SAYFA YAZISI: M.S.Aslankara; Öyküye Omuz Vermenin Anlamı…

Öyküye Omuz Vermenin Anlamı…
M.Sadık Aslankara
(24.01.2019 YAZISIDIR.)

Son otuz yıldır, pek çok adayın dosyası, yazarın kitabı yanında, henüz yayımlamadıkları ürünleri de okudum, okumayı sürdürüyorum. Özellikle ilk yazımlardaki okumalarımda öykülerin açık ara önde olduğunu söyleyebilirim.

Bu zaman dilimi içinde yüzlerce öykü üzerine, yazarlarıyla yüz yüze görüştüğümüz ya da telefonda konuştuğumuz oldu. Geçmişte, gönderilen bu öyküler üzerinde, düşüncelerimi de paylaşmıştım ayrıca, Adam Sanat dergisinde birkaç sayı boyunca.

Şimdi de “Öykü Kürsüsü”nde tutumumu sürdürüyorum. Öyküleri ilk kez yayımlanan yazarlar var aralarında. Basılı ya da sanal, fark eder mi?

Asıl önemlisi, ilk kez yayımlananlar yanında kimileri kitaplı yazarlara veya daha önce ürün yayımlamış olanlara ait olsa da şimdiden yirmiye ulaşması sayıca öykünün. Hiçbirini hafife almadan her biri üzerinde ayrı ayrı durarak, ayrıntılı değerlendirmeye girişmem elbette dikkati çekiyordur.

Niye böyle bir tutum sergiliyorum peki?

Tek bir yanıt vermem gerekirse eğer; öykü sanatına, öykücülüğümüze katkı, diyeyim gönüllülük içinde.

Ama bu aşamada birkaç satırla sorunun farklı açılımlarına yönelik bir iki söz daha edeyim…

  1. Kendi yazarlığımın ergenlik döneminde, ta uzaklardan da olsa dergiler yoluyla, bir biçimde etki aldığım yazarlara karşı, onlar gittiğine göre bana devrettiklerini düşündüğüm bir görev sayıyorum bunu. Anadolu’nun ücrasında, özellikle öykü yazmaya yönelik genç insanlar için bir şeyler yapma çabası yani,
  2. İçlerinde küskünlük oluşmuş, kimi davranışlardan ötürü kırgınlaşmış yetenekli gençlerin, yazarlıktan caymalarını, bu yoldan dönmelerini engelleyip onları destekleyerek uzaktan güç vermeye çalışma arzusu,
  3. Kuruntu da olsa katkım bulunduğunu düşündüğüm yazarların geliştiğini, ürünlerinin beğenildiğini, süreç içinde öykülerinin kabullenilerek ilk kitaplarını yayımladıklarını görmenin, sonsuzca mutluluğunu yaşama coşkusu, bunlar arasında sayılabilir.

 

İnsanı sıcacık duygularla kuşatabilecek böylesi yanlarına, amaç doğrultusunda yaklaşımlarıma, verdiğim desteğe, ötesinde sağladığım katkıya karşın beni üzen, hevesimi kıran, hatta kimileyin canımı sıkan birkaç davranışın da altını çizeyim bu arada.

  1. Benimle öykülerini paylaşanların kimileri, kaleme getirdikleri, değiştirilemezmiş havasında, bu arada belki hakkım olmadan yaptığım uyarılar, yazınsal ölçütlere dayalı eleştirilerim karşısında, metinlerinin ille beğenilmesi gerekiyormuşçasına kaba davranış sergilemeleri, hatta deyiş yerindeyse beni suçlamaya dönük tutumları.
  2. Kimilerinin, yazdıkları öyküden mutluluk duymak, bunu paylaşmanın hazzını yaşamak yerine yayımlama olgusunu bir yazınsal güç, daha da tehlikelisi bunu neredeyse kişisel erk, hatta gövdesel gösteri halinde algılayan kavrayışla ürünlerinin yayımlanışını, bu amaçlarına uygun kullanma çabaları.

 

İşte o zaman ister istemez üzüyor insan. Ama daha önemlisi bunun ötesinde tehlikeli bir narsizmin uç vermesi alttan alta. Bu durum, öykü sanatı için üretilen enerjinin sinerjik hale gelmesine de engel oluyor ne yazık ki.

Böyle durumlarda öykü sanatına, öykücülüğümüze emek vermeye dönük iştahımda seyrelme, zayıflama baş gösteriyor elimde olmadan.

Benim için öykü sanatına emek vermenin anlamında düşüş başlıyor. Bir değer yitimi yaşıyorum çünkü o zaman. Böyle olduğunda öykü sanatına emek vermek, içi boş bir söz salatasına dönüşüyor, o kadar.

Bu çerçevede “Öykü Kürsüsü”nde nelere dikkat ediyorum, üzerinde durduğum ilkeler neler, bunlara eğileyim istiyorum.

Konuyu, buradan sürdüreceğim.