SAYFA YAZISI; ÖYKÜ PATLAMASIYLA TETİKLENEN ÇIĞ….

ÖYKÜ PATLAMASIYLA TETİKLENEN ÇIĞ…

M.Sadık Aslankara
(23.05.2024 YAZISIDIR)

 

2002

 

Baştan bu yana çeşitli açılardan sözü edilip üzerinde durulan “öyküde patlama” olgusu, 1990’lar sonu, 2000 başlarında katlanarak artan, sayıları her yıl neredeyse yüzlerle dillendirilebilecek her yaştan “genç” yazarın, ilk kitaplarıyla öykücülüğümüze eklemlenmesiyle ayrı bir aşamaya geçti. 1980 sonrası yaşama katılıp 1990 ortalarına geldiğinde yeniyetmeliklerini yaşayan gençler, yaşıtları gibi gördükleri 1960’lılara bakarak kararmaya yüz tutarken onların hızında harıl harıl yazan 70’li akranlarıyla da karşılaşınca, telefon yazarlığından önce kâğıt-kalem yazarlığını tanıyıp şiire öyküye geçmeye koyuldular, başladılar onlar da yazmaya; çünkü özgürlüklerini koşturabilecekleri bir olanak sunuyordu yazı.

Şimdi yukarıda söylediklerimi aşağıda andığım yazarların 2001’deki öykü verimine şöyle göz atarak düşünmek olanaklı. Bu açıdan 2002, ilk öykü kitapları açısından ayrıca önemli bir yıl oldu.

Öykü kitaplarıyla ilk kez tanıdığımız kimi yazarları anımsayalım:

Meliha Akay Yağmura Tutulanlar, Serap Gökalp Astak Kum Saatinde Akarken,  Ayşe Şule Süzük Kediler ve Kadınlar, Mustafa Emre (d. 1956) Gerçeğin Gölgesinde, Hürriyet Yaşar Anlatmaya Biri Gerek,  Murat Tuncel Gölge Kız, Ahmet Büke İzmir Postası’nın Adamları, Kemal Yağmur (d. 1971) Gri Önlüklü Adam, Derya Erkenci (d. 1972) Aptalın Seyir Defteri, Kemal Selçuk Ağaç Adamlar, Suavi Kemal Yazgıç (d. 1972) Kırk Gri Hırka, Akın Sevinç Hayat Belirtisi, Mehmet Batur Deccal Bizi Kılıçtan Geçir adlı yapıtlarıyla öykücülüğümüze katıldılar.

Her zaman olduğu gibi şaşırtıcı çıkışlarıyla ilk öykü kitaplarını yayımlayan yazarlara da rastlandı. Örneğin Yiğit Okur (1934-2016) O Zaman Kim Söyleyecek Şarkıları adlı yapıtıyla okura böyle bir sürpriz yaptı.

Kimi yazarların, ikinci öykü kitabına, ilk öykü kitaplarının hemen ardından geçtiği gözlendi. Bu olgu, söz konusu patlama ortamında onların öykü sanatına yoğun ilgisinin, öykülemeye odaklanmalarının, hem yazarların birbirine bakarak kendi aralarında âdeta yarışırcasına hem de kişisel olarak öykü verimlerinde safları sıkıştırdıklarının da ipucu bağlamında kayda geçti.

Yeşim Eyüboğlu, ilk öykü kitabı Geleceğini Biliyordum (1998) sonrasında Cinnet Misafirleri, Zehra Tırıl Odalarda Annem Yok (2000) sonrasında Pembe Gecelikli Kız, Sevigül Kandoğmuş Şahin (d.1971) Gülendamın Renkleri (2001) sonrasında Hayırlı Haber, Karin Karakaşlı Başka Dillerin Şarkısı (1999) sonrasında Can Kırıkları, Ahmet Sait Akçay Sîyabastâ (2001) sonrasında Hayy, adlı kitaplarıyla gecikmeden göründü.

