SAYFA YAZISI M.S.Aslankara; YAZIN DERGİLERİNDE KURUMSALLIK…

YAZIN DERGİLERİNDE KURUMSALLIK…

M.Sadık Aslankara
(19.11.2020 YAZISIDIR.)

Semih Gümüş, Notos’un 83. Kasım-Adalık 2020 sayısında, 2020’den 2021’e geçiş eşiğinde, “Değişim” başlığı altında önemli bir açıklama-değerlendirme notu paylaştı bizimle.

İlkin altını çizdiğim satırlarını aktarayım Semih’in:

“Geçen 14 yılı Notos’un en üst düzeyde sorumlusu olarak tamamlarken 15. yılla birlikte Notos’un sorumluluğunu devretmemin hem önemli hem gerekli olduğunu düşündüm, bunun Notos için itici bir güç yaratacağına inandım ve Notos’un Genel Yayın Yönetmenliği’ni yayınevimizin ve dergimizin editörü Oğuz Tecimen’e devrettim.”

“Öte yandan Notos’taki bu değişimin iyi bir örnek oluşturacağını da düşünüyorum.”

“Künyesinde Genel Yayın Danışmanı olarak yer alıyorum. Demek ki dergi içinde bazı bölümler ve tasarımla ilgili söz hakkımı kendimce sürdüreceğim.”

Semih, bu arada, “Piyasa kültürünün dergicilik alanında” sergilediği, farklı kaynaklardan yansıyan etkimelerle uzanımlara genişçe değiniyor ya ben, yukarıda alıntıladığım sözlerin biri üzerinden yürümek istiyorum daha çok; “değişimin iyi bir örnek oluşturacağı” yargısı onun.

“Kırk yıllık yayıncılık hayatı(n)da dergi yayıncılığına hep daha büyük bir tutkuyla bağlı olduğu(nu)” söyleyen Semih, kuşku yok ki yazın dergiciliği kadar yayıncılıkta, genelde sanat işletmeciliğinde de birikime, ötesinde zengin bir deneyim çeşitliliği yelpazesine sahip olsa gerek.

Sanat etkinliği / sanat üretimindeki kuruluşlar için en önemli sorunsalın kurumlaşma olduğu bilinen olgu. Yazın-sanat dergilerinden tiyatro topluluklarına, çeşitli sanat etkinlikleriyle ortaklıklarından festivallere, şenliklere, atölyelerden gruplara, daha nerelere uzanan bir dizi örgütlenme modeli ya da yapı, daha yolun başında kurumsallaşamadan olduğu yerde öylece kalabiliyor ne yazık ki.

Varlık dergisinin bunca geçmişe sahip oluşu bizi aldatmamalı; Yaşar Nabi Nayır’dan Kemal Özer’e, Cengiz Gündoğdu’ya, Enver Ercan’dan Mehmet Erte’ye on yıllara yayılan bir süre boyunca edebiyat dergisi yayıncılığını sürdürebilmek kolay değil. Bunun arkasında aile gücü bulunduğu unutulmamalı.

Memet Fuat’ın kendi yayını olarak Yeni Dergi, yayın yönetmenliği yaptığı Yazko Edebiyat, Adam Sanat, kuruluşunu örgütlediği AdamÖykü ne oldu? Üstelik son iki dergide, zengin dergicilik deneyimlerine sahip Turgay Fişekçi’ye, Semih Gümüş’e el verdiği halde? Vedat Günyol-Orhan Burian’ın harcıyla yola çıkan Ufuklar, Yeni Ufuklar ne oldu? Hüsamettin Bozok’un Yeditepe’si ne oldu?

Onca yazarın elbirliği, işbirliği yapıp da kurduğu yayın kooperatifi Yazko kurumlaşabildi mi?

Özel tiyatrolardan elli yılını aşan iki topluluğumuz vardı, ama Kenterler, iki kardeşin ardından öylece kaldı, şimdi salonun en azından hiç değilse İBB Şehir Tiyatrolarına geçmesi söz konusu. Kala kala Ankara Sanat Tiyatrosu var elimizde. Ellinci yılına ulaşan Dostlar Tiyatrosu ne olacak biliyor muyuz? Ya Ferhan Şensoy’un Ortaoyuncular’ı? Baksanıza Ahmet Levendoğlu’nun Tiyatro Stüdyosu, onca yılın ardından söndü gitti. Zafer Diper, Bizim Tiyatro’yla ne yapıyor biliyor muyuz?

Bütün bunların altında hiç kuşku yok ki sermaye olgusu kökten sorunsal boyutunda önemli bir yer tutuyor. Öyle ya kapitalist işletmecilik her yanda ağırlığını duyururken bu arada sanat üreten kuruluşlar arasında da yayılıp kök saldı, hatta çözüm seçeneği olarak belirgin biçimde öne çıkmış oldu.

Örneğin Varlık’ın, gerek dergi gerekse yayınevi olarak aynı zamanda aile mülkü oluşu, sermaye açısından artıdeğer üretmesi, konunun başka bir boyuta taşınmasının da önünü açıyor olsa gerek. Aynı şekilde yayınevi bağlamında Remzi’yle Bilgi’nin, Can’ın kurumlaşmasında, Varlık’taki gibi aile şirketine dönüşülmüş olmanın hiç mi rolü yok?

Kitap-lık da sırtını bir kültür kurumuna yaslıyor. İstanbul’daki festivaller de aynı şekilde kendilerine köklü örgütlenme tabanları yaratarak ayakta durmaya çabalıyorlar. Altın Portakal, bir ara gözümüzün önünde sendelemedi mi? Aynı şekilde Altın Koza da zaman zaman belirsizlikler sergilemiyor mu?

Ayrıca Semih, “yayıncılık ve dergicilik hayatımda, eğer kendi inisiyatifimi dilediğim gibi ve özgürce kullanabiliyorsam, onu her zaman birlikte çalıştığım insanların inisiyatifini güçlendirmek, ademimerkeziyetçiliğe herkesi inandırmak için kullanmaya çalıştım,” diyerek kurumlaşma olgusunun bir başka önemli yanına daha giriş yapıyor.

Ademimerkeziyetçilik üzerinde kısacık da olsa durmak isterim.

Bu çerçevede sanat üreten, bu üretimin herhangi aşamasında etkinlik gerçekleştiren insanların bireyselliklerinin, kendilerinde bireyci bir yapıya doğru uzanabildiği göz ardı edilmemeli derim. Kaldı ki her sanatçıda, bilimciyle düşüncüde görece de olsa bir güçlü ”ego” halinde benmerkezci yan bulunacağı öngörülmeli. Nitekim özellikle ödenekli tiyatrolarımızda “yerinden yönetim” kavrayışının bir türlü yerine oturmayışı üzerinde durulabilir.

Diyeceğim sanat söz konusu olduğunda “ademimerkeziyetçilik”in, getireceği özenirlik duygusu yanında kökten bir güven temeline yaslanamayacağı da asla unutulmamalı.

Bu nedenle bana sorulursa, Notos’un en önemli gücü, sermaye ilişkileri ağı içinde kendine çözüm üretebilirliğiyle, sahibinin, “Notos Kitap Yayıncılık Eğitim Danışmanlık ve Sanal Hizmetler Tic.Ltd.Şti.” oluşudur.

Bilmem yanılıyor muyum?