SAYFA YAZISI M.S.Aslankara; Xyz Kuşaklarının Yazarlık Encamı…

Xyz Kuşaklarının Yazarlık Encamı…
M.Sadık Aslankara
(5.7.2018 YAZISIDIR.)

Kaynaklara bakıldığında, doğum tarihlerine göre XYZ kuşakları sınıflamasının farklılık sergilediği gözleniyor. Bunu, kuşak belirlemede her yıl ilerleyen tarihlere, yaşlara bağlı sınırların da değişebileceği gerçeğiyle ilişkilendirmek gerekiyor. Ama biz konuyu, işin uzmanlarına bırakmayı yeğleyerek konumuzu sürdürelim.

Bir sınıflama örneği olarak günümüzden yuvarlamayla yarım yüzyıl öncesinden başlayan bir kuşak sınırlılığı ya da geçirgenliği bağlamında almak olanaklı bu yaklaşımı.

Hadi ben de, kimi kaynakların kılavuzluğundan kalkarak, söz konusu XYZ kuşaklarının doğum tarihlerine göre ayrılmalarını kabaca şöyle sıralamış olayım:

X kuşağı: 1965-1979 arasında doğmuş kuşak,

Y kuşağı: 1980-1999 arasında doğmuş kuşak,

Z kuşağı: 2000-2012 arasında doğmuş kuşak.

Nüfusumuzun %17’sini son kuşak yani Z kuşağı oluşturuyor. Y kuşağının nüfusumuz içindeki payı %22. Büyük kalabalık oluşturan Y kuşağının nüfustaki payı %35. Bu da toplam olarak yaklaşık 27 milyon insan anlamına geliyor.

O halde toplam nüfusumuzun yaklaşık üçte birlik dilimini oluşturduğu da öne sürülebilir bu kuşağın. Hani genç bir nüfus olduğumuzdan söz ediyoruz ya sürekli, çoğunluğu da bu kuşak oluşturuyor demek ki.

Peki, kimi verilere bakıldığında, bu kuşakların yazarlık bağlamında yapıp ettikleriyle gelecekleri konusunda neler söylenebilir?

İlk saptamamız şu olsun: 1990 öykücü kuşağı, bir X kuşağı yansıması ya da patlaması olarak alınabilir pekâlâ. Y kuşağının da bu alabora ortamında bir yanıyla 90 öykücüler kuşağına destek verirken öte yanıyla “putları yıkarcasına” bu kuşağı alaşağı etmeye çalıştığı da öngörülebilir kanımca.

Z kuşağı bireylerine dokunulmuyor belki, ama 2000’lerde doğanların da yazınımızda yavaştan ayak seslerinin duyulmaya başlandığını artık açıkça not düşelim, derim.

Bu toplu veriler, yazarlığın nerelere doğru uzandığının, uzanmakta olduğunun ipuçlarını da sezdiriyor bir biçimde. Öyle ya, yazarlığımız nereye gidiyor acaba? Bırakın kitabı, neredeyse yazının bile sonuna gelindiği gibisinden hamhalat düşüncelerin uluorta silah sıktığı bu tuhaf zaman diliminde yazarlığın nereye gittiğiyle ilgilenmek bir fantezi bile sayılabilir.

Söz buraya kadar uzanmışken Fatoş Karahasan’ın Açılın Gençler Geliyor adlı kitabına geçelim. Kimi verileri bu kitaptan alıntılarla bütünleyerek düşünce kırıntıları üretmeye girişelim gelin…

Fatoş, Sia Insight’ın “2018 Türkiye Gençliği Araştırmasının verileri”nden kalkarak yapılandırdığı kitabında bizi, söz konusu kuşaklara dönük ilginç, fakat önemli kültürel ipuçlarıyla da buluşturuyor. Bu doğrultuda biz, bu kuşağın demografik özelliklerini, kültürel çizelgesini de öğrenip çıkarıyoruz bir biçimde.

Yazar, genç kuşakların cep telefonları aracılığıyla internet kullandıklarını, en çok kullandıkları mecranın ise Instagram, Facebook, Whatsapp olduğunu vurgularken %97’sinin, örneğin hiç e-kitap okumadığını söylüyor.

Bu kuşakların okuma-yazma edimiyle ilişkisi bu doğrultuda ortaya dökülüyor böylece.

Sorun, özelikle genç kuşaklara dayalı nasıl bir yazar profilinin ortaya çıkabileceği? Bunun üzerine düşünce gevişleri getirebilmek için, XYZ kuşağı üyelerinin verimlerine bakmak, kuşakların genel yansımasıyla üretimlerindeki genel döküme göz atmak zorunlu.

Bu konuda neler söylenebilir?

İlkçağlarda herkes okuma yazma biliyor değildi. İlkin bunu not alalım. Şimdi de biliyor değil. Okuma-yazma edimi, entelektüalizm kadar zenginlik de gerektiriyor. İlkçağda efendiler agoralarda, ellerinde kadeh yan gelip yatarken bir yandan da düşünce uçkunları içinde şölen sofralarında esrik bir yaratıcılık hülyası yaşıyorlardı. Epiktetos gibi üst düzey köleler de yok değildi elbette.

Bugün de okuma yazmanın, ekonomik açıdan varsıl kesim içinde yaygın olacağı gözden uzak tutulmamalı.

Şuraya getirmek istiyorum sözü: Artık sanat, varsılın işi, okuma yazma da öyle.

Algısı bilgisayar teknolojisine, cep telefonu kolaycılığına yaslanan, bunlardaki yazılımlar aracılığıyla, buna dayalı yaklaşımla sözümona bir şeyler karaladığını düşünerek yazarlık iddiasına sahip gençlerle yol alacak değil yazınımız, bunu unutmamak gerekiyor.

Edebiyat, nicedir, salt bir anlatma sanatı değil artık, bir soyutlayım, dönüştürüm işi, işi de değil, bu yönde sergilenen ustalık apaçık. Bugün okumaya uzak duran, kimi yazılımlar aracılığıyla salt anlatmaya dönük tutumla yazar olma hayali kuranlar, yarın bunun nasıl gerisinde kaldıklarını da görecek elbette.

Öyleyse kim ne derse desin, okuma yazma edimleriyle çıtanın üstüne geçenler, sonuçta yazına emek dökenler, kişisel birikimleriyle olanaklarını bu yolda önümüze serenler bize kılavuzluk yapacak anlamına geliyor bu.

Bir yazarın ortaya çıkışında rastlantılar katkı sağlayabilir, ama rastlantıya dayalı yazar olunmaz, bunu asla unutmamak gerekiyor!