SAYFA YAZISI: M.S.Aslankara; Yazarlık İçin Para Gerek…

Yazarlık İçin Para Gerek…
M.Sadık Aslankara
(20.12.2018 YAZISIDIR.)

Sürdürdüğüm atölyelerde yazarlar ya da yazar adaylarıyla bir araya geldiğimde veya çağrılı olduğum edebiyat söyleşilerinde, şöyle söylemekten kendimi alamıyorum katılımcılarla izleyicilere:

“İlk sözüm şu size: Eğer yazarlığı para kazanmak amacıyla düşünüyorsanız, hemen şu anda bırakabilirsiniz. Sırtımı döneyim ki, kolayca terk edebilesiniz salonu.”

İkinci olarak şunu söylüyorum:

“Paranız da yoksa yine vazgeçin bu işten, çünkü yazar olabilmek için para gerekli.”

Ne anlama geliyor peki bu?

Anlamı şurada: Yazarlık, apaçık ikilemle karşı karşıya bırakıyor insanı. Buna göre para kazanmak amacıyla yazarlık yapamazsınız, sanat kendisi için yapılır çünkü, ticari amaç için değil, hadi buna tamam diyelim, başımızın üzerinde yeri var bunun, amenna. Ama paran yoksa, daha açığı yazarlık için para harcamaya gücün olmadığında da mı yazarlık yapamazsın peki?

İşte zurnanın zırt dediği yer burası.

Ne tuhaf… Sanki çelişik bir sözmüş gibi görünüyor değil mi?

Ama hayır, aslında yaşanılan gerçekliğin tam anlamıyla altını çiziyor bu olgu. Çünkü sanat yapmak, tıpkı ilkçağlardakine ya da daha genel deyişle antikçağlardakine benzer kavrayışla paralı olmayı gerektiriyor.

Maecenas’tan kalkarak “mesenlik” kavramının ortaya çıkışını beyhude şaşkınlıkla karşılamamak gerekiyor. Çünkü sanat da, bilim de spor da destek ve para gerektiriyor. Başka türlü ne ayağa kalkabiliyor ne de gelişip ilerliyor, bunun sonucunda toplumun gelişimine katkı da sağlayamıyor gereğince.

Nitekim eskiden belki yoksullarca bir kurtuluş yolu gibi görülebilmiş olan sanatın yerini spor alırken sanatta her geçen gün görece varlıklı insanların öne çıkmaya koyulmasına da şaşırmamak gerekiyor. Katkı verilmeksizin bilimde, sanatta, sporda ilerleyebilmek olanaksız artık. Spor için de geçerli günümüzde bu. Buradan kalkarak Larry Collins-Dominique Lapierre ikilisinin Yasımı Tutacaksın adlı yapıtını hiçbir zaman unutmamak gerekiyor

Eğri oturup doğru konuşalım; bilim ya da sanat yapmak zenginlerin işi o halde. Hoş arada kimi yoksullara da fırsat tanınmıyor değil. Böylelikle kitlelere, herkesin eşit koşullarda yarıştığı, bu nedenle herkesin bir yere gelebileceği, bir düzeye erişebileceği şırıngalanmış oluyor.

Oysa bir insanın karnı doyabilmeli ki, bilim-sanat-spor temelinde kültür de üretebilsin, değil mi? Buna göre yazarlık, herhangi kazanç elde edilmek için değil belki ama yüksek bir manevi amaca dönük yapılabilir herhalde yine de. Bunun için de kişinin kendisini güvende hissetmesi zorunlu.

Bu doğrultuda verili örnekler bilimde yoksulların önünün pek de açık olmadığını, ilerlemeden ancak zenginlerin pay alıp yararlandığını ortaya koyuyor. (Bunun için, en azından bilgilenmek amacıyla bak.: Herkese Bilim Teknoloji, 20.7.2018, sayı. 121)

Sonuçta sanat yapabilmek için de paraya gereksinimiz var. Yazarlık dâhil. Oysa anımsanacak olursa, yalnız edebiyatımızda değil sinemamızla tiyatromuzda yazarlar, ekonomik açıdan hep güçlü gösterilegelmiştir. Buna yabancı ülkeleri de katmak gerekiyor.

Şimdilerdeyse gözlendiği üzere ülkeler zenginleştikçe bilimde, sanatta, teknikte ileri gidiyor, bu alanlarda ilerledikçe de daha çok ekonomik kazanç elde ediyor. Tavuk-yumurta hikâyesinin alana dönük bir versiyonu bu, o kadar.

Yazarlığa soyunanlar, elbette kendilerine bir sığınak bulacaklardır, bundan asla kuşkuları olmasın. Ama bu sığınakta ille define keşfedecekleri gibi hamhalat takıntıları olmamalı yine de.

Hayır, define çıkmaz değil, ama bundaki zayıf olasılığın yanında her yazar, kendisine edebiyatta bir sığınak yaratabilir yine de mutlaka, işte bundan asla kuşkuya düşmemeliler.

Edebiyat, bir yazarın kendisine doğru yapabileceği benzersiz muhteşem bir yolculuk. Az şey mi bu?