslendirmeye girişelim: “şiirden anlayan okur”, “romandan anlayan okur”, “denemeden anlayan okur” “öyküden anlayan okur”. Ardından şöyle söyleyelim: “şiir bilen okur”, “roman bilen okur”, “deneme bilen okur” “öykü bilen okur”.

Eğer şiir, öykü, roman, deneme, şu bu, böylesi özel bilgiler içeriyor, apayrı dil-mantık yapısına dayalı üretiliyorsa, genel okur kesimi içinde yer alan birinin, üstelik okuduğunu anlayan kişi olarak sayılsa da şiirden, öyküden, romandan, denemeden anlaması gerekmez ille. Gerçekten bu alanların bilgisine sahip olmak demek, üstünkörü de olsa estetik duyarlık taşınmasının, “sanat felsefesi” başlığıyla anılmasa da, uluorta bu şekilde dillendirilmese de bu yönde donanmış olmasının kabulünü görece zorunlu kılıyor.

Herhangi okurun genelde “okurluk” şemsiyesi altında taşıması gereken yanlara göz atıldığında sıralanabilecek özellikler, aynı zamanda “genel okur”un, “özel okur”dan neden ayrılması gerektiğinin de ipuçlarını verecektir.

Öyle ya, özelleştirildiği an yani bu, bir yazınsal türe dönük okurluk vurgusuna dönüşür dönüşmez bu kez genelden özele inileceği için, söz konusu okur kesiminde aranması artık âdeta zorunlu koşula dönüşen bir olgu devreye girecektir kendiliğinden.

Genel okurdan beklenen temel nitelikler tüm okur kesimlerinde arandığı gibi öykü okurunda da gözetilecektir kuşkusuz, ancak öykü okuru denildiğinde bu nitelemeyi hak eden birinin “genel okur”da gözlenen özelliklerle işin altından kalkamayacağı da önceden bilinmelidir.

Zurnanın zırt dediği yer burası işte.

Genel okurda bile kimi temel özellikler aranılırken “öykü okuru” denildiğinde birazcık durup düşünmek gerekiyor demek ki.

“Genel okur”la “öykü okuru”nu tanımlayıp bu alana dönük öne sürüşlere geçebiliriz şimdi.

Genel okur, okuma eylemini yaygın dil mantığına dayalı halde sürdürür okurluğunu. Kendisini entelektüel görebilir, ancak ondan beklenen bu değildir. Genel okurlukta “üst dil”e dayalı bir okuma kavrayışı gerekmez, bu yüzden okuduğunu alımlamak yerine bununla özdeşlik kurup tüketmeye yönelir. Bu yanıyla duyarlı değil duygusaldır. Kitlesel yönelime yatkınlığı nedeniyle arayıcı, seçici okumanın değil, kendisine farklı araçlar, yollarla sunulmuş metinleri okumanın insanıdır. Bu yüzden genel okur, okuma ediminde üst dile kapalıdır, daha çok iletişim dil-mantık dizgesine dayalı okumanın ardılıdır.

Bundan ötürü genel okur, daha çok “tahkiye”nin, mesel, masal karışımı anlatıya dayalı romanın okurudur. Buradaki masal-mesel okurluğunu, anlatıcının dinlenişi olarak algılamak olanaklı, çünkü bu okur anlatıcıyı dinleyip bundan etkilenen bir edilgen okur tipidir. Okumada birörnek, sıra içi tutum sergiler, artalana, sıçramalara, söz hünerlerine ilgisi alabildiğine düşüktür ya da hiç yoktur. Televizyon dizilerini olay-çözüm (neden-sonuç) kavrayışıyla nasıl yorumluyorsa, öteki izleyicilerle bunu nasıl konuşurlarsa okudukları romanları da salt bunu ifade eder düzeyde konu edinir. Genel okur, tipik okurdur.

Ne var ki şunu da hiçbir zaman gözden uzak tutmamak gerekiyor: genel okur olunmadan özel okur olunamaz hiçbir zaman. Genel okurluktan özel okurluğa geçiş için bu süreç zorunludur çünkü. Ulaşılan birikimin sıçramalarla kişiyi daha gelişmiş düzeye taşımasının, insanın kendini geliştirip dönüştürmesinin de şifresidir bu.

Genel okurluktan “öykü okurluğu”na geçiş bir anda gerçekleşmez. Nitekim “öykü okuru” olarak tanınan pek çok kişinin bile kendisini şiir okuru gibi takdim eden, ancak sıradan manzume okuru olduğu görülen kimilerine benzer biçimde daha çok birer tahkiye / hikâye okuru olarak kaldığı söylenebilir.

“Öykü okuru”, farklı dil-mantık bağıyla öykü okuma yatkınlığı, ardı sıra yetkinliği gösteren okurdur. Öykü, onun için hikâye bağlamında anlatlanla değil işleniş biçimiyle, biçemiyle değer kazanır. Bu yüzden dil, anlatım, kurgu, öykü kişileri, bunların öykü evrenine yerleştirilişi önem kazanır. Yazarın öyküde anlatmaya çalıştığı hikâyesiyle ilgilenmez de onu yapılandırma yaklaşımıyla işleyişine dikkat kesilir. Bu çerçevede anlam ağlarıyla, yan anlam ilmekleriyle, ayrıntılara yüklenen işlevle ilgilenir. Okuduğu öyküden kalkarak kendi kuracağı öyküyü önemser, bunu tartışır, okuduğu öyküden yeni yeni öyküler kurmaya bayılır. Okuma eyleminde hiçbir zaman at gözlüğü takmaz, öykünün coşkusunu, yakıcılığını duyar, ama buna kapılıp kendini öykünün içinde yitirmez. Bir öykü gurmesidir. Tipik değil, karakteristiktir. İyi bir öykü okumak, bunun tadına varmak hepsinin önüne geçer. Bu yüzdendir ki iyi bir öykü okuru, aynı zamanda iyi bir öykü yazarıdır, bu anlamda eline hiç mi hiç kalem almasa bile okuduğu öyküyü yeniden yazarak bunu kaleme almış öykü yazarına karşı ciddi bir rakip olup çıkar âdeta.

Böyle bir “öykü okuru” olmayı başarmak, en az bir “öykü yazarı” kadar öyküye hâkim olmak, hatta bir öykü yazarı olmak anlamına gelecektir.

O zaman öykü yazarı, yukarıda temel nitelikleri anlatılan öykü okuru karşısında ne yapıp edip haddini bilecek demektir, bilmek zorundadır!

“Öykü okuru”, özetle külyutmazdır! Sıradan öykü yazarını kündeye getirir hemen, o kadar.