YAZMAK, YAYIMLAMAK…
M.Sadık Aslankara
(04.05.2023 YAZISIDIR.)
Çeyrek yüzyıl geçti, Uykusu Sakız’da, Memet Fuat’ın bir sözünü almıştım yorumsuz:
“Bu oldukça garip bir tutum. Övünerek söylemiyorum bunları, övünülecek bir şey değil. Yazma gücünüz varsa bunu engellememelisiniz. Yazmak, yayımlamak gerekir. Ama ben kendimi hep engelledim.”
Belleğime çakılıp kalan bu sözlerinden kalkarak, Memet Fuat’ın, yazma eylemiyle yayımlama eylemini neredeyse bütünlenik halde aldığı düşünülebilir aslında. Bir yanı bu elbette yansıtyan olgunun, ama bir yan daha var dile getirişte: yazıp yayımlama konusunda kişinin kendisini hep engellemeye girişmesi. Acep bunun nedeni ne?
Memet Fuat, yazmak, yayımlamak konusunda kendisini neden engellemiş olabilir? Bu durumu bir zorunluluk olarak mı yaşamıştı?
Bu soruya görece bir olasılıkla “Evet,” denebilir bana göre. Çünkü Memet Fuat, Piraye’den devraldığı Nâzım Hikmet dağarının koruyucusu, düzenleyicisi olmanın sorumluluğuyla bu konuda uzun yıllar bilinçli bir yükümlülük taşımaktan kaçınmadı. Sonra çevirmen, yayıncı, dergi yönetmeni olarak alana katkı koyarken de bu veya benzeri tutum, çabayla bir yazarın, yazındaki görevini bu yönde yürütüp yine de işlevini yerine getirebileceğini gösteren başlı başına örnek konum sergileyebildi, böylelikle bir emek anıtı olarak algılandı.
Konumuz yazın, yoksa onun tiyatroda, voleybolda emeklerine de uzanılabilirdi herhalde. Bu arada savsakladığı neler oldu peki? Yaygın olarak bilinmeyen bir durum, onun aynı zamanda kurmacacı yanı, yayımlanmış öyküleriyle romanlarının bulunduğu, ne ki bunların görece örtük kaldığı, daha çok yayımladığı unutulmaz dergiler nedeniyle dergi yönetmeni bağlamında anıldığı.
Memet Fuat’ın sanat, erdem, özgüven, özveri vb. pek çok duygunun itkisiyle söylediği sezilen yukarıdaki bu sözler üzerimde etki yaratmasaydı, bunu kitabıma “prolog” bağlamında alır mıydım? Bu, görece benim de enikonu böyle bir anlayışın ardılı olmamdan kaynaklanıyor, burası açık.
Denizli Lisesinde öğrenciyken Nezahat Büyükarkın, Ali Fidan, Murat Özmen gibi öğretmenlerimizin desteğiyle ancak tek sayıda da kalsa Zeytin Dalı gazetesini, iki yıl kadar yayınını sürdürmeyi başaran, son sayısında “Niçin Atatürkçülük?” başlıklı yazımdan dolayı kapatıldığını, hatta bu sayının imha edildiğini öğrendiğim Yankı dergisini anımsıyorum.
Andığım iki yayının ardından Özkan Fidan’ın öncülüğünde bir sivil dergi de yayın yaşamına katılmıştı: Ulusça Uyanış. Ancak dergi, çeşitli baskılar nedeniyle matbaaların basıma yanaşmaması nedeniyle kentte yayımlanamaz hale gelince babamın, bankada adıma biriktirdiği hesaptan, o sıra yaşımın da on sekiz olmasından yararlanıp parayı çekerek son iki sayıyı bununla Namık Kemal Lisesinde okuduğum dönemde İzmir’de yayımladığımızı nasıl unutabilirim?
Bu dergilerde pek çok arkadaşımızın şiirleri, öyküleri yayımlandı o yıllar, bense Memet Fuat’ınkine benzer tutumla hep engelledim kendimi. Peki ben kendimi engellerken böyle, diyelim yazmayı sürdüren çıktı mı? Özkan Fidan’ın Denizli’de hâlâ dergi yayımlamaya dönük yoğun çaba harcadığını duyuyorum, o kadar. Son olarak bana da ulaştırdığı Delikliçınar dergisinin yurt düzeyinde yankı bulduğunu biliyorum ayrıca, tıpkı Ulusça Uyanış’ın yarattığına benzer bir ilgiyle.
Bütün bunlar 1968 enerjisinin ülkeye yayıldığı o süreçte, yuvarlamayla yarım yüzyıl önce yaşandı.
Kendi payıma, en az kurmacalarıma verebileceğim yoğun emek ölçüsünde yine aynı yaklaşımla başka yazarları gözeterek kalem oynatmayı sürdürüyorum diyebilirim. İlk kitaplar, gençlerle kadınların verimleri, taşra kökenli yapıtlar vb. yayınlara karşı genel anlamda pek çok yazar, pek istek göstermezken ben her seferinde bunları görebilmek, yazılarımda bu yayınlara yer açabilmek için çabaladım, çabamı sürdürüyorum.
Düzyazılarımın, kesin olarak bilmesem de sayıca üç binlerde gezindiğini kestiriyorum. Bunların en azından üç yüzünü sitemizde “Sayfa Yazısı” halinde kaleme aldığım kanısındayım.
Bunca yazı, binlerce sayfadan oluşan bir dağar düşünün, öykülerim, romanlarım, oyunlarım dışında.
Ne olacak peki bunlar?
Memet Fuat, gitmeden, bütün yazılarını eksiksiz kitaplaştırabilmiş, geride hiç kimseye yük bırakmamıştı, bu yıldan başlayıp bu işe de eğileyim,biraz da düzyazılarıma çalışayım istiyorum.
Bugüne dek öykü, roman, oyun türlerindeki verimlerimi toplayıp kitap yayımladım ama özgün bir düzyazı kitabım olmadı hiç. Sonunda kararımı verdim, buna da zaman, yer ayırabilmek için masa hazırlığına koyuldum şimdiden.
Bu çerçevede Bilgi Yayınevininin önerisi üzerine son dönem öykücülüğümüzü ele alıp bunu cumhuriyetimizin yüzüncü yılında farklı bir bakışla işleyen kitap üzerine çalışmaya başladım nitekim. Böylesi çalışmalarımın, tüm yazılarımın harmanlamasına dayalı kitap çalışmalarımın arkası da gelecek görünüyor. Umarım bir yol arızasıyla karşılaşmam.
Ne ki Memet Fuat gibi ben de kendimi hep engelledim.
“Yazmak, yayımlamak,” demişti Memet Fuat, işte öyle yapıyorum artık; yazıyor yayımlıyorum, yayımlıyor yazıyorum.
Yaza yaza yaşıyor, yaşamı yazılarımla değiştirip bu yaşamı bir açıdan daha yaşanır kılıyorum.
Yazmak, yayımlamak böyle bir şey işte…