SAYFA YAZISI M.S.Aslankara; YAZAR KENDİSİNİ GELECEĞE NASIL IŞINLAR

YAZAR KENDİSİNİ GELECEĞE NASIL IŞINLAR?

M.Sadık Aslankara
(25.3.2021 YAZISIDIR.)

Bir yazarı, yazar yapan “yaratıcı” yanı hiç kuşkusuz, bunu bilmeyen yok zaten. Kimi atölye ya da kurs çalışmalarında “yazarlık” yerine “yaratıcı yazarlık” başlığının seçilmesi rastlantı değil.

Bu çerçevede “yapay zekâ” başlığı altına alınabilecek karmaşık bilişim organizasyonu da, saltık olarak bir yaratıcı yazarlık hüneri bağlamında alınabilir. O da yaratıcı insan aklının bir yaratısı, bir ürünü çünkü.

Bundan ötürüdür ki bir “yaratıcı insan” konumundaki yazar, asla yapay zekâyla boy ölçüşmeye, onunla yarışmaya kalkmaz. Ya ne yapar? Yapay zekâyı yaratan özneyi, yaratıcı aklı hedefine alır, onunla boy ölçüşür, onunla yarışır. Bu da kendine dönmek anlamına gelir. Burada “kendine dönmek” sözünden, yazarın asıl kendini hedef alıp yarışa böyle girmesi gerektiğini anlamak gerekiyor.

Öyleyse yolun daha başında “yaratıcı yazarın kendine dönmesi” üzerinde uzun uzadıya durmak zorunlu.

Peki, bir yazarın kendine dönmesi ne demek? Bundan neyi anlamalıyız? Kestirmeden söyleyeyim; tüm yaratı süreçlerinde, disiplini, yöntemi, verimleri geliştirme, yeni arayışlara yönelme vb. konularda yoğunlaşma, bunlar üzerinde kazı yapıp, sınırlar dışına çıkarak, içeride o güne dek kullanılmayan yeni alanları keşfetmeye girişmek, bunu bulgulayıp kavradıktan sonra bu tutumu ve eylemi heyecanla, coşkuyla süreğen kılmaktır yazarın kendine dönmesi.

O halde yaratıcı yazarın verimlediği yapıt, bir bakıma onun üretip ortaya koyduğu bir “yapay zekâ”dır aslında. Ancak her yaratıcı yazar, yalnızca kendine özgü, yalnız kendisine ait bir yapay zekâ olarak yapıp ortaya koyacaktır yapıtını. Öyleyse yaratıcı yazar, bulguladığı yapay zekâyla yetinmeyecek, bunu hiçbir zaman konserve model halinde görmeye yeltenmeyecektir. Buna göre verim sürecindeki her yapıtında bu yapay zekânın farklı bir değişkesini geliştirecek ya da bunu bir biçimde mutlaka güncelleyerek yolculuğunu sürdürecektir.

Böylelikle yazar, kendi devreleri, bağlantıları, yongaları üzerinde durmadan çalışacak, yaptıklarının hep dışına çıkarak yepyeni yazılımlar yani yapıtlar üretecektir kısaca.

Bu, daha önce üretip ortaya koyduğu ne denli yapıtı yani bu doğrultuda modeli, örneği varsa bunların dışına çıkacak boyutta yepyeni bir yaratıcı yazarlık hüneriyle çalışmaya başlaması anlamına gelir.

Yazar, kendisi için yeni bir laboratuvar kurup yaratıcı aklını kışkırtıp uçuracaktır. Başrole çıkardığı öz yaratıcı zekâsıyla kendisine ait biricik kılacağı yapay zekâ için kolları sıvayacaktır. Bunu yaparken de hep aklı başında olmak, “duygu” yanını aklının denetiminde tutmak zorundadır. Bu, anlamca, yazınsal büyü yaratacak, ama bir an için bile bu büyünün kendisini kandırmasına izin vermeyecek, asla bunun etkisine girmeyecek demektir.

İşte bu andan itibaren yaratı sorunsalının tam içine giriyor, yapay zekânın bilişim temelindeki bu çok özel yerine değgin veriler üzerine çalışmaya başlıyoruz. Metinde neyi anlatıyoruz, elbette önemli. Ama fıkra anlatırken, dedikodu yaparken bile bunu ötekiyle paylaşıp hikâye etme sürecinde biçimi düşünür, örtük de olsa bunun üzerinde dururken ve elbette yapay zekâmızı üretirken salt malzemenin, yani olayı, olayla ilişkilenmeyi, bütün anlatı gereçlerinin, dümdüz sıralanıp öğelerin bu şekilde yerleştirilemeyeceğini de kavramalı, yolumuzu buna göre belirlemeliyiz.

Bunları anlatı yerlemleriyle (zaman, yer, kişi) bağlamak yetmez bu nedenle. Bunun yeni bir yapılandırma örgüsüyle temellendirilmesi gerekir. Bunu başarmak istiyorsak eğer, “yapay zekâ” olarak ortaya koyacağımız yapıt için yeni, özgün, öncekilerden sıyrılıp yalnız kendisine ait bir dil, biçem, kurgu mantığı geliştirmek zorundayız.

Sistemin somutlayıcı gücü, bir başka açıdan simgesi olarak yapay zekâ üreten yaratıcı akla karşı varlık gösterebilmenin yolu buna bağlı. Yoksa dev adımlarla ilerleyen bilişim teknolojisini yapılandıran bu “akıl”, yaratıcı yazarlığı da yapay zekânın tekeline alabilir kıskıvrak.

Sonuçta yazarın sisteme karşı verdiği savaşımdaki en güçlü dayanağı kendi yapay zekâsını üretebilme enerjisidir, bu olgu hiçbir zaman unutulmamalı. Sözgelimi, “geleceğin enformasyon platformunun sanal gerçeklik olacağını ve bu kapsamda artırılmış ve sanal gerçekliğe yatırım yapmanın mantıklı olduğuna inan(an)” Facebook CEO’su Mark Zuckerberg, “2021’deyiz, bitleri (veri depolamada en küçük dosya birimi) hareket ettirmek atomu hareket ettirmekten çok daha kolay,” deyip ekliyor: “10 sene içinde toplantılara ışınlanarak gideceksiniz.” (11.3.2021; AA)

Zaten uzunca bir süredir e-kitap, sanal yayıncılık, internet yazarlığı gibi başlıklar da söz konusu. Bütün bu olgular, yazarın yolunu çeviren birer dirsek. Ama her şeye karşın yine de yaratıcı aklın bütün hünerleri ilkönce metinde gösterilecek, ilk iş yaratıcı aklı bir an önce devreye sokup verimlenen yapıtların her birinde birbirinin değişkesi de olsa “yapay zekâ” ortaya koymaya çalışmak.

Hadi öyleyse, hep birlikte kendi yaratıcı zekâmızı keşfetmeye, sonrasında bu keşfe uygun yapıt üretmeye!

İyi de yaratıcı aklımızı kullanarak yapıtta ya da metinde “yapay zekâ”yı nasıl kuracağız? Nasıl mı? Herkesi bağrında toplayabilen hikâyatla ama herkesi kendi yapay zekâsını oluşturmaya çağırıp tek başlarına yaratıcı kılan doygun bir edebiyatla!

Haftaya tam da buradan konuyu sürdürüp bu edebiyat üzerinde duracağız…