SAYFA YAZISI: M.S.Aslankara; Öykünün Savaşımı; Savaşın Öyküsü

Öykünün Savaşımı; Savaşın Öyküsü…
M.Sadık Aslankara
(19.4.2018 YAZISIDIR.)

Orhan Veli’nin o şiirini bilmeyen yoktur, ama gelin bir kez daha analım büyük şairi, pek ünlü şiiriyle birlikte

Harbe giden sarı saçlı çocuk!

Yine böyle güzel dön;

Dudaklarında deniz kokusu,

Kirpiklerinde tuz.

Harbe giden sarı saçlı çocuk!

 

Savaş, “savaş” olgusunun doğrudan yaşanmasını dile getirir; bombalarla konuşur, konuşması bittiğinde bir yıkım, kıyım tablosu bırakır geride.

Öykünün gücüyse kaleminde. Kalemle verir savaşımını. Savaş olgusuna, bunun yol açtığı her türlü olumsuzluğa karşı verdiği savaşımla öne çıkar bir bakıma.

Özetle savaş harptir, yaşama karşı ölüm buldozeridir âdeta. Savaşım ise bir mücadeledir, mücadele biçimidir, yaşam adına verilen.

Hoş tarihin, doğanın zoru olarak da yaşanabilir savaş. Toplumların kendilerini korumalarına dönük, bizim Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşımızda yaşadığımıza benzer biçimde savaşa girmek, yaşamak için savaşmayı göze almak zorunda kalabilir bir toplum.

Buna karşın edebiyat, öykü sanatı savaşların arka alanlarında yaşananları, ne bileyim savaş zenginleriyle yoksulların, kimsesizlerin yaşadığı yoklukları, açlıkları hele çocuklarla kadınların yaşadığı sıkıntıları, bu arada karşılaşılan sevgisizlikleri işleyerek savaşa karşı verdiği savaşımı sürdürür yine. Çünkü insan azizdir, sevgili bir varlıktır, bunu yansıtmanın yolu küçük insanın dünyasını, yaşam içindeki savaşımlarını vermekten geçer. Harbe ilk sürülenlerdir çünkü onlar.

Dünyanın bütün öykücüleri bunu yapar. Öykü, bireyin mutluluğunu ister de ondan.

Savaş ise âdeta kukla oyunudur; bir şablona göre iyilerle kötülerin rol aldığı; birey yoktur savaşta, insan yoktur, bu kavrayışa dayalı kuklalar vardır yalnız. Kimileri iyi, kimileri kötü olarak nitelenir.

Öykü güzeldir, doğaldır, çokyüzlüdür, bireyi öne almıştır.

Bu yüzden varlıkları da etkileri de çatışır durur savaşla öykünün.

Bütün bunlar olup biterken öykücü, kendisini fildişi kuleye kapatamaz.

Küçük insanın yaşamdaki savaşımıyla beslenir öykü.

Şimdiye dek edebiyatçılar hep bunu yaptı.

Sıra bugünkülerde…

Evet, günümüz öykücüleri, siz neresindesiniz öykünün sürdürdüğü bu evrensel savaşımın?