SAYFA YAZISI; OKUMANIN ÖLÇÜTÜ ÖYKÜ ÜZERİNE YAZMAK…

OKUMANIN ÖLÇÜTÜ ÖYKÜ ÜZERİNE YAZMAK

M.Sadık Aslankara
(22.08.2024 YAZISIDIR)

 

  1. Bölüm / 2013

 

Ne öykü yayını hız kesiyor ne art arda yayımlanan ilk kitaplar ne de bunların peşine takılıp koşuya çıkmış yeni yazarlar…

Ama alanda adları, yapıtlarıyla ilk kez karşılaşacağımız kimilerini, sinemayla tiyatrodan, şiirle romandan tanıyor olduğumuzu da görebiliyoruz kimi zaman. Öykü alanı bu anlamda tam bir bereket teknesi olarak yaşamda özel, ayrıcalıklı bir yere sahip, tıpkı şiir gibi.  

Bu denli öykü yayımlanıyor tamam, hadi bunlar eşit düzeyde, yoğunlukta okunuyor, bunu da kabul edelim, peki bu öyküler için, bunların üzerine yazılıyor mu, bunlar gereken ağırlığa ulaşıyor mu?

Alımlayıcısı olup okuduğunuz ama başka yazarlarca verimlenmiş öyküler üzerine farklı açılardan düşünce üretmeye girişmiş yazıları okuyor musunuz peki? Okuduğunuz bu öyküleri, bunlar üzerine kalem oynatılmış metinlerle ne ölçüde karşılaşıyorsunuz?

Diyelim yazarı sizsiniz öykünün, ya da öykü demeti sayacağımız kitabın, verimleyip yayımladığınız öykü ya da kitap yani kendi veriminiz üzerine yapılmış bir çalışmayla, yayımlanmış yazıyla karşılaştınız mı, öykünüz üzerine böyle kaç yazı gördünüz? Bunların ille eleştiri olması da gerekmez ayrıca, bunlar nerelerde yayımlandı, aynı bir ürün/verim üzerine yayımlanan yazılar arasında tarih dağılımı ne, hepsi aynı zaman diliminde mi yoksa uzun süreye yayılı farklı tarihlerde mi yayımlandı?

Diyeceğim şu; bir öyküyü sesli ya da içimizden okuruz, birisi okur dinleriz ya da okumuştur kişi, aklında kaldığı kadarıyla anlatır, bunu dinleriz, gözümüze çarpan bir yazıda öykü özetlenmiştir, bunu okumamışızdır ama yazıdan kalkarak söz konusu öyküyle tanış oluruz, ne ki hepsi de farklı öykülerdir bunların.

Bir öykü asıl ne zaman okunmuş olur, üzerine yazıldığı zaman. Kendi payıma en özgün, en güçlü, en karakteristik okuma biçiminin b öylesi bir okuma olduğunu düşünüyorum hep. Metnin kaleme alınıp yayımlayışıyla birlikte yazarın kendisinden sonra bu öykü için ilk nitelikli okur, öykü üzerine kalem oynatan kişidir.

Düşünce bulutsudur, geçişlerinde disiplin aranmayabilir, öne sürüşler de genellemeye yaslanabilir. Ne ki bir yazıda bunlara asla yer yoktur. Öykü üzerine yazılmış metin, öykünün sınırları dışına çıkıp kaleme getiren kişinin kafasına göre öyküye don biçmez, biçemez; öyküye yaslanmak, dizgeli olmak, düşünce geçişlerinde bağlantılarını göstermek, kanıtlamaya açık olmak zorundadır.

Okuduğunuz öykü üzerine düşüncelerinizi yazıya geçirirken artık âdeta laboratuvardasınızdır. İlle bir bilimci olmanız gerekmez kuşkusuz, akademisyen elinden çıkmış bir yazın eleştirisi aranmaz metinde, ancak disiplin, bağlantı, kanıt beklenir kuşkusuz.

Yoksa öyküyü okuyup, beğendim-beğenmedim; sevdim-sevmedim diyerek bunu okuduğunuzu kanıtlayamazsınız. Yazmamışsanız üzerine, o öyküyü üstünkörü okumuşsunuzdur bana göre. Böyle okuma sıradan okumadır, yaratıcı okuma değildir; siz kimseniz, böylelikle okumanız, sizin kim olduğunuzu da ele verir aynı zamanda.

Kendi payıma bu son yirmi beş yıl boyunca okuduğum öykü kitapları üzerine azımsanmayacak yazıyla bunların yazarlarına eşlik ettiğimi söyleyebilirim. Birkaçı eleştirel değer barındıran metin olsa da eleştiri değildi bana göre.

Ancak sonuçta okudum bu öykü kitaplarını, okudum, yazdım.

Gelin şimdi 2013’te yayımlanmış kitaplara göz atalım… Bu yıl içinde okumalarımda bir düşüklük oluşmuş, kuşkusuz 2013 tarihli öykü kitapları üzerine kaleme aldığım yazıların da görece daha az olduğu sonucunu çıkarmak gerekir bundan.

Yine de bunlar arasında kendi listemdeki bu kitapları anayım istiyorum.

1990’larda alana katılıp öyküleriyle kendilerini bu alanın asli kalemlerinden kabul ettiren Semra Aktunç Yalos, Tuncer Erdem Güzel Eşya, Alelade Dünya adlı yapıtlarıyla alana kendi renklerini taşıdı.

İlk öykü kitapları yine kendine özgü bir öbek oluşturdu.

Ayşegül Ural İyi Pazarlar, İyi Pazartesiler, Semrin Şahin Güvercinler Zamanı, Zeynep Hicret Kırmızının Çağrısı, Ayşe Ege Dili Geçmiş Zaman, Hüseyin Peker Rüzgârlı Ceket, Uğur Yücel Yağmur Kesiği, Ferat Emen Hüsniye Hanım’ın Ağzı, Murat Uğurlu Buralar Bıraktığın Gibi, Kerem Alp Usal Fikir Uçurtması adlı yapıtlarıyla ilk öykü kitaplarının da ustalık işi yapıtlar halinde okur önüne gelebileceğinin örneklerini verdiler.

İlk öykü kitaplarını yayımlayan yazarlar, bakıyoruz aradaki mesafeyi gitgide daha da kısaltarak hemen ikinci üçüncü kitaplarını yayımlamaya koyuluyor. Neslihan Önderoğlu Mevsim Normalleri, Senem Dere Yağmur Gölgesi, Deniz Tarsus Ayrıkotu, Mahir Ünsal Eriş Olduğu Kadar Güzeldik, Münir Göker Bedia adlı yapıtlarıyla öykümüzün hemen büyüyüveren çocukları oldu.

Kaldı ki tez zamanda üçüncü kitaba ulaşıveren yazarlar da bulunduğu unutulmamalı.

Sözgelimi çok başarılı düzey sürdürerek öykücülüğünü geliştiren Berna Durmaz Bir Fasit Daire, Yalçın Tosun Dokunma Dersleri adlı yapıtlarıyla alanda başı çekenlerden oldu.

Yukarıdan bu yana yazdıklarımdan sonra bana sorarsanız, üzerine herhangi yazılı düşünce geliştirilmemiş bir öykü, okunmamış öyküdür. Bana o öykü üzerine satırlarını göster ki senin onu okuyup okumadığını anlayayım.