SAYFA YAZISI: M.S.Aslankara; Yarına Kimin Öyküsü Kalacak?

M.Sadık Aslankara (12.10.2017 yazısıdır.)

Feyza Hepçilingirler, Halide Edip Adıvar’ın 1919’da Büyük Mecmua’da, 1936-39 arasında Yedigün’de yayımladığı yazılar üzerinde yaptığı çalışmasını aktarırken, karşılaştığı sıkıntılardan birinin altını şu satırlarla çiziyor:

“Adı geçen kişilerin kim oldukları konusunda tezimdeki eski bilgilerle yetinemezdim. Herkesi yeni baştan araştırdım. Dönemin ünlü kişilerinden kimileri ne yazık ki kalıcı bir iz bırakamamış ve silinip gitmişti.”

(Halide Edip Adıvar; Halka Doğru, Hazırlayan: Feyza Hepçilingirler; Can, 2017, s.52)

Ne demek istiyor Feyza bu satırlarıyla, biraz daha yakından bakalım…

Halide Edip Adıvar’ın çevresinde yer alan, yazılarında andığı gazetecilerle yazarlardan söz ediyor Feyza Hepçilingirler. Demek bu adlar o denli ünlü ki, Halide Edip gibi bir yazar, çevresindeki bu insanların adlarını geçirmenin bile yeterli olacağı kanısını taşıyor, fakat daha bir yüzyıl dolmadan kaylan kayıp oluyor bunların bir bölümü. Bu adları, onların kim olduklarını, araştırmaya girişiyor Feyza, ne ki bunların herhangi kalıcı iz bırakamadan ortadan çekildiklerini gözlüyor.

İşte bir trajik olgu. Sanatçı, yola aslında ölümü yenmek amacıyla çıkıyor, bunun tam anlamıyla bilincinde olmasa da. Ne var ki ölüm onu yeniyor ve sonsuz bir unutuluşa terk ediyor kişiyi.

Tragedik olan yan şurada: Sanatçı, çıktığı bu yoldan geri döneceğini umarak kendini sanata veriyor, hatta tüm yaşamını sanatla değiştirmeye yani yalnız sanat için yaşayıp onunla varlık kazanmaya çabalıyor, ancak bunca çabasına, tutkusuna karşın yaşarken bilinen hayatına bu biçimiyle geri dönemiyor.

O halde siz bir yazar olarak ne denli planlamaya girişirseniz girişin, yaratıcı yazarlığınızı ne denli bileyileyip parlatırsanız parlatıp keskinleştirin, bu uğurda tüm yaşamınızı verin sanatınız, yazarlığınız adına yine de bir sonuç elde edemeyebiliyorsunuz.

Bunda bir belirleyici de yok.

Ancak bu kadar karamsar olmaya da gerek yok kuşkusuz. Çünkü temelde birikimsel bilgiye dayalı bir yöntemle yol alan sanat, bilimsel bilginin şah damarı buluşlar, sıçramalar kadar şanslı yine de. Çünkü bilimsel bulgular, ön açmalar, buna dayalı bilimsel devrimler değerini yitirmiyor ama, sırası geliyor eskiyor, üzeri örtülüyor bir biçimde.

Sanat, bu tür bilimsel buluşlara göre daha şanslı. Öyle ya, dönemin biçemi, kavrayışı, yaklaşımı vb. değişse bile çağın yansıması bağlamında önemini bütün zamanlarda koruyabiliyor yapıtla sanatçısı.

O zaman yazara fal bakmak değil ama çalışmak düşüyor bu yolda, o kadar. Zamana karşı yarış yapabilmek için, gününde bu yarışa girmek zorunlu bir bakıma. Bir yaratıcı yazar, kendisini koşullayıp buna yöneldiğinde, geleceğe kalmak bağlamında sonuç alacak değil hemen; ne var ki gününden geçercesine çalışıp yaşamasızlığı göze almadan da buna ulaşılmıyor hiçbir zaman.

Sanat yaparak yarına kalmak, yazınsal yaratıcılığa dayalı biçimde ölüme karşı yaşam savaşımını kazanmanın bir yolu olarak görülüyor olabilir. Bunun belirleyicisi ise zaman yalnız, o kadar.

Yarına kim, hangi öyküler kalacak; bunlar kimin, kimlerin öyküleri olacak zaman belirleyecek.

Çünkü sonsuzluğu dile getiren zaman, Tanrı’nın da dışında!