SAYFA YAZISI ; ÖYKÜ YAYINCILIĞI…

ÖYKÜ YAYINCILIĞI…

M.Sadık Aslankara
(29.08.2024 YAZISIDIR)

 

  1. Bölüm / 2014

 

Herkesin hikâyesi var, bunu görmemek için kör olmalı, yoksa öylesine belirgin ki insanların artık alabildiğine dolduğu, ille yazmak istediği, sonuçta yazarak boşalmak için yer aradığı, evet bunu görmemek için kör olmalı gerçekten.

Herkes kendi hikâyesini anlatmaya hazır ama kaleme getirdikleri anlatılar “öykü sanatı”nı gösteren ya da yansılayan örneklere dönüşüp “öykü” olabiliyor mu peki, sorun burada.

Farklı yaş kuşaklarından, coğrafyalarla kültürlerden, kadın-erkek binlerce anlatıcıyla karşı karşıya geliyoruz. Bunların belki azımsanmayacak bölümü, işte o anlatmak istedikleri nelerse bunları “hikâye” edebilmek için didinip çabalıyor, bir yol bulup bunu yayımladıktan sonra da bir kenara çekilip bekliyor. Didinip çabalayanların büyük bölümü bakıyorsunuz bir kez görünüyor yazar konumuyla.

Yine de pek çoğunu okuyup notlayabildiğim kitaplarıyla 1999’dan 2024’e upuzun dizi halinde paylaşıyorum bunları. Benim adlarını andığım öyküler, büyük bölümüyle okuyabildiğim yazarların kitapları.

Oysa bendeki listeyi aşar sayıda farklı öykü kitapları da yayımlanıyor her yıl. Kemal Gündüzalp’in saptadığı yazarların imzasını taşıyan ama benim okumadığım kitaplara da listeler halinde yer açacağım. Kemal, bunlara geniş biçimde Öykü Dünyası (Alkali, 2024) adlı yapıtında yer açıyor zaten.

Üstelik Kemal Gündüzalp, ilk öykü kitapları konusunda daha farklı veriler de paylaşıyor, bunları aktarmayı arzuluyorum, ancak okur-yazar, andığım yayın aracılığıyla bu verilere kolayca ulaşabilir.

Konumuza dönersek, diyeceğim, herkes bir şeyleri anlatmanın peşinde, ölmeden önce bunları yazarak paylaşmanın telaşında.

Yazarlık hüneri taşısın taşımasın farklı kesimlerden insanlar kaleme getirdiklerini ya salt hikâye ederek anlatıyor ya da yaşantısal ya da kurgusal öykü sanatının hakkını vererek, en azından böyle bir amaç doğrultusunda bir öykü metni ortaya koymak için uğraşıyor.

Anlatılanların öyküye dönüşemeden salt hikâye etme edimi olarak kaldığı öyle metinler okuyorum ama kimi zaman oluyor, yine de büyük tat alabiliyorum okuduklarımdan. Okurken etnolojik, coğrafik, kültürel öyle veriler getiriyor ki çünkü önüme, ne bileyim, yerel dile dayalı öylesine parıltı, çağıltı yansıtıyor ki, bu hikâyeleri okumak zenginlik kazandırıyor, mutlu oluyorum. Öykü olamıyor, haa, yazarın kaleme aldığı hikâye bu yanlarıyla ciddi değer taşıyor ama yine de.

Demek ki işin bir de bu yanı var, bunu da savsaklamamak gerekiyor.

Öykü olamasa da, farklı amaçlar doğrultusunda herhangi okurun yararlanabileceği ciddi hikâye edişler karşımıza çıkabilir demek ki. Bu yüzden kendi payıma, kafamda önceden bir yargı taşımaksızın yaklaşıyorum kitaplara ben. Ne ki öykü mü hikâye mi okuduğum metnin ne olduğunu bildiğimin de bilindiğini bilirim elbet

Diyeceğim hiçbirini ötelemem kitapların, salt öykü değil, hiçbir türde önüme çektiğim hiçbir kitabı yarı yolda bırakıp, “Hadi arkadaş, yollarımız burada ayrılıyor,” demişliğim bulunmadığını şuracıkta bu söze ilgi duyabilecek kişiye fısıldayıvermiş olayım. Üstelik biçem, kurgu, anlatım, dil şu bu, benim için bunları tek tek alarak değerlendirsem de önemli olan öyküdür, öyküsel bütünlüktür.

Öykü değil de anlatılan hikâyeyse eğer, isterim ki gerçekten hikâye olsun.

Bunca sözün ardından 2014’te yayımlanmış, okuduğum, kısa da olsa büyük bölümü üzerine notlar paylaştığım kitaplara geçeyim.

Öykücülüğümüzün önemli adı, ustasıyla başlayalım: Adnan Özyalçıner Alandaki Park adlı yeni bir yapıtla alanda önemli etkiye yol açtı.

Gençliğinde yazınsal yolculuğuna öyküyle başlayan, uzun yıllar sonra öyküye ısındığını kısa sürede gösterip dördüncü yapıtıyla alanda kendini bir kez daha gösteren Adnan Binyazar Kızıl Saçlı Kontes adlı yapıtıyla yeniden “merhaba” dedi.  

Şiir kadar öyküde de ısrarını sürdürüp liyakatini gösteren Nihat Ziyalan Üstüme Fazla Gelme Ayçelen adlı yapıtıyla öykü severlerin gönlünü çelebildi.

Öykünün 1980’lerden gelen kalemi Cemil Kavukçu Üstü Kalsın, 1990’lardan gelen 90 Kuşağının kalemlerinden Doğan Yarıcı İs Odası adlı yapıtlarıyla bir kez daha okurların karşısına çıkıp ilgilerini çekmeyi başardı.

2000 başlarından bu yana öykülerini okurla buluşturan Meliha Akay Gül Bahçesinde Melekler Yoktu, Sibel K. Türker Aşk’ın Kalplerimizdeki Mutat Yolculuğu, Nazlı Karabıyıkoğlu Olivya Çıkmazı, Ahmet Büke Yüklük adlı yapıtlarıyla önceki yapıtlarının yol açtığı etkimeyi gösterip alanda yine ilgiyle karşılandılar.

İlk kitapları ardından kısa süre içinde ikinci öykü kitaplarına geçen Aysun Kara Kıymık,  Fadime Uslu Yaz Korkuları, Melike Uzun Kürar, Semrin Şahin Kadın Olsaydınız Anlar mıydınız?, Hande Gündüz Uzun Irmak Boyunca, Osman Akalın Sarıl Bana Hep adlı yapıtlarıyla alanda varlığını korumayı arzuladıklarını gösterdiler, bu tutumlarıyla haklılıklarını da bir açıdan kanıtladılar. Bunlara Bora Abdo’nun Bizi Çağanoz Diye Biri Öldürdü, Umut Y. Karaoğlu’nun Uyku Odası adlı yapıtlarıyla bunlara katıldıklarını söyleyelim.

İlk kitaplar her zaman olduğu gibi özel bölüm oluşturup yine geniş yer tutuyor. Sevim Yazar Çekmecedeki Yüzük, Münevver İzgi Savruluşlar, Nilüfer Kuyaş Yok Adam, Merve Koçak Kurt Ellerin Mavi Kelebek, Burcu Seçmeer Doku, Melisa Kesmez Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz, Süleyman Bulut Seviyordum Hâkim Bey, Orçun Ünal Dekadans ve Ölüm adı yapıtlarıyla öykü yayıncılığının da gösterenlerine dönüştüler aynı zamanda.