YIĞINDAN KİTAP AYIRMAK…
M.Sadık Aslankara
(03.11.2022 YAZISIDIR.)
Füsun Akatlı, öykücü, oyun yazarı, tiyatrocu Ülkü Ayvaz’ın, İşlerin Yolunda Gitmesine Engel Olan Kim? (1984) adlı öyküler toplamı üzerine kaleme aldığı yazısına şöyle giriyor:
“Bazı arkadaşlarım, çok ‘abur cubur’ okuyorsun diye eleştirirler beni. ‘Nereden vakit buluyorsun?’, ‘Şimdi bunca işinin arasında, çok mu gerekli şu elindekini okumak?’, ‘Nasıl tahammül ediyorsun?’… Onları haklı bulduğum zamanlar çoktur. Ne var ki, yeni, tanınmamış, gürültüsü koparılmamış, reklamsız yazarları böyle böyle, yani okuma iktisadından –bir yığın abur cubur okuma pahasına da olsa- sarfınazar etmekle keşfedebiliyorum. Ürkütücü kitap yığınları arasında, nadir de rastlasam yazar denecek bir yazara; zahmetime, beyin ve bellek fesadına uğrama tehlikesi içinde yaşamama değiyor doğrusu.”
Füsun, buradan sözü Ülkü Ayvaz’ı “keşfi”ne getiriyor:
“Okuma uğraşının niceliği de, kışkırtıcı bir kumara dönüşüyor, bin muzahrafat içinden bir Ülkü Ayvaz bulma olasılığıyla böylece.” (Füsun Akatlı; Edebiyat Defteri, Afa, 1987, s.166)
Yazılanların herhangi metin-yazı halinde kalması ayrı, “kitap” nesnesine dönüştürülüp okura sunulmuş olması, hiç kuşku yok ki olguyu çok başka boyuta taşıyor. Öyle ya, “yazar”sınızdır ama bunları kitap bütünlüğüne-biçimine getirmezsiniz, hiçbir sorun çıkmaz o zaman, nitekim bütün yazarların böyle el altında yayımlamadıkları dosyaları bulunduğu kestirilebilir. Ne ki bunu yayımladığınız andan itibaren kitap halindeki yazı bütünlüğü, önünde sonunda eleştiri oklarının da hedefine dönüşür bir çırpıda, kaçınılmaz biçimde.
Kimi yazılarımda, yakın dostlarımın Füsun’un arkadaşlarınınkine benzer uyarılarda bulunduğundan söz ediyorum. Gerek dünya döngüsüne dayalı yelpazede yaşanması gerekenlere dönük gerekse kendi kurmacalarıma yönelik zaman yaratmamın önemini dillendiriyor pek çoğu bu uyarılarında.
Haklılar elbette, nasıl karşı çıkabilirim, beni düşündükleri ortada. Yine de “istifno”yu aklıma getiriyorum, Fethi Naci’nin, sofraya gelen istifnodan bir çatal bile almadığını, ama bu adı sevdiğini, bunun için de her seferinde garsondan istifno istediğini aktardığı o anı yazısını.
Bu, anlamca farklı katmanlardan farklı hazlar alınabileceğini gösteriyor. Üzerinde anlaşılabilecek sanatsal nitelik taşıyan yapıtların, kitlelerin üzerinde anlaşabildiği orta malı popüler yapıtlar yanında devede kulak kaldığını hepimiz biliyoruz. Ancak şu da var: bildik malzemeyle bilinmedik bir yapı ortaya koyabilir herhangi sanatçı. Üstelik bu, ilk bakışta, yanılsama duygusuyla bildiklik yaratabilir, kişinin kendisini kandırısına yol açabilir, bunun sonucunda sıradanmış izlenimi de doğabilir kolayca.
Bu nedenle kitap yığını karşısında olmak kaygılandırmamalı insanı.
Üşenmeye gönül indirmeden seçmeye girişmeksizin yığındaki kitaplardan her birini alıp kabaca karışık düzende yer yer okursunuz bunu. Böylelikle beğenip beğenmemekten önce elinizdeki kitaba, bir tabloya daha genel açıdan göz atabilmek amacıyla şöyle bir iki metre geri çekilip uzaktan bakılır ya hani, öylesine göz atma okuması yapabilirsiniz; yazarın elindeki malzeme ne, bu malzemeyi nasıl işliyor?
İyi bir okursanız eğer akademisyen ya da kuramsal tabana sahip birikimli eleştirmen olmanız gerekmez, siz de bu yönde kendi kişisel gelişkinliğinizi ortaya dökebilirsiniz pekâlâ. O zaman Füsun’un “okuma iktisadı” dediği seçmeci tutumdan uzak durmanız olası hale gelebilir.
Kitaplara çekincesiz el uzatmanın feraseti insanı, hem de hiç beklemediği bir zamanda büyük mutluluklara uçurabilir. Ayrıca kitap gurmeliğini eklemek de olanaklı bu tutuma. Kitaba ilk sayfalarında duyduğunuz yabancılık kalkabilir, sonradan açılabilirsiniz; bu aslında yazarın sonradan açıldığı anlamına gelecektir bir bakıma. Ayrıca kitapta farklı bir final de kurmuştur yazar, bakarsınız sizi yeni, farklı ufuklara uçurur, okumadan nasıl öngörebilirsiniz bunu?
Birkaç şiirini okuduğunuzda şair hakkında kabaca bir izlenime varabilirsiniz doğaldır ama herhangi şiirin girişinden bir-iki dizeyi okuduğunuzda o şiirin bütünü üzerine vereceğiniz yargının, isabetli bir yargı olduğunu-olacağını öne sürebilir misiniz?
Demem şu ki, başlangıçta salatalık acı çıkabilir, nitekim ağır, insanı yelpazelemeyen kitaplar da böyledir görece, sonunda çok farklı tatlar sunabilir ama, hele acının tada evrilişi yok mu, işte o zaman değmeyin keyfinize!
Seçme, eleştiri eylemidir, unutulmamalı.
Yığından seçme yapılmaz, yığın elden geçirilir, bu arada asla akıldan çıkarılmaması gereken bir gerçek de şu: sizi seçen kitaba yönelmek yerine, seçeceğiniz kitaba yönelmenizdir doğru olan.
Bunu derken şuna getirmek istiyorum sözü.
Yığındaki bir kitabın, üstünkörü hazlarınıza karşı yüze gülücülük yapıp sizi seçmesini beklemeyin asla! Bu, beğeninize, sizi gıdıklayan, şımartan, size mavi boncuk veren, dalkavuğunuz iç-ben’inize yalakalık yapan bir kitap olabilir pekâlâ.
Yığından kitabı siz ayırın; işte o zaman seçiminizi yapmış olursunuz.