ÖYKÜ İSTASYONU YOLCULARI…
M.Sadık Aslankara
(11.07.2024 YAZISIDIR)
- Bölüm / 2009
Yazınımızda geniş ölçekte etkinlikler, ilişkiler ağına sahip alan bağlamında öykü sanatını, bu doğrultuda öne çıkan kimi edimleri, öykü sanatıyla ilişkilenmiş kişilerin yapıp etmelerini, anıtsal değilse bile herhangi büyük bir istasyon içinde gözlenebilecek toplumsal alışveriş, ilişkileniş, örgütlenme bağlamında alıp istasyon yoğunluğuyla hareketliliğine benzetmek aykırı bir imgeleme olmayacaktır herhalde.
Yüzlerce değil binlerce, hatta on binlerce öykü yolcusunu getirin gözünüzün önüne. Öykünün salt okuru olmuş yığınları, bu yığınların ilgiyle yöneldiği kimi öykü yazarlarını, ama geniş kitlelerin kendilerinden haberleri olmasa da sıra dışı, deneysel açılımlar getirerek öykü sanatımıza farklı dağarlarıyla zenginlik kazandıran kalemleri de yine bu istasyon kalabalığı içinde görmek gerekiyor kuşkusuz.
Kaldı ki özellikle aynı odak çevresinde, farklı yönlere gidecek trenler için istasyonda bulunan ya da farklı yönlerden istasyona ulaşan bu trenlerden inen yolcuların hareketliliği, bir öykü istasyonunu tek başına canlı kılmaya yetecektir diye düşünebiliriz zaten.
Böyle olunca kararsızları, bir görünüp kaybolan istikrarsızları, kaygılılarla kuşkuluları, farklı amaçlarla alana katılanları da dikkate almamız gerekecek demektir bu öykü istasyonunda. Tabii öykü trenlerini birer metro hattı halinde işten eve, evden işe gider gelircesine kullanma eğilimi sergileyen sınırlı, köşeli kişileri de.
Şu birkaç satırdan öykü istasyonunun gelen gidenleri arasında istasyonun sürekli yolcuları kadar ihtiyari yolcularının da bulunduğunu, bulunacağını, bu yolcuların, ötekilere oranla öykü sanatıyla bağlarının görece daha zayıf kalacağını görmemek mümkün değil.
Biz öykü istasyonunun içten, erden, sebatkâr, dirençli yolcularını nasıl ayırt ediyoruz, çok basit, alana karşı sergiledikleri liyakatten, içtenlikli duruştan.
Liyakat olgusunda, kavramın içini doldurmaya çalışalım. Alanda bir görünüp kaybolan, öykücülüğümüzde getirdiğiyle değil daha çok götürdüğüyle öne çıkan, tez elden sonuç dermek üzere bir heves alana katılıp sonra da bir çırpıda ortadan çekiliveren, öyküde hep kişisel beklentisi yönünde hareket eden, kendisini salt buna kilitlediği izlenimi bırakan, ötesinde öyküyle ilişkisi de salt bu beklentisi çerçevesinde süren ne kadar yolcu varsa bu kişileri kastediyorum.
Bunlar alana karşı liyakatli birer öykü dostu okur, yazar bağlamında ayrılabilir mi?
Cumhuriyetin yeni yüzyılı, ikinci binin bu ilk çeyreği bağlamında alabileceğimiz son yirmi beş yılda, bu çeyrek yüzyıla yayılmış halde yayımlanan, okuyup yer yer notladığım, hatta her biri üzerine kısa değerlendirmeler kaleme aldığım öykü kitaplarını yukarıdaki satırların ışığında gözden geçirdiğinizde siz de bu yönde bir yargıya ulaşabilirsiniz kolayca.
Gelin şimdi bunlara göz atalım…
Özellikle deneme yazınımızda özel bir yeri bulunan romandan sonra öyküye de uzanarak bu alanda da varlık gösteren, bir öykücü olarak da adından söz ettiren Adnan Binyazar Şah Mahmet adlı yapıtıyla önceki kurmaca yapıtlarında olduğunca ilgiyle karşılandı.
1980’lerden bu yana öyküde varlıklarını sürdüren Şükran Farımaz Aşk Bu, Jale Sancak Tanrı Kent ve Yitik Şarkılar, Cemil Kavukçu Tasmalı Güvercin, Ülkü Ayvaz Yatalak Kraliçe adlı yapıtlarıyla öyküdeki liyakatlerini, emeklerini bir kez daha anımsattı.
1990 başlarında öyküde sergiledikleri kararlı tutumlarıyla, bu arada öykü patlamasına verdikleri katkıyla dikkati çeken yazarlarımız varlıklarını koruyup sürdürdü geçen on yıllar içinde. Yıl içinde Ferda İzbudak Akıncı Aynalı Göl, Nalan Barbarosoğlu Yol Işıkları, Aslı Erdoğan Taş Bina ve Diğerleri, Mehmet Zaman Saçlıoğlu Sur ve Gölge, Atila Er Zekârat, Attilâ Şenkon Sustum Duydun mu?, Murat Yalçın Kesik Hava adlı yapıtlarıyla öykünün ayrılmaz yazarları arasına katıldıklarını bir kez daha gösterdi.
İlk kitaplarını 2000 başlarında yayımlayıp öyküyle bağlarını geliştirerek koruyan yazarlarımız da ikinci ya da üçüncü öykü kitaplarıyla dikkati çekmekte gecikmedi. Suna Güler Özgürlük Çıkmazı, Kevser Ruhi Saçları Deli Çoruh, Gönül Çatalcalı Yedi Yeşil Fil, Serap Gökalp Kulak Misafiri, Esra Odman Göründüğü Gibi Değil, Meliha Doğu Başını Dik Tutan Hüzün, Mustafa B. Yalçıner Sümbül Gölü, Kadri Öztopçu Kuş Oltası, Zafer Berke Bambaşka Günler, Hürriyet Yaşar Önce Ben Onu Öldürdüm, Mehmet Taşdemir Anisya’nın Evi adlı yapıtlarıyla öyküde kararlılıklarını sergiledi böylece.
Yine bu yıllardan gelen çok kitaplı Yekta Kopan Bir de Baktım Yoksun adlı yapıtıyla bir kez daha okuru selamlayıp alanda hem ilgi çekti hem alana bağlılığını ortaya koydu.
Her zaman olduğu gibi ilk öykü kitapları da alanda eksik değildi elbette.
Filiz Gülmez Anılar Yorgunu, Nergiz Suzan Şanlıalp Bu Dünyadan Sen de Geçtin, Nuran Karakaya Göktürk ‘An’da Geçmiş Zamanlar, Çağnam Erkmen Aniden ve Hapsi Birden Suzan Geridönmez Ötesi Yok, Tayfun Pirselimoğlu Otel Odaları, Yiğit Bener Öteki Kâbuslar, Tanık Güney Kırık Bir adlı yapıtlarıyla görünür, bu arada kimileri zaten alanda kendilerini kanıtlamış yazarlarken, öyküde taşıdıkları iddiayla da alana katılmış oldu.
Ancak bütün bu yazarlardan hangilerinin alanda varlık göstermeyi, öykü verimlemeyi sürdürdüğünü şunca yıl sonra görüyorsunuz kuşkusuz. Öykü İstasyonuna katılan bu öykü yazarlarından öyküyü terk etmeden bu alana tutkusunu sürdüren yazarları kuşkusuz sizler de tanıyorsunuz.