SAYFA YAZISI: M.S.Aslankara; ‘Yılgın’ Yazar, ‘Yorgun’ Edebiyat

“Yılgın” Yazar, “Yorgun” Edebiyat…
M.Sadık Aslankara
(01.02.2018 YAZISIDIR.)

“Öykü Kürsüsü”nde öyküsünü okuduğunuz, İlknur Güneylioğlu’dan uzun bir ileti/mektup aldım.

Uzun yıllardır yazdığını söyleyen İlknur, son on yıldır “yazın dünyasının iç kısımlarına” girdiğini, böylelikle alana dönük içeriden de tanıklık yaptığını belirterek yaşadığı yorgunluğu paylaşmış benimle.

Konunun bütün genç yazarları ilgilendirdiği kanısıyla ileri geri düşünceler çatalım istedim bu nedenle. Ama sonraki haftaların birinde mektubun, genelleştirilebilecek kimi bölümlerini de olduğu gibi yayımlamak isterim doğrusu.

Bir yazarın yılgınlık yaşaması ya da kendisini yorgun bulması, iç acıtıcı olmanın ötesinde iç karartıcı bir durum aynı zamanda ne yazık ki…

İlknur’u bu duyguya iten nedenleri kabaca şöyle sıralamak olası:

  1. “Çoğunluğun birbirini dinlediğini, gerçekten gördüğünü hiç sanmıyorum.”,
  2. “Duyarlık ise hiç yok. İnsan yok”,
  3. “Karmakarışık bir ortam, havasız, bunaltıcı.”,
  4. “Bu ortamda kadın olmanın ise apayrı zorlukları da var.”,

Oysa açıkça dile getirmiş İlknur: “Yazmak benim için bir yaşam biçimi.”

Edebiyatımız için de yazarın böylesi gerekiyor zaten. Nitekim o, dosyasını kitaplaştırma isteğinin ardındaki amacını da, “yaratım sürecimin artarak devam etmesini sağlamak” olarak özetliyor.

Sonunda içimi kavuran o tümcesi yazarın:

“Bense çok yorgunum.”

Neden belli:

“Biz yazarlar, bu edebiyatın neresindeyiz, okurlar neresinde, hatta edebiyat nerede?”

Bütün bu serzenişlere, iç dökmelere karşın yine de asla karamsar değil Güneylioğlu. Tam tersine yazar direnci sergiliyor alabildiğine. E, herhalde yazar denilen kişiye böylesi yakışır değil mi? Nitekim o da şöyle diyor yorgunluk atmanın sonunda:

“Benim yolum edebiyat, benim yolum yazmak.”

Evet, bir yazar, her ne olursa olsun yolundan dönmemeli, kararlılıkla hedefine doğru emin adımlarla yürüyebilmeli. Yazarların da kendi işlerine karşı göstermek zorunda oldukları bağlılık söz konusu. “Yazarlık liyakati” diyelim buna. Bir yazarın, yazarlığına dönük yansıtmak zorunda olduğu ilk tutum bu, alandaki kararlılık…

Memet Fuat’ın alanda sergilediği tutum, on yıllardır dillerdedir hep.

Genç bir yazar adayı çıktığında önüne, ondan gelebilecek tek dosyayla yetinmiyor yayın, yazın dünyamızın bu benzersiz adı. Örneğin Latife Tekin’in ilk romanı, Sevgili Arsız Ölüm bile dosya halinde geldiğinde önüne, sonraki dosyayı istiyor yazarından, bunu yayımlamayı bu dosyanın gelişi sonrasına bırakıyor. Demek ki ille yazına, alana bağlılığını görmek istiyor yazarın.

Nitekim böyle yazarlar da var; şıpın işi görünüp sonra da ortadan kaybolanlar yani…

Zaten sorun, “geçiyordum uğradım” düşüncesinde yazın dünyasına şöyle bir uğrayıverenler.

Böylelerinin yanında İlknur Güneylioğlu, nasıl da güzel bir duruş sergiliyor öyle… Dosyaları var, yazmayı sürdürüyor, üstelik kendi yazınsal biçemini oluşturma kararlılığında ileri doğru yol almaya, hedeflediği yere varmaya çabalıyor…

Geçmişte Ahmet Tevfik Küflü’yle yapılmış bir söyleşide, alanın önde gelen yayıncısına sormuştu söyleşiyi yapan, yazarlarla ilgili herhangi pişmanlık duyup duymadığına değgin.

Bilgi Yayınevi kurucusu Küflü, bu yönde, geri çevirdiği, ama hâlâ pişmanlığını duyduğu birkaç yazar olduğunu çekinmeden söylemişti o söyleşide.

Hiç kuşkum yok başaracak İlknur…

Böylesi bir kararlılığın önüne kim çıkıp da engel olabilir ona?