SAYFA YAZISI M.S.Aslankara; ‘OYUN’, ‘OYUN BOZUMU’ VE YAZARLIK

“OYUN”, “OYUN BOZUMU” VE YAZARLIK…

M.Sadık Aslankara
(01.7.2021 YAZISIDIR.)

Gözlemişsinizdir.

Çocuklar, birinden ötekine geçerek oyunlarını sürdürürken, kurulumdan bozuluma tümünde her oyun, dikine yükseliş sergiler başlangıçta. Coşku, heyecan ortalığa yayılıp şaşırtıcı hızda doruğa tırmanır, sonra yavaşça sönümleniyormuş görüntüsü verse de bir anda bitiverir, ancak “bitti” demeye kalmadan bakarsınız başlangıç heyecanına denk yeni bir oyun daha patlayıverir aralarında. Her oyun dalga dalga yayılıp genişler. Yeni oyunların kurulumuna da aynı hızla geçerler zaten.

Örnekleme bağlamında alınabilsin diye bunları aktardım.

Herhangi oyunda, kurulumla bozulum süreçlerinin böylesi bir diyalektik akış içinde yaşandığı öne sürülebilir. Bir nokta daha dikkati çekiyor bu süreçte; oyunlar yalından karmaşığa sıçramalarla yükseliyor. Diyelim arada bir anlık farklı bir diziliş çıkıyor ortaya, ne ki karmaşıktan yalına geçildiğinde bu düşüş yine de oyuncunun ilgisini gereğince çekemiyor denebilir, onun içindir ki eski ritme dönüş kaçınılmaz oluyor kendiliğinden.

Olgunun bu yanını yazınla ilişkilendirebiliriz kolayca. Yazınsal temelde edebiyatın da oyun olduğunu, ancak bunun toplumsal tabandan soyutlanamayacağını biliyoruz.

Bu noktadan kalkarak yazınsal oyuna geçersek, “halkçı romancılık” ya da “halkçı öykücülük” başlıkları altında dile getirilen düşüncelerin, bizi “oyun” anlamında nelerle yüzleştireceği üzerinde durabiliriz. O zaman halk romancılığı kavrayışını izleyen yazarların her birinin, söz konusu yapıtlarını oyun temelinde alıp süreci değerlendirmek de kolaylaşacaktır.

Öyle ya, her yazar, öyküleri-romanlarıyla kendine özgü oyununu kuracak, okuru da bu çerçevede kurduğu metin-oyuna çekmek için çabalayacaktır. Kuşku yok ki her yazarın hedefi, kurduğu yazı oyununa yanaşan her kimse, okur olarak onu kendi oyunlarında tutmak olacaktır.

O halde gelin şimdi “halk romancılığı”-“halk öykücülüğü” ardılı yazarların kurduğu oyunla oyun bozumu konusunda neler öne sürülebilir bunlara bakalım birlikte. Kaldı ki bu yazarların, kaleme getirdikleri yapıtların türdeş özellikler sergileyeceği de öngörülebilir ayrıca.

Halk romancılığı, halk öykücülüğü ardılı konumunda, kaba genellemeyle “halk yazarları” olarak anılabilecek bu yazar topluluğunda oyunların toplumsal işlevi önceleyen bir yapıya yaslanacağı kestirilebilir kolayca. Böyle olunca oyuna katılımın sınıf, cins, yaş, eğitim, kültür vb. konularında çok geniş bir yelpazede yığınsal ölçekte gerçekleşeceği açık. Buna göre her metin, saydam anlaşılırlıkta olacak, herkes oyunda yazarın kurduğu doğrultuda yol alacaktır. Ne var ki metin-oyundaki bu yalınlık, her okuru oyunda tutmaya yetmeyebilir.

Çünkü bu metinler, okurundan yaratıcı olmasını beklemez, bu durumda okur, daha etkin, daha yaratıcı olmak için yeni oyun arayışına girebilir kolayca. Okur, bir yazarın oyunundan çıkıp aynı anlayıştaki öteki yazarın oyununa katıldığında yine aynı durumla karşılaşacağından, süreç içinde bu yazarlarla kurdukları oyunlar karşısında genel isteksizlik de yaşayabilir.

Fethi Naci’nin, edebiyatımızın kare asından biri olarak gördüğü, halk romancılığının büyük adı Reşat Nuri Güntekin’in hemen bütün romanları aynı bir metin-oyunun değişkeleri olarak kabul edilebilir bu açıdan. Aynı şekilde Hüseyin Rahmi Gürpınar için de öne sürülebilir bu; çünkü o da aynı metin-oyunun sürdürücüsüdür romanlarında.

Bir de okura durma tuzaklar kuran metin-oyunlar, açık olmayan çetrefil metin-oyunlar, iç içe halkalar halinde savrularak gelişen metinler var. Yine bu yazarlara denk olsun diye Halit Ziya Uşaklıgil örneklenebilir bu kavrayıştaki yazarlar için.

Bu ayrışma dünya edebiyatında da kendine yer bulabiliyor. Sözgelimi Maupassant ve Çehov öykücülükleri denilerek ayrılan metin-oyunlar böyle bir örnekleme için öne sürülebilir. Aynı şekilde Sait Faik-Sabahattin Ali ayrımı da bu yönde örnek gösterilebilir.

O zaman okurun daha yaratıcı olacağı, heyecanla içine dalacağı metin-oyunlara geçme olasılığı yükselecektir. Çünkü “oyun bozumu” hakkını kullanarak herhangi okur, yeni yazar arayışına geçebilir pekâlâ.

Buna göre “halk yazarlığı” tanımını bir yazar, ancak görece hak edecektir. Öyleyse genel niteliklerini yansıtmak, bir yazarı, öyle göründüğü halde yine de halk romancısı veya halk öykücüsü konumuna taşıyamaz.

Okurdaki arayış serüveninin de gözlenmesi zorunlu.

Son bir yazıyla konuyu buradan sürdürüp genel vargılarımı paylaşacağım.