SAYFA YAZISI M.S.Aslankara; YAPIT YEDİVERENDİR…

YAPIT, YEDİVERENDİR…

M.Sadık Aslankara
(24.11.2022 YAZISIDIR.)

Her sanatçı, üzerinde çalıştığı her neyse; şiir, öykü, roman veya resim, müzik, tiyatro, sinema ne olursa artık, çalışmasını tamamladığını düşünüp de, buna karar verdiğinde, imza olarak kendisini yeniden var etmek adına adını nerelerde nasıl kullanacağını, buna nasıl bir alan açabileceğini, imzasını nasıl yaygınlaştıracağını o zaman düşünür, bunun tasarımını yapar.

Özetle, sanatçı ilkin yapıtını tamamlar, sonra imzasını atar.

Burada anahtar sözcük, görüldüğü gibi yapıtın “tamamlanmış”, “bitmiş” olması, peki kim karar veriyor buna, sanatçının kendisi elbet.

Yapıtın bittiği nasıl anlaşılır, sanatçı bunu nasıl kavrar?

Tamamlama, bitirme dediğimiz olgunun hepi topu bir aşama olduğu, aslında bunun görece bir nitelik taşıdığı ortada değil mi?

Öyleyse yapıt tamamlanmamış, bitmemiş ama tamamlanmış, bitmiş algısı oluşturulmuştur aslında. Evet, öyledir, ne ki yapıt, orada ara vermiştir bir bakıma. Demek sanatçı, bu aşamada yapıtı yeterli görmüştür, denebilir belki, daha doğrusu yeterlik vermiştir çalışmasına. Bir başka zamanda yeniden baksa imza attığı bu yapıta, belki yeni bir aşamaya geçecek, bu aşamayla birlikte kendi yapıtına dönük yeni bir işleme sürecine girebilecektir.

Her zaman bu böyle mi olur, evet, bu, her zaman böyle olur. Çünkü gerek doğada gerekse insanın ve canlının yapıp çatmasında bir sonluluk yoktur, olamaz, o halde sanat yapıtının bitmiş, tamamlanmış bir halinden söz edilemez.

Bütün oluşların, işleyişlerin, birbirini tetikleyen akışkan süreçler halinde zincirleme diyalektik ilişkiler temelinde ilerlediği gerçeğine sırt dönülebilir mi, olası mı bu? Öyle ya olgu, biz ayırdına varsak da varmasak da sıçramalarla ilerleyerek yeni süreçler için kendisini ve ilişkileniş bağlantılarını bir biçimde hazır hale getirir.

Bittiği düşünülen her yapıt, işlenildiği süreçte sanatçının yargısıyla bir “ara” sonuca ulaşmıştır, denebilir. Öyle ya, bittiği andan itibaren yeni bir süreç çalışmaya başlarmış, sanatçısı herhangi girişimde bulunmasa bile yapıt kendi zamanı içinde donmuş, artık bu donmuş zamanın tanığı olarak yerini almıştır.

Yapıttan kaynaklı bitmişlik algısı, bu donmuşluk anında yayılır işte.

Ne var ki madalyonun bir yüzü bunları söylemeyi gerektirse de öteki yüzü başka düşünceleri, öne sürüşleri esinler bize.

Öyle ya, donmuş zamanın içinden sanatçısıyla bize bakan her yapıt, bunun karşısında bizim tarafımızdan adeta kabuğunu çatlatmakta olan tohum bağlamında algılanacaktır. Böylelikle bizde kök salarak yeniden hayat bulur, donmuşluktan kurtulup bizim zamanımız içinde yeniden yaşamaya koyulur.

Bir yapıtın yeniden yaşamasıysa kurgulanması anlamına gelir. Bir yapıt, bizde, sanatçısının buna dönük üretimi, verimi aşamasında beyninde dönen süreçle örtüşür doğrultuda akmaz, her birimiz yapıtı, kendimize göre kurgular, onu işleyip böylelikle kendimize göre yeniden yapılandırırız.

Artık yapıt bizim olmuştur. Sanatçı geri çekilmiş, üretimin başına biz geçmişizdir.

Yapıt, bu kez bizim bunu tamamlama, bitirme noktasına ulaşıp “Bitti”, dememize dek geçecek zaman içinde boy verecek, alımlama süreci tamamlandığında sona erecektir. Ama bizde biten bir başkasıyla sürmeye de hazırdır. “Yapıt tohumu”, sonsuzca dağılım yetisi gösterebilecek veri halindedir. Yeter ki bir yolla elden ele geçebilsin, sabit konumda olsa da kendisini alımlayıcıya tanımlatabilsin.

Son yıllarda adından en çok söz ettiren yönetmenlerin başında gelen Emin Alper, şöyle diyor:

“Dünyada senaryosu ilk yazıldığı şekliyle kalan film yoktur. Bu, film yapımının doğasına aykırıdır. Senaryo hem proje geliştirme sürecinde, hem ön hazırlıkta, hem de çekim ve kurguda sürekli değişir. İyi bir film olması için değişmelidir de.” (Emrah Kolukısa; Cumhuriyet, 13.10.2022)

Bu düşünce, sanatın her dalı için geçerlidir.

Çünkü her yapıt yediverendir, üstelik herkes için böyledir, yapıtı verimleyen sanatçı için de, onu alımlayan okur, dinleyici, izleyici, görücü, ziyaretçi, seyirci vb. için de geçerlidir bu. Genel yasaya bağlı olarak sonsuzca böyledir. Hiçbir şey bitmez, tükenmez, sonlanmaz, diyalektik akışla sonsuzca sürer.

Yeter ki biz, bu yediverenin ayırdında olalım.

Bunun için bu yedivereni tanımamız, ondan yararlanma yollarını öğrenmemiz, bu konuda daha başka neler yapabileceğimizi bilmemiz gerekir.

Bu, bizim sanat yolunda, yapıtı verimleme sürecinde iyi bir öğretmen ve öğrenci olmamızla olanaklı. Öğrenmeye de öğretmeye de açık olmak gerekir. Bu konuda kendimizi geliştiremezsek eğer, yediveren yapıt orada öyle durur, ama biz onu öylece salt seyrederiz.

Her yapıt, bitmiş değil, bitecek değil, sonsuzca sürecek bir yolculuktur.

Yediveren olduğuna göre aşıladıkça, bakımını yaptıkça gelişir yapıt, sanatçı bunu bilerek çıkmalı yola.