SAYFA YAZISI; ÖYKÜMÜZDE TEMATİK YÖNELİM…

ÖYKÜMÜZDE TEMATİK YÖNELİM…

M.Sadık Aslankara
(27.06.2024 YAZISIDIR)

 

2007

Öykücülüğümüzde evren kuruluşlarına, kişilerin bu evrenlere yerleştirilmesine, bu yöndeki kurulum için yapılandırmaya dönük yazarların getirdiği biçimlendirmelere göz atıldığında öykü edebiyatımızda temel anlamda iki ana eğilim, yönseme gözlüyoruz.

Üretilen öyküler, yapısal açıdan nice farklılığa, yazarın sanatsal-yazınsal eğilimiyle ortaya çıkan farklı biçimlendirmelere, biçemlere karşın, temelde ya olgusal-yaşantısal ya da kurgusal bağlamda evren üzerinde kurulup yapılandırılarak kaleme alınıyor.

Olgusal-yaşantısal izlekli öykülerin çok büyük bölümü anlatı paydasına dayalı geleneksel öykülemeyle, bu doğrudan bir anlatım olarak alınamasa bile yine de içe-dışa doğru anlatma ağırlıklı sıçramalarla kuruluyor. Kurgusal izlekli olanlardaysa bu, farklı biçemlerde gelişse bile daha çok anlamlandırma ağırlıklı payda temelinde âdeta suluboya izlenimli geçişler eşliğinde iç içe halkalar halinde algılanıyor.

Olgusal-yaşantısal evren üzerine bireysel