1990’larda okurla buluştukları andan itibaren öykünün kalıcı adları arasına katılmış, genç yaşta kendi öykücülüklerini kurdukları gözlenen uyazarlar da alanda yapıtlarıyla görünmeyi sürdürdü. Sevgi Özel Aptal Dünya, Nalan Barbarosoğlu Ayçiçekleri, Müge İplikçi Transit Yolcular, Sema Kaygusuz Doyma Noktası Zafer Doruk Çal Dedim Klarnetçi Çocuğa, A.Alper Akçam Doktor Civanım ve Yükledi Günahını Sırtına, Eray Karınca Erken Açan Papatyalar, Behçet Çelik Herkes Kadar, Mehmet Günsür Caique (1995) sonrasında bunun da içinde olduğu İçeriye Bakan Kim? adlı yapıtlarıyla varlıklarını sürekli duyumsattılar.

Öyküde, kimi 1980’lerden önce yapıt vermiş, bunlarla her zaman dikkate alınmış, yeni verimleriyle yeni yüzyılın ilk yılında genç yazarların arasına katılan öykücülerin de yapıtlarına kabaca göz atalım. Gülseren Engin Geç Kalan Öyküler, Şükran Farımaz Bir Ağaç Bir Kadın, Jale Sancak Surdibi’nde Çilingir Muhabbeti,  Osman Şahin Ölüm Oyunları, Mehmet Güler Arka Oda, Necati Mert Gönüller Küçüldü, Mustafa Kutlu “hikâye ile roman arasında” Mavi Kuş, Hasan Özkılıç Şerul’da Beklemek, Mehmet Zaman Saçlıoğlu Rüzgâr Geri Getirirse, Hakan Şenocak Sevgili Nefret, Ahmet Yıldız Genç Kyros’un Yazgısı, Attilâ Şenkon Bıyık İzi Yalanları adlı yapıtlarıyla öykücülüğümüzdeki konumlarını pekiştirmeyi sürdürdü.

Bu arada öyküleriyle ilk kez 1950’lerde görünen Turgut Acar (1927-2019) Kar Üstünde Kızıl Laleler (1992), Kimse Bilmez Bu Anıyı (1992), Yalnızlığın Çan Sesleri (1993), Gül Beyaz (1995), Zaman Sızıyor Aynaya (1997) sonrası Şaz, Hüseyin Karatay (d. 1937) Yüz Yüz, Çalı (Konya, 1997) dergisi yayımcısı Zeki Oğuz (1951-2023) Bebek (1981), Hayrat (1992) sonrası Dolavlı Yılmaz Güney, Yılmaz Uçar da (1965-2020) öykü/anı metinleriyle bir açıdan edebiyatımıza dönük ilginç bir sözlü tarih belgeseli bağlamında alınabilecek İstanbul Düşü (1996), Ağlayan Bebek (1999) sonrasında Artçı Sartıntılar adlı yapıtlarıyla göründü.

Öykücülüğümüz, 1990’larda, küçük bir tetiklenme sonrasında uçsuz bucaksız bir alandaki karlı örtüde küçük de olsa kimi kar hareketlerinin olmadık etkimelere yol açabilmesine benzer biçimde mayalanarak bir kez daha, başlangıcından bu yana yaşadığı parlak yıllarını anımsatan bir çağdan içeri adım attı yeniden.

Çünkü insanımızın 12 Mart, 12 Eylül aracılığıyla suskunlaştırılan kimyası artık iç dökmek, bütün bu yıllar boyunca içine doldurduklarını bir biçimde dışa atmak için yanıp tutuşuyordu zaten. Kendi hikâyesini yazamamanın sıkıntısıydı bu aynı zamanda. Bunun öznesi, toplumda okurluğu gelişen kesimdi elbette, ancak bunlar da yazdıklarının paylaşımına dönük çaba sergiliyordu alabildiğine.

Herkes ellerinde öyküler, dosyalar birer kar tanesi halinde koşuşur, kendine benzer kar taneleriyle buluşup toplaşırken kaçınılmaz bir çığ eylemi de başladı. Çok farklı kökenden, kaynaktan beslenerek gelen öykü kabarması, durdurulamaz bir boyuta ulaştı, bunun artık apaçık bir çığ hareketi olarak kendini göstermemesi düşünülemezdi elbette.