Yazarın Yol Arkadaşı Olarak Beyin…
M.Sadık Aslankara
(10.01.2019 YAZISIDIR.)
Yaratıcılık, bir beyin etkinliği olarak her geçen gün daha da önem kazanıyor. Üstelik “yapay zekâ”yı yaratan beynin artık yaratıcılıkta sınır tanımazlığı da ortaya çıktığından bu ilgi sürekli katlanarak artıyor, hep artıyor. Görülüyor ve biliniyor ki, insan beyni yaratıcılıkta hiçbir sınır tanımıyor neredeyse.
Hele sanatsal yaratıyla beyinsel işlevlerin, varyasyonların, farklı ilişkilenişlere geçmesi, bu yöndeki içlidışlılığı, çok daha farklı ufuklara taşıyor insanı.
Bu arada beynin yapıp etmeleri üzerine insanoğlunun keşfi de sürüyor. Konuya dönük henüz eksiksiz bir vargı bütününe ulaşılamamış olsa da alınan yolun, küçümsenemeyecek düzeye eriştiği biliniyor.
Kaldı ki alana yönelik Türkçemizdeki yayınlarda ciddi artış söz konusu. Özellikle beynin yaratıcı yanıyla yaratı eyleminin kendisi, yaratı olarak yapıt-buluş vb. arasında kurulması olası ilişkiler, hemen bütün kesimlerin ilgisini çekiyor.
Sanat söz konusu olduğunda işe büyüsel dokunuş da karışıyor enikonu. Sözgelimi sanatsal yaratıcılıkla saralı, bipolar vb. kişilerin ilişkilenişi üzerine üretilen düşünceler yine bu bağlamda yoğun ilgi çekiyor.
Son olarak Oğuz Tanrıdağ’ın kaleme alıp “Romanlar Yoluyla Beyni Öğrenmek” üst başlığı altında yayımladığı Edebiyatta Beyin Hareleri (Boyut, 2018) adlı kitap, bunlara eklenen, önemli bir çalışma olarak dikkat çekiyor bana göre.
Aynı zamanda Üsküdar Üniversitesi Nörobilim Anabilim Dalı Başkanlığını yürüten Prof.Dr. Oğuz Tanrıdağ, Schiller’den Herman Melville’e, Dostoyevski’den Marcel Proust’a, Umberto Eco’ya, Irıs Murdoch’tan Orhan Pamuk’a edebiyatçılarla tıpbilimcileri birlikte yapıtına konuk alıyor.
Bu önemli çalışmada göze çarpan salt başlıklar bile yapıtın değerini, önemini ortaya koymaya yetiyor. İşte kimileri:
“İnsan Belleğinin Yapısı Nasıl Anlaşılabilir?”
“Bir Nörolog Nasıl Edebiyatçı Olur?”
“Gözün Gördüğünü Beyin Neden Kabul Etmez?”
“Günümüzde Nöro-Romanların İşlevi Ne Olabilir?”
“Roman Okurken Kafamızda Neler Olup Biter?”
“Dostoyevski ve Epilepsi Ne Türden Bir Bütünlüktür?”
“Dostoyevski Nöron Teorisini Nereden Biliyordu?”
“Alzheimer Hastalığı Bir Edebiyatçıyı Nasıl Yok Eder?”
“Proust’un Kayıp Belleği Eco’da Nasıl Ortaya Çıktı?”
Yukarıdaki bölüm başlıklarının da gösterdiği üzere Tanrıdağ’ın yapıtı, doğrusu ya, farklı bir okuma serüveni sunuyor bizlere.
Gerçekten de Oğuz Tanrıdağ, Edebiyatta Beyin Hareleri adlı yapıtıyla okurla yazarın önüne doyurucu bir okuma yolculuğu çıkarırken hemen herkese ufuk açılımı, algı genişliği kazandırmanın yolunu arıyor. Okur ve yazar olarak daha da varsıllaşıp alana dönük kanılarımızı pekiştiriyor böylelikle.
Tanrıdağ’ın, edebiyat alanına yakışır incelikle yapılandırdığı yapıt, âdeta serüven romanı okunurcasına peşinden sürüklüyor insanı.
Kaldı ki beyni tanımak, yapıt aracılığıyla “farklı edebiyat örneklerinde karşımıza çıkan beyinle ilgili izlenimlerin, düşünce tarihi bütünlüğü içinde, nörobilimdeki karşılıklarıyla birlikte ele alın(an)” (s.13) yaklaşımla tanışmak, bunları tartarak değerlendirmeye girişmek nasıl heyecanlandırmaz insanı?
Zaten Tanrıdağ’ın Noam Chomsky’den alıntıladığı prolog da bu yaklaşımını ele veriyor onun: “Romanların bize insan hayatı ve kişiliği hakkında bilimsel psikolojiden her zaman daha fazla şey öğretmesi mümkündür, hatta fevkalade muhtemeldir.”
Gerek okur gerekse yazar olarak edebiyata ilgi duyanların, yazınsal bağlamda kendilerini taraf görenlerin mutlaka el altında bulundurmayı isteyecekleri bir yapıt bağlamında aldığımı söyleyeyim söz konusu çalışmayı.
Sonuçta okuru, yazarı zenginleştirici bir yapıt Edebiyatta Beyin Hareleri.