SAYFA YAZISI M.S.Aslankara; SANATIN EMEKÇİSİ OLMAK

SANATIN EMEKÇİSİ OLMAK…

M.Sadık Aslankara
(15.4.2021 YAZISIDIR.)

Suna Selen, kendisiyle yapılan sıcak bir söyleşide, konuşmasının bir yerine şunu sıkıştırmış:

“Ben kendimi sanatçı olarak değil, sanat emekçisi olarak görüyorum. Emekçi olarak gördüğünüz zaman büyüklük duygusuna kapılmıyorsunuz.”

Söyleşiyi gerçekleştiren Orhan Atmış, bunun altında yatan gerekçeyi, “kendisine olan saygı” diyerek kayda geçmiş. (Bak.: Cumhuriyet, 11.4.2021)

Bu satırları okuyunca, beş altı yıl kadar önce kitaplarımda kullanmak üzere hazırladığım farklı yaşamöyküsü metnini anımsadım:

“M.Sadık Aslankara, kimi zaman kenarda durmayı yeğlese de, elli yılı aşkın süredir yazın, tiyatro dünyasında etkinliğini sürdürüyor, kırk yıla yakındır belgesel sinemayla içlidışlı yaşıyor. Bu alanların değerler dizgesine dayalı kavrayışla sanattan başka iş tutmayan gönüllülük sergiliyor. / Son otuz yıldır kaleme aldığı yazılarla bir başka edebiyatın olanaklı olup olamayacağını yoklarken, sanatta bukağılı sabır, direnç gösterip yazının emekçisi bağlamında alınmaktan kaçınmayan duruş yansıtıyor.”

Yukarıdaki metni, o sıra yenice yayımlanacak Şano’yla birlikte geleneksel yaşamöyküsü metniyle yan yana kullanılması için dosyaya iliştirdim ya, o sıra ne olduysa bu metin Şano’da değil de ondan iki yıl sonra Ondancı’da yer bulabildi ancak.

Buna neden gerek gördüm, neden, “yazının emekçisi bağlamında alınmaktan kaçınmayan duruş yansıtıyor,” dedim, neden bunu vurgulama gereği duydum; Suna Selen fırsat verdiğine göre, bir iki satırla bunun üzerinde durayım isterim doğrusu.

Sanıyorum, o sıralarda Rukiye Karakaş’la (Sevindi) yürüttüğümüz web sitesi çalışmalarımız da beni bu yönde etkiledi. Çünkü yine yoğun emekli bir çalışma bekliyordu beni. Daha önce edebiyatta, tiyatroda, belgesel sinemada hep yoğun emek gerektiren böylesi çalışmaların içinden geçmiştim. Şimdi bu web sitesiyle yeni bir emek süreci başlıyordu benim için.

Gocunmuş değilim bundan, hiçbir zaman da sanatın emekçisi olmaktan vazgeçmedim zaten. Kaldı ki üretimde bulunduğum her üç alanda da varlığımı emekle sürdürdüm; edebiyat, tiyatro, belgesel üretimini, kendi adıma bakkal dükkânı açmışım da bunun parsasını toplamaya çıkmışım havasında olmadım. Tersine kendimi örttüğüm bile oldu.

Nitekim Uykusu Sakız’ın girişinde Memet Fuat’tan aktardığım alıntı, ondaki diğerkâmlığın ardıllığına soyunmuş biri olduğumu gösteriyordu ya, bilmem ki ne ölçüde ayırtına vardı okurlar bunun. Kitaba “prolog” olarak aldığım alıntıda şöyle diyordu Memet Fuat:

“Bu oldukça garip bir tutum. Övünerek söylemiyorum bunları, övünülecek bir şey değil. Yazma gücünüz varsa bunu engellememelisiniz. Yazmak, yayımlamak gerekir. Ama ben kendimi hep engelledim.”

Memet Fuat, kendini engellerken başkalarına alan açtı, verimlerini yayımladığı insanlara yer buldu. Ben de biraz biraz onun gibi biri olup çıktım. Edebiyatta beş yüz dolayında yazarımıza, onların kitaplarına yer açtım, yazar kimi yakın dostlarım, “Bırak başkalarını, kendine zaman ayır,” dediği halde. Bunlardan biri de Necati Tosuner’dir, neredeyse her konuşmamızda uyarır beni. Yaptığım bütün tiyatrolarda ailemin mal varlığını harcadım, alanımızdaki geniş bir kesim tanık buna, belgesellerimiz için de nice sıkıntıya göğüs gererken bütçesiz işlerimizde harcamaları da zaten içeriden yaptığım biliniyor. Böyle olmasa belgesellerimizin sunumunda yer alan “Yoksul Bağımsız Belgesel” söyleminin işi ne? Bu çalışmalarımda baştan bu yana bana omuz veren Okan Çançin, bunun birebir tanığı zaten.

Sonuçta hep bedel ödeyerek yol aldım sanatta. İlle hapishaneden geçilerek bedel ödenmiyor. Diyelim yaşanabilecek daha zahmetsiz bir hayat varken bundan vazgeçildiğinde, özverilerle ama inançla sürdürülen bir yaşam anlayışına yaslanıldığında da bedel ödenmiş oluyor sonuçta.

Sanatta kendini dev aynasında görüyormuşçasına afur tafur yapmak, onu bunu dirsekleyip öne geçmeye çabalamak yerine emek yoğun ama sanat zengini bir lokma bir hırkayı yeğlediğimi söyleyeyim.

Sanata verdiğim emek değil mi zaten beni ben yapan?

Sanat emekçisi Suna Selen’i çok iyi anlıyorum bu nedenle.

O Suna Selen ki, kuşaklar boyu sanatla haşır neşir yaşamış, yaşayan bir aile yapısından geliyor oysa.

Ama yine de emeği öne çıkarıyor büyük sanatçı.