SAYFA YAZISI M.S.Aslankara; YAZARLIK, BEN YAPTIM OLDU, DEMEK Mİ;

YAZARLIK, “BEN YAPTIM OLDU,” DEMEK Mİ?

M.Sadık Aslankara
(20.8.2020 YAZISIDIR.)

Yazarlık için pek çok söz söylenir, şairler için de. Ama yazar için kullanılan bir niteleme var ki, üzerinde gereğince durulmadığı kanısındayım.

Bu çerçevede “Tanrı yazar”, “Tanrı romancı” deyişleri, gerek yaygınlığı, gerekse görece kabul görmüş söylem havasında sürdürülmesi açısından yoğun bilinirlik taşıyan paylaşımlar. Beni öteden beri düşündürmesi de belki bu yüzden.

Özellikle “Tanrı romancı” ifadesinde somutlaşan, yazarı, Tanrı konumuna taşıyıp, onu, aklından geçirdiğini yapma gücüne sahip özne bağlamında almak, pek çok yanlışı bir arada barındırması nedeniyle üzerinde uzun uzadıya durulması gereken bir durumu imliyor aynı zamanda.

“Tanrı yazar”; iyi ama bu ifadeden neyi, nasıl anlamak gerekiyor?

İki sözcükten “Tanrı”, yazara bir nitelik yüklüyor. Nedir o, Tanrılık. Peki, yazarın yaptığına “tanrılık” mı diyeceğiz?

Bu yönde bir düşünsel çalkamaya girişirken her iki sözcüğün de enine boyuna tartışılması zorunlu işin başında.

Ben, temelde yalnızca varoluş nedeni veya gerekçesi üzerine yaslanıp bu ikisini birbirinden ayıran niteliği ortaya koyup, iki sözcüğün birbirini bütünleyici anlam taşıyamayacağını vurgulamaya çalışacağım, o kadar.

Tanrı, aklından her ne geçerse geçsin bunun üzerinde düşünmeyen, o an hayal ettikçe, aklından geçirdikçe oldurup gerçekleştiren bir irrasyonel varoluş hali, buna dönük kavrayış. Yazarsa olduran değil, dönüştüren. Yarattığı fantastik evren bile yazarın dönüştürümünden ibaret çünkü.

Ayrıca teolojik açıdan yaklaşıldığında kaza, kader, irade, külli irade, cüzi irade vb. gibi kavramların, terimlerin, sözcüklerin de tartışılması gerekir konuyu bütünsel açıdan tam anlamıyla kavrayıp yerli yerine oturtabilmek için.

Bu anlamda Tanrılık ve yazarlık, asla birbiriyle örtüştürülemez.

Melih Cevdet Anday, bir denemesinde insanımızın dinsel düşünceler içinde gezinirken “Tanrı” kavramına dönük hiçbir alıştırma yapmadığını, bunun anlamı üzerinde durmadığını söylemişti geçmişte.

Tanrı sözcüğüyle yazar sözcüğünü buluşturmak parlak, hoş bir dile getiriş olarak görünebilir. Ama yazar, var olandan kalkarak dönüştürüme giriştiği için Tanrı’nın niteliklerinden kimilerini, o da ince bir süzgeçten geçirmek koşuluyla üstlenebilir ancak.

Tolstoy, Anna Karanina’yı neden lokomotifin önüne attı? Madem Tanrı öyleyse atar, değil mi? Ama kazın ayağı hiç de öyle değil.

Ya Dostoyevski, Raskolnikov’un eline baltayı neden verdi dersiniz? Madem Tanrı öyleyse yapar, baltayı da eline verir, değil mi? Yoo, kazın ayağı hiç de öyle değil.

Hele Kafka, Gregor Samsa’yı neden böcekleştirdi? Böye yapmaya hakkı var mıydı? Tanrı olduğuna göre kim ne karışır değil mi, yapar, yapar. Ne ki kazın ayağı hiç de öyle değil?

Bu örneklerde Anna Karanina, Raskolnikov, Gregor Samsa, kendi iradeleriyle bunun gerekçesini döşeyemiyorsa, neden böyle davrandıklarının, yaptıklarının açılımı konusunda okuru ikna edemiyorlarsa eğer, Tolstoy’un, Dostoyevski’nin, Kafka’nın Tanrılığına kim inanır, söyler misiniz Tanrı aşkına?

Aksi halde bu, “Ben yaptım, oldu!” demek anlamına gelir ki, bu ya da buna benzer bir durum doğduğunda yazar hiç kimseyi buna inandıramaz, sonuçta hiçbir okuru kandıramaz, hiç kimse kül yutmaz çünkü.

Demek ki yazar, kendilerinin meslek olarak bir tür Tanrılık yaptığını vurgulayan “Tanrı yazar”, “Tanrı romancı” vb. söylemlerle enine boyuna boğuşmak, didişmek zorunda.

Bu konuya girebilmek için bir yazar, ilkönce Tanrı kavramını didiklemekle işe başlamalı. Tanrı nedir, nitelikleri, özellikleri nelerdir? İş yazarlığa geldiğinde, eşanlamlılık çerçevesinde gerçekten Tanrılıkla birlikte alınabilir mi yazarlık?

Tanrı mısınız yazar mısınız, karar verin!

Konuyu sürdüreceğim.