SAYFA YAZISI: M.S.Aslankara; Öyküyü Akılda Gezdirmek Ama Kaleme Getirememek

Öyküyü Akılda Gezdirmek Ama Kaleme Getirememek…

M.Sadık Aslankara
(28.02.2019 YAZISIDIR.)

Herkesin bir biçimde yaşadığı, bu açıdan deneyimlediği farklı duygu durumu bu…

Yazmaya hazırdır kişi, yazacakları da aklındadır aslında. Ama bir türlü eli yazmaya gitmez, oturup yazamaz. Ama nedense hep yazmaya hazırdır gurk tavuk misali. Yazacaktır ille, yolu yoktur. Şöyle soluk alsa, oturuverse, bir çırpıda yazıp atacaktır aklında gezdirdiği öyküsünü, ama ah işte, koşullar el vermez bir türlü.

Yazar dediğimiz her kimse, o da elbette aklında gezdirir öyküyü. Çünkü akılda gezdirilmiyorsa eğer öykü, zaten yazılamaz da.

Ancak şu da var; akılda taşınırken yaydığı ısıyı hep koruyabilmeli öykü, soğutulmamalı yani. Çünkü ancak o zaman söz konusu ısı, kendine bir yol bulacak, anlatısal bir somutluğa ulaşacaktır mutlaka.

Her öykü yazarı bunu bilir zaten. Aklında gezdirdiği öyküyü tutar tepesine çıkarır, kimileyin yüreğinde gizler, hatta meyhane meyhane gezdirip damarlarında dolaştırdığı bile olur onu.

Sonra da oturur ama, bir kalp spazmı geçirircesine yazıya döker. Komaya girer yazarken, ne bileyim bayılır, dans eder, ter döker, ateşlenir kusar. Her ne olursa olsun bir trans halidir bu.

Evet, apaçık trans halidir. Yazarla öykünün birbiriyle giriştiği, temsiliyet anlamında birbirine girdiği. Gerçekten de yazar, kendini öyküde somutlar, öykü yoksa çünkü, yazar da yoktur, trans dediğimiz olgu da bu yüzden yaşanır zaten.

Tersi de olur bunun. Öykü, kement atar yazara, onu tutsak alır, ne var ki sonrasında yazar, iflah etmez artık.

Böylesine tuhaf, aykırı bir çaprazlamadır bu. Diyalektik bir ilişkileniş biçimi diyelim.

İnandırıcılık, samimiyet aranması gerekmez bu konumda. Çünkü olduğu gibi yaşanır durum. Görürsünüz, algılarsınız hemen.

Bellidir; yazarla öyküsü buluşmuştur, akılda gezen bu öykü, kısa süre içinde kaleme getirilecek, kâğıda dökülecektir. Kaçınılmaz bir gerçekliktir bu; eninde sonunda yaşanacaktır.

Ancak öyküyü kafasında gezdiren için durum farklıdır. Onun için yazmak değil, kafasında gezdirmek önemlidir. Çünkü o aklında gezdirirken öykü iktidarda değildir. İktidarda olan kendisidir, öyküyü ise payanda olarak kullanmayı yeğlemektedir, o kadar. Kaba deyişle öykünün pezevenkliğini yapmaktadır âdeta.

Oysa yazar aklında gezdirdiği öykünün efendisi değil kölesidir, o kadar!

Öykü, beni gezdir dediği için yazar, onu tepesine çıkarmış dolaştırmaktadır. Yani bunu, bu dolaşmayı, gezintiyi isteyen öykünün kendisidir.

Öykü, aşktır, tutkudur. Asla konu mankeni olmaz. Bir yolunu bulup mutlaka yazdırır, kıvamı geldiğinde salar kendini çünkü.

Yeter ki siz inandırıcı olun öykünüze.

Öykünüz de inanacaktır çünkü o zaman.