SAYFA YAZISI M.S.Aslankara; YAŞ EŞİKLERİNE GÖRE BİR YAZARIN VERİMİ…

YAŞ EŞİKLERİNE GÖRE BİR YAZARIN VERİMİ

M.Sadık Aslankara
(12.11.2020 YAZISIDIR.)

Witold Gombrowicz (1904-1969), elli yıl önce aramızdan ayrılmış Polonyalı bir yazar; romancı, öykücü, oyun yazarı.

Kitaplar Adası’nda üzerinde durduğum öykü kitabının adı: Bakakai. (Çev.: Ece Korkut, Everest, 2020) Bu öyküler toplamında Gombrowicz’in 1926’yla 1946 arasındaki yıllar içinde kaleme getirdiği toplam on iki öyküsü yer alıyor.

1926’da verimlediği öykülerinde yazar yirmi iki, 1946’dakilerinde kırk iki yaşında. Demek ilk öykülerinde delikanlı olsa da yapıttaki son öyküsünde tam anlamda erişkin yaşta. Ancak baştaki öykülerinde de hünerli bir ustalığa sahip.

Nitekim ilkinin yıkımıyla ikincisine yönelik kışkırtının yayıldığı bir süreçte yitik kuşak olarak “manevi harabe” (23) bırakan savaşa nasıl bakılması gerektiğinin dersini veriyor âdeta yazar. Üstelik akranlarının savaşta kurban edildiği, ötekilerin sırasını beklediği bir çağda.

Gombrowicz, bir oyun-kurucu yazar konumuyla görünüyor öykülerin tümünde. Onun yüksek nitelikteki yazarlığıyla öykülerinin yanında, ah keşke oyunlarını da okuyabilseydim diye hayıflandığımı söyleyebilirim gönül rahatlığıyla.

O, hep oyuncular gezdiriyor denebilir öykülerinde. Shakespeare oyunlarının soytarılarına benzer anlatıcılarla karşılaşıyoruz bunlarda çünkü. Ortaya öylece salıverilmiş, gözleri bağlı anlatıcı izlenimi bırakan öykü kişileri bu kanıyı daha da pekiştiriyor. Bu yüzden her öykü, tiyatroların “okuma metni” bağlamında alınabilir bana göre.

Böylelikle yazar, cince zekâsıyla en zayıf yanından avını yakalayıp öykülerde bunların üzerine yüksek soyutlayımlı bir bombardıman indiriyor âdeta. Balzac’tan Moliére’e uzanan kahırlı gülümseme, Gogol’den Çehov’a akan içli hüzün, ama bu arada Dario Fo gülmecesi eşliğini de buna ekleyerek.

Gerçekten güçlü bir öykü / oyun kurucu Gombrowicz. Yirmi yaşlarından başlayıp kaleme aldığı bu öykülerinde sıçramalı, sekmeli anlatısını oyunsu süreçlerle kaydırıyor, ardından ustaca bir hünerle öyküyü oyuna bağlayıp okuru, kurduğu bu evrenin ta içine çekiyor.

Tüm yazarlık yaşamının neredeyse yarısına yayılan öykü verimi, Gombrowicz’in yaş eşikleri dikkate alındığında özellikle nasıl bir uzanım yansıtıyor peki? “Evre” anlamında belirgin ayrışma gözleniyor mu bu verimde?

Onun toplu öykü verimine göre yapılabilecek değerlendirme ve bunlar arasında üç farklı yaş eşiğinden seçtiğim öykülerde nasıl bir yazarlık zanaatı ve öykü sanatıyla karşılaştığımız konusu üzerinde tartışmaya girilebilir enikonu.

Gombrowicz, bütün öykülerinde erk karşıtı bir tutumla öne çıkıyor. Bu karşıtlık yaşamın bütününe yayılıyor denebilir. Nitekim öykülerde ekonomik erkten sınıfsal erke, bilimsel erkten cinsel-dinsel-siyasal erke vb. uzanan geniş bir evren ağına dayalı olarak bunların tümüne karşı duruş sergiliyor, sonuçta insana özürlü yanını göstermekten hiçbir zaman geri durmuyor. Bunun için bir büyük ayna tutuyor, bunu yaşamın her alanında aramızda gezdiriyor ustalıkla.

Sonuçta Gombrowicz öykülerinde bu, bir kavramsal öz olarak önümüze geliyor, yazar bunu başarıyla yansıtıyor çünkü.

On iki öykü arasından azımsanmayacak süreye dayalı aralıklarla verimlenmiş üç öyküyü aldım ben. Bunları, yazım tarihleriyle birlikte şöyle sıralıyorum: “Avukat Kraykowski’nin Dansçısı” (1926), “Çocuk Philidor” (1935), “Şölen” (1946). Bu üç öyküden ilkiyle ikincisi arasında dokuz, ikinciyle üçüncünün arasında on bir yıl, ilkiyle sonuncu arasındaysa toplam süre olarak yirmi yıl zaman farkı bulunuyor.

Yirmi yıl, yuvarlamayla farklı bir kuşağa karşılık gelecek yaş eşiği olgusu yansıtıyor bir bakıma. Peki, yazar bu süre boyunca hep aynı öykü anlayışının örneklerini mi sergiliyor, hep aynı öykü kavrayışıyla mı verimini sürdürüyor, yoksa belirgin farklar yansıtıyor mu birer evre bağlamında alındığında bu?

Öyle ya yazarın, başlangıcından son evreye dek üretimde biçemsel açılım anlamında ne gibi tutum izlediğinin gözlenmesi gerekmiyor mu? Kurgu, anlatım, evren, kişi, yazınsal bezeme, bütün bunlar nasıl işlendi? Yazınsal soyutlayım, dönüştürüm yapı-kuruluş bağlamında ortaya nasıl bir tablo çıktı? Bunların üzerine oturduğu temel anlamında konuyla ilgili neler söylenebilir?

Geçmiş yıllarda verim eşikleri on beş yirmi yıla varan, bunu aşan kimi yazarlarımızın özellikle öykücülerimizin ürünleri arasında gezindiğim, bunların yansıttığı evreler üzerinde durduğum azımsanamayacak çalışmam olmuştu. Arada yine böyle çalışmalara yönlendiğim ya da buna dönük saptamalar getirdiğim olmuyor değil.

Bizde Sait Faik, Sabahattin Ali, Orhan Kemal, Haldun Taner vb. yazarlar kadar üretimleri yirmi, yirmi beş yıla yayılan genç öykücülerin ürünlerinde yaş-verim eşikleri üzerine, yeterli olmasa da böyle çalışmalarla karşılaşılabiliyor zaman zaman.

Kuşku yok ki bir yazar, öykücülüğünü, nasıl başladıysa böyle de sürdürebilir, ancak yıllar içinde farklı evrelerin simgesine dönüşen eşiklerde yeni açılıma, oluntuya dayalı gelişmeler de sergileyebilir.

Bu çerçevede Gombrowicz öyküleri, oyuncu karakter taşıyan yazarla ona eşlik eden anlatıcılar aracılığıyla genelde kara anlatı damarı sergileyip bununla içlidışlı, grotesk yapıda bir açık biçim yansıtıyor, ayrıca dramatik aksa dayalı olarak yapılandırıyor bunu. Gerçeküstü göndermeler eşliğinde üstelik.

Bunun ötesinde yirmi yıl içinde biçimsel / biçemsel açıdan herhangi bir değişim gözlenmiyor Gombrowicz’in öykü veriminde.

İşte yüzyıl önceden, yazın yolculuğunun ilk adımlarında başlattığı verim anlayışını, sonraki yaş eşiklerinde sürdürüp tüm veriminde bize “ayna” tutmayı başaran ilginç bir oyuncu yazar aynı zamanda öykü devi Witold Gombrowicz.

Salt bu yüzden bile Bakakai, ilginç bir ayna tutuyor insanlığa, hepimize.