ÖYKÜ PATLAMASINDA YAŞANAN EĞİLİMLER- 2
M.Sadık Aslankara
(25.07.2024 YAZISIDIR)
- Bölüm / 2010; Öykü Patlamasında Tepe Noktası
1990 ortalarında öyküde yaşanan patlamayla başlayıp bugünlere gelinen sürece dönük on iki haftadır yani üç aydan bu yana sürdürdüğüm, cumhuriyetin ilk yüzyılındaki son, ikinci bin yıldaki ilk çeyreğe giren bu dilimde okuduğum öykü kitapları üzerine göz atmalarımın 2010 eşiğinde kısa bir ara verip durum değerlendirmesine girmenin yararlı olacağını gördüm.
Hele 2010’un bir tepe noktası oluşturduğu göz önüne alındığında, buna bir virgül koyup sürece topluca bakmanın, ardı sıra otuz yıla yayılan bu evreyle ilgili elde edilebilirlik olasılığı taşıyan çıktılara eğilmenin şu aşamada çok uygun düşeceğini görmemek olanaksız.
Bu öngörüyle hareket ederken genel anlamda çıktıları değerlendirmeyi bir başka yazıya bırakıp öykü patlaması sürecinde yaşanan, kendi payıma zaten gözlediğim kimi eğilimlere yer açmanın daha gerçekçi tutum olacağını düşündüm diyebilirim.
Geçen hafta öykü patlamasının yayıldığı süreçte yaşanan eğilimlerden ilk ikisini ele aldım. Bunlar, öykü patlamasına, alana, öykü sanatına, yazınımıza katkı sağlayan olumlu eğilimlerdi. Gerek yazarlıkta sanatsal açılım, derinlik gerekse okurlukta geniş yayılım, nicel artış türü bir somut karşılık bağlamında önümüze gelmese de bunun, sanatsal-kültürel açıdan öykücülüğümüz adına su yüzüne çıkan alüvyonal bir verimli alan olduğu da apaçık ortada. Bu nedenle ayrıntıyla ele aldığım bu iki eğilimin öykücülüğümüze sayılamayacak yararları olduğu öne sürülebilir.
Ancak bu hafta olumsuz olduğunu gözlediğim iki farklı eğilimi alacağım ki bunlar kayıplara yol açmış, alandan çok şey götürmüştür ne yazık ki.
- Maymun İştahlı Öykü Yazarlığı
Pek çok yazımda, nicel anlamda bir yazarlık hastalığı bağlamında zaten üzerinde durduğum maymun iştahlı yazarlıkla ilgili bugüne dek pek çok örnekle karşılaştığımı söyleyebilirim gönül rahatlığıyla. Ne var ki herhangi polemiğe yol açmamak adına bunları işaret edip adlar anmaktan uzak duracağımı ekleyeyim.
Dil Derneği Türkçe Sözlük, “maymun iştahlı” deyimine karşı şu açılımı getiriyor: “hevesi çabuk geçen, beğenisi kararsız, sebatsız.” Ömer Asım Aksoy da Deyimler Sözlüğü’nde, “Sevgi ve eğiliminde kararlılık bulunmayan, bugün şunu yarın ötekini beğenen,” diyerek karşılıyor bu deyimi.
Maymun iştahlılık derken, kimi yazarların, gençlik yıllarından başlayan, tutkuya dönüşmese de sevgiye dayalı öylece sürdürdükleri, yine de ilgiyle, heveslilikle yayımladıkları öykü kitaplarını bundan ayrı tutuyorum. Buna önceki yazımda yer açtım zaten. Çünkü heveskâran, anı, günlük dışında sanatsal eğilimlerinin yönlendirmesinde özellikle şiir ya da hikâye yazmada hatta yer yer roman türünde sergilediği uzun yıllara yayılmış süregiden ilgisi, sevgisiyle bir kararlılık içindedir. Türe karşı için için yanan ateşi sönmez hiçbir zaman, hatta yaşamının bir evresinde verim birikimini yayımlayıp bunları paylaşmak isteği duyabilir sıkça görüldüğü üzere.
“Maymun iştahlı öykü yazarlığı”, profesyonel bir sevimsizlik örneği olarak alınabilir. Bunu bambaşka bir tutum, aynı zamanda yazınımızda başlı başına önemli bir sorun halinde görebiliriz. Eğer bir yazar, daha önce bu alanda herhangi ürün vermediği halde, alana dönük ilginin yükselişinden etkilenerek kendi asal türünden bir anda kopup birdenbire öyküye yöneliyor, yapıtlar üretip kitaplar yayımlıyor, bu yeni alanda da görünür olmak gibi bir yaklaşım sergiliyorsa, bu maymun iştahlı bir öykü yazarıdır.
Bunun alana dönük sakıncası olabilir mi peki? Evet, çünkü her sanat dalı, o alanın soy sanatçılarınca ileriye taşınır. Yazınsal alanda biz kime şair, öykücü, romancı deriz, bu nitelemeyi hak edene. Sözgelimi şiir, roman da yazmıştır ama biz Sait Faik’e “öykücü”lüğü, şiir, oyun da yazmıştır ama biz Sabahattin Ali’ye “öykücü”lüğü, “romancı”lığı, öykü de yazmıştır ama biz Yaşar Kemal’e “romancı”lığı yakıştırmışızdır. Bir de Ferit Edgü var ki, elini hangi türe uzatsa bunun hakkını vermiştir. Bu salt yazın kamuoyunun değil geniş okuryazar kesiminin de onayıdır. Maymun iştahlı yazara hiçbir türü yakıştıramazsınız oysa çünkü o hiçbir dalın özde yazarı değildir, ilgi duyulduğunu düşündüğü, kendisine yer edinmeyi umduğu her sanat dalına musallat olur. Dizgesel hiçbir yaklaşımı olmadığından alana yarar getirmeyeceği gibi büyük zarara yol açar.
- Fırsatçı Öykü Yazarlığı
Öykü patlamasının yaşandığı, yayılımının sürdüğü dönemde bu genişlemeye koşut bir fırsatçı öykü yazarlığı da kendiliğinden alanda görünmeye koyuldu denebilir. Daha önceleri öykü türüyle pek ilişkisi bulunmayan profesyonellerin öyküdeki patlamayla birlikte etkilenip bu alana yönelirken “öykü” başlığı altında zengin bir çeşitlilikle seçki, derleme vb. yayın çoğulluğuyla farklı kaynaktan çeşitli etkinlikler ortaya çıktı. Aynı zamanda özellikle 2000’lerle birlikte yazın ortamlarını saran yazarlık atölyeleri aracılığıyla da öykü alanı geniş yelpazede yayına, etkinliğe boğuldu.
Bütün bunlar, kimilerinde hiç de tutku yokken, bunu daha önceleri yaşamlarının bir hedefi haline getirmemişken, bir anda kendiliğinden önlerine çıkan öykü yazarlığıyla buna özenenlerin bu fırsatı değerlendirmeye yöneldikleri izlenimi bırakıyor insanda.
Nedir bu? Alanda arayışlar içinde olunduğunun düşünüldüğü bir evrede kişinin boşluk sezdiğinde, bir gedik açabileceğini umduğunda, en hafifinden, kendisini böylece gerçekleştirebileceği umudu taşıdığında soyunduğu bir girişim olarak nitelenebilir fırsatçı öykü yazarlığı.
Bu, maymun iştahlı yazarlıktakine benzer biçimde gel geç yazarlık olarak alınabilir, alana tek katkı sağlamadan silinir gider örneklerinde görüldüğünce.