SAYFA YAZISI ; ÖYKÜ PATLAMASINDA YAŞANAN EĞİLİMLER-1

ÖYKÜ PATLAMASINDA YAŞANAN EĞİLİMLER- 1

M.Sadık Aslankara
(18.07.2024 YAZISIDIR)

 

  1. Bölüm / 2010; Öykü Patlamasında Tepe Noktası

1990 ortalarını öykü patlamasının başlangıcı aldığımızda 2010’u da, o yıllardan bugüne yaşadığımız zaman diliminin yani yuvarlamayla son otuz yıla yayılan bu sürecin tepe noktası konumu sergilediği öngörülebilir. Bu yüzden tam da bu aşamada sürece değgin tepe noktasına ulaşıldığını düşünebileceğimiz evrede hiç de zorlanmadan kimi çıktılara uzanılabileceğini, görece de olsa yadırganamayacak sağlıklı sonuçlar halinde bunların derilmesinin olanaklı olacağı öne sürülebilir.

Bunu söylerken, baştan itibaren canlılığını sürekli koruyan bu öykü patlamasında 2010’un, bütün sürecin nirengi halinde tüm değerler dizgesini yansıtan, bunları kucaklayan bir parametre yelpazesi ortaya koyabileceği kanısı taşıdığımın altını çizeyim.

Ancak bu yazıda, süreç boyunca gözlenip elde edilecek çıktılara, bunların genel olarak değerlendirilmesine yönelmek yerine, gözlediğim kimi farklı eğilimler üzerinde durmak istiyorum kendi payıma.

Burada, öykü patlamasıyla birlikte başlayan bir kuşak ediminin de sürece dönük etkimesi, yansıması görmezden gelinemez. Gerçekten 1990’lardaki öykü patlamasıyla 1990 Kuşağı öykücülerini örtüştürmemek için hiçbir neden yok. Kaldı ki bunların birbirinin içinden doğduklarını görmemek, bunları birbirini tetikleyip üreten yazınsal olgular bağlamında almamak olanaksız zaten.

Bu kabulle birlikte bunun taşıyıcısı, sürükleyicisi olarak lokomotiflik yapan öykü yazarları,  onlara rehberlik yapan kılavuz adları, öykü dergileriyle gazeteleri, öykü günleri türünde farklı etkinlikleri, bunların tümünü de geniş yelpazede bu örtüşmeye dâhil etmek gerekiyor.

Bu, buna benzer gerekçeler, sürecin tepe noktası bağlamında alınacak 2010 yılına değgin ortaya çıkacak verileri destekleyecektir, bunu bekleyebiliriz.

Nitekim öykü verimiyle ister 2010’dan önce isterse 2010’dan sonra görünsünler, dönem boyunca alanda varlık gösteren öykücülerin, yaşça farklı kuşakların bireyleri olmasına karşın, artık aynı nehre katılan birer ırmak niteliği taşıdıkları gerçeğinin hiçbir zaman göz ardı edilmemesi gerekiyor.

Onun içindir ki okuduğum, kısa notlarla da olsa pek çoğuna dönük değerlendirmeler de yaptığım 2010 yılı öykü yayınlarına geçmeden önce, yolun tam da ortasında süreç üzerine kimi düşünceler çevresinde gezinmemizde büyük yarar var. Şimdi sözü daha fazla uzatmadan öykü patlamasının bütününde gözlemekle birlikte 2010’da artık kesinlediğim dört farklı öykü yazarlığı eğilimini paylaşayım, kısa da olsa üzerlerinde tek tek durayım istiyorum.

Dört öbek olarak üzerinde duracağım eğilimin olumlu bulduğum ikisini bu hafta, olumsuz öteki ikisini devam olarak gelecek hafta alıp notlayacağım.

  1. Heveskâran Öykü Yazarlığı

“Heveskâran”, Osmanlı’da Fransızcadan “amatör” karşılığında kullanılan bir sözcük. Bunu yeğlememin özel nedeni var, çünkü sonradan gördük ki öyle amatörler çıkıyor, profesyonellerin çekimser kalabildiği deneyimler anlamında sıra dışı tutum, çizgi dışı yaklaşım, uçlarda gezinme, aykırılık vb. ancak bu heveskârandan geliyor. Bunun, özellikle tiyatro sanatında yaygın örnekleriyle karşılaşıyoruz. Boğaziçi, ODTÜ, İTÜ amatör tiyatro toplulukları anımsanabilir.

Aynı şekilde çok kitaplı öykücülerin yanında tek öykü kitabı yayımlayan,   ancak yaygınlıkları, önemleri, değerleri çok daha sonraki yıllarda ortaya çıkan Özcan Ergüder, Onat Kutlar, Oğuz Atay usta yazarlıkları yanında kaleme getirme eylemindeki deneyim eksikliği nedeniyle temkinli olmak kaydıyla, bir açıdan ama elbette görece birer hevaskâran öykü yazarı bağlamında anılabilir.

Heveskâran öykü yazarlığını, öykü patlaması sürecinde en olumlu yazar grubu olarak alıyorum. Çünkü bu kesim öyküye karşı duyduğu tutkuyu açığa çıkarmak istiyor. Bunlardan bildik öykü anlayışı dışında ender de olsa şaşırtıcı, sıra dışı yapıtlar çıkabiliyor. Ama pek çoğu geleneksel anlatı anlayışının ardılı vasat, sıradan yazarlık örneği sergilese de, bunların bir bölümü, geçmişte ilgi duyup kaleme aldıkları öyküleri yıllar sonra gün yüzüne çıkarmaya çalışan bir hevesli konumu sergiliyor.

  1. Kırgın Öykü Yazarlığı

Öykü patlamasının yaşandığı bütün süreç boyunca onlarca, hatta yüzlerce öyküsever, sürecin de doğrudan kendilerini etkilemesiyle aynı zamanda öykü yazmaya yöneldiler. Yoğun bir öykü yazma isteği yaşandı diyebiliriz bu süreçte. Öykü okurluğunda da büyük gelişme gözlendi.

Doksan yıl öncenin Halkevleri eyleminde görüldüğünce, öyküden söz edildiğinde yepyeni bir heyecan yayıldı insanlarımızda.

Bu olgu ortaya çıkarken süreç boyunca patlamayı etkileyen öykünün öncü yazarlarından yayın dünyasına vb. uzanan pek çok öğe bunda rol oynadı elbette, ancak yazmaya istekli pek çok insanın kendi aralarında da farklı buluşma grupları oluşturup zemin yarattıkları, kişisel okuma-yazma eylemlerini atölyeye dönüştürüp bir araya geldikleri, üstelik bu ya da buna benzer tutumların gitgide yaygınlaştığı gözlendi. Ne var ki bu cümleden anlaşılacağı üzere söz konusu etkinlikler, bir yazınsal tutku yerine meşguliyet, beylik deyişle hobi bağlamında gerçekleşti hep.

Doğrusu insanlar, öykü odağında buluşup bir araya gelerek üretime geçebildikleri için hep mutlu oldular, bunu sürekli olarak paylaştılar da. Ancak bu etkinliklerde öykülerini paylaşan insanlar süreç içinde en başta taşıdıkları duyguyu koruyamadı, biraz da “üvey okuryazar” muamelesi gördü, sonunda büyük bölümü kırgınlaşıp koptu alandan.

Oysa bu kırgın öykü yazarları iyi insanlardı. Sevgi görmek istiyorlardı yalnızca. Ne var ki popülerleşen öykü yazarlarının onlara verecek sevgisi yoktu.