SAYFA YAZISI: M.S.Aslankara; Romanın Pornografisinden Öykünün Erotizmine…

Romanın Pornografisinden Öykünün Erotizmine
M.Sadık Aslankara
(14.12.2017 YAZISIDIR.)

Düz anlamda alındığında başlık, okura itici gelebilir. Değişmeceli anlamıyla bakıldığında peki neler söylenebilir dersiniz?

Önce pornografiyle erotizm sözcüklerinden işe başlamak gerekiyor. İki sözcük de cinsellikle ilgili terimler. İlki cinsellikte eylemsel ayrıntılara dayalı salt olgusalı ön yüzüyle aktarırken, ikincisi imgesel yolla, üstelik değişmeceli artalan dokusuyla yansıtmayı hedefleyen bir anlatım biçimi.

Roman, günümüzde pornografinin düz mantığıyla üretiliyor değil elbette, ne var ki roman sanatına dönük algısı buralarda dolaşan, bunun dışına çıkmayı henüz benimsememiş bir yazar kesiminin varlığı da olgusal gerçeklik ne yazık ki.

Bütün sanat alanlarında görüldüğü üzere roman sanatında da farklı kavrayışlara dayalı bir üretim yelpazesiyle karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz aslında. Ne var ki bu geniş yelpazede, roman sanatının birkaç yüzyıllık geçmişi içinde çok eskilerde kalmış bir anlatımcılığın varlığını hâlâ koruduğu, sürdürdüğü de görülmüyor değil.

Bu yöndeki geleneksel roman anlayışıyla yol almaya çabalayan yazarlar, tıpkı pornografide olduğu gibi bir üst bakış egemenliğinde, olan biteni, can alıcı aktarımlar eşliğinde anlatarak okuru kendisine çekmeyi hedefliyor denebilir. Bunun yanında öykü sanatıysa, en azından Türkçede, özellikle son çeyrek yüzyıl içinde tıpkı erotizmde gözlendiğince imgesel anlatımla okurda kendisini kurduran bir yaklaşım sergiliyor, bunu başarıyor da.

Şimdilik eğer roman sanatını yerden yere vuruyormuş izlenimi bırakıyorsa son haftaların sayfa yazıları, hemen eklemeliyim ki, romanın günümüzde eriştiği düzeye önümüzdeki haftalarda farklı dokunuşlarla geniş ölçekte yer açacağım, baştan bilinsin isterim. Diyeceğim, roman alanında da büyük dönüşümler yaşanıyor.

Romanla pornografiyi, öyküyle erotizm sanatını bir arada anarak yazıya girerken konunun bu yanlarına açıklık getirmiş olayım.

Bir romanın olaylarla, buna dayalı ilişkileniş ağıyla tıklım tıkış doldurulması, gereksiz yığmalarla şişkinleştirilmesi, hiçbir işlev taşımaksızın ayrıntı yüklenmesi, romana değer kazandırmak şöyle dursun, tersine bu değeri alabildiğine düşürüyor. Pornografinin, görsel alana kilitlenmesiyle romanın olay anlatmaya dayalı aktarımcılığı aynı anlama karşılık geliyor bir bakıma.

Tam bu noktada romanı öyküyle karşılaştırmak bu iki türe bakarak hem farkındalık kazanılmasını sağlayacak hem de kavramsal açıdan ufuk genişliği getirecek, buna kuşku yok. Öykünün olay aktarımcılığından kaçarak bunu okurda kurdurmaya girişmesini, erotizmin, algılayan özneyi, bu bağlamda, kaba göstermecilikten uzak anlamsal derinliğe uçurmasıyla eşlemek olası.

Roman sanatını, pornografik diziliş mantığıyla algılayıp kalem oynatanların, erotizmin anlatmayan ama gizemli bir büyüyle bunu alıcı özneye kurdurtan özelliğini kavramaları zorunlu o halde.

Bir romancı için öykü sanatı, yazınsal açıdan kalemini bileyeceği bir başucu kaynağı aslında. Yazınsal bir anlatı, yola çıkarken neleri atarak yükselebilir, nelerini eksiltirse değerinden bir şey yitirmez, öykü sanatı bunu bize çok daha açık gösteriyor çünkü.

Ama romancılarımız arasında, hâlâ her şeyi anlatmak için can atan, okurun, bu bağlamda anlatılmayanı da algılayabileceğini bir türlü düşünemeyen, dolayısıyla onu küçümseyen pek çok yazar var!

Roman elbette bir anlatı sanatı ama anlatma sanatı değil!