SAYFA YAZISI; ÖYKÜ DİLİNDE ‘YÜZEYSEL’DEN ‘DERİN’E…

ÖYKÜ DİLİNDE “YÜZEYSEL”DEN “DERİN”E…

M.Sadık Aslankara
(26.09.2024 YAZISIDIR)

 

  1. Bölüm / 2018

 

Nasıl yiyip içiyor yatıp uyuyor, nasıl sevişip dövüşüyor ölüyorsak, bütün bunlar nasıl “biz” oluyor, bizi yansıtıyor, kişiliğimizin bütünleyicisi konumunda bizi tamamlayıp ayrılmaz bir parçamıza dönüşüyorsa dilimiz de bize özgü, varlığını bizimle sürdüren, karşılıklı birbirimizi taşıdığımız bir varoluş alanı haline geliyor, böylelikle dili birbirimize ait kılıyor, sonuçta birbirimizin aidiyetine giriyoruz.

Anadili, o dili konuşan insanların tümünden, herkesten bir yansıma alır, ama bizlerin her birimizin kullandığı anadili, yalnızca bize aittir, yiyip içmemizde, yatıp uyumamızda, sevişip dövüşmemizde olduğu gibi.

Herkesin kendisine ait, kendine özgü olan bu dili yazarlar, biçem (üslup) olarak okura, dışa yansıtır, aktarır.

Anlatı metinlerinde bu doğaldır, masal, söylen, hatta roman kendi dilini dayatır bir bakıma, siz kendinizi onun türsel biçemine uydurmak gereği duyarsınız. Ancak söz konusu tür şiir ya da öykü, oyun metni olduğunda bu yetmez, türsel dilin dışında şairle öykücünün, oyun yazarının bunların üzeriüne çıkarak kendine özgü şiir, öykü, oyun dili yaratması beklenir kendisinden.

Şiiri ayıralım işin başında. Çünkü kendi şiir dilini yaratamayan biri, şair olarak da kalıcılık kazanamaz hiçbir zaman. Şimdi düşünelim, Yunus Emre’yi yarattığı Yunusçasıyla kim silebilir?

Olabilse, yansıtılabilse dil yaratma çabası öteki türlerde, hatta deneme, eleştiri, anı, günlük vb. görece daha düzmüş gibi algılanan anlatı türlerinde de gerçekleştirilebilse; yalnız yazar değil bu gelişme karşısında anadili de bayram yapar, diyeyim.

Şuraya dek yazdığım türlerden kendilerine özgü öykü, oyun dili yaratmış birkaç yazar adını anayım ki, söylemek istediğim daha iyi anlaşılabilsin.

Öyküde örneğin Sait Faik, Sevim Burak, Ferit Edgü, tiyatroda Melih Cevdet, Aziz Nesin, Memet Baydur, kendilerine özgü öykü dili, oyun metni dili yaratmış yazarlar bağlamında alınabilir. (Aziz Nesin metinlerinden kalkılarak başkalarınca yapılan Aziz Nesin uyarlaması oyunlar değil tabii)

Günümüzde anadilin bir yazar tarafından işlenmesinin gerekliliğini, bunun ne anlama geldiğini çok daha iyi anlıyoruz.

Şair romancı, hikâyeci denemeci, oyun yazarı herkes aslında yazınsal dilin bir ucundan tutup onu bir yerlere taşıyor, tamam, ancak 1990 ortalarında yaşanmaya koyulan patlama sürecinde öykümüzün, bu türde pek çok katkı alarak yolunu sürdürdüğü de bir gerçek.

Öykücülüğümüze gerek kuram alanında gerekse eylemli olarak sağladığı pek çok katkıdan söz edebileceğimiz yazınbilimci Aysu Erden, bir çalışmasında günümüze dönük yaratılmaya çalışılan yeni dile vurgu yapmayı savsaklamıyor.

Dil kullanımında Aysu Erden’in değindiği “yüzeysel yapı”-“derin yapı” ilişkisine ikili işleyiş üzerinden yüklenilebilse keşke. Ama öykücülerimizde dilin uyumu açısından bu yönde gerekli eşgüdüme pek rastlayamıyoruz ne yazık ki.

(Bak.: Aysu Erden; Çağdaş Türk Öyküsünde Deneysellik-Yaratıcılık-Yeni Arayışlar ve Yönelimler”, 21.Yüzyıla Girerken Yazında Dil Kullanımları, Pamukkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü I. Dil, Yazın, Deyişbilim Sempozyumu Bildirileri, 2001 [Ed.: Prof. Dr. Ünsal Özünlü-Yard. Doç. Dr. Mehmet Ali Gülel])

Şurası bir gerçek ki, öyküyü, diliyle de ayrı bir anlakla, zihinle ayrı bir mecrada okumanın zamanı çoktan geldi, geçiyor. Genç öykücülerin özellikle bu açıdan ayrı bir dikkat göstermesi zorunlu.

Şimdi gelelim 2018’in, okuduğum öykü kitaplarına.

Büyük romancılarımızdan, aynı zamanda önemli bir oyun yazarımız Adalet Ağaoğlu, 1970’lerde öykümüzde edindiği, koruyup sürdüregeldiği yeri son bir kez daha pekiştirip Düşme Korkusu adlı yapıtıyla alana kendince göz kırpmış oldu.

Şiirleriyle kendine özgü bir yeri olan Betül Tarıman, okuru şaşırtıp öykü toplamı Rıza Bıyık adlı yapıtıyla alana merhaba dedi.

Muzaffer Oruçoğlu da “Ressamın minör dünyası”ndan getirdiği Işıltılar İmgeler adlı yapıtıyla alana merhaba demekle kalmıyor, bir büyük katkı da sunuyor aynı zamanda.

1990’lardan taşıdığı öyküleriyle İlhan Durusel, Defterdar / Evlat Katli İçin El Kitabı adlı yapıtıyla bir kez daha alanda göründü.

Öykünün gediklileri boş durmadı tabii. Bilge Öngöre Kırılma Noktasında, Berna Durmaz Metal Hayatlar, Müslüm Kabadayı Çuhadaroğlu Kaplan Ali adlı yapıtlarıyla alandaki varlıklarını sürdürdü.

Tez elden ikinci kitaba geçen öykücüleri de unutmayalım. Nalân Kiraz Şeyler Denizi, Bahar Aslan Bakü Defteri, Akın Ersöz Gizemli Mektuplar, Orhan Veli Alıcı Zamansız ve Mekânsız Hikâyeler, Orçun Ünal Bu Ben Değilim adlı yapıtlarıyla alanda kararlılık sergilediler.

Tabii yine ilk öykü kitapları.

Tomris Alpay 1990’lardaki öykü dosyasından sonra Gülsün, Ağavni, Zilha, Ümran Ersin şiir kitaplarından sonra Anısı Olmayan Sokak adlı ilk yapıtlarıyla alana etkili bir giriş yaptılar.

Aynı şekilde Nil Sakman Balık Nefesi, Zeynep Gülçin Yağmur Fena, Burada Kal, Hayri Tunç Adamın Kısmeti, Mehmet Sürücü Ah Kamilâ, Onur Bütün Gülümsemeler, Şilan Avcı Başka Bir Hayatta, Murat Çelik Epey adlı yapıtlarıyla alana merhaba dediler.

Tabii öyküde kimlerin kalıcı olacağı, ileriki yıllarda görülebilecek ancak.

Bugün 26 Eylül Dil Bayramı. Kutlu olsun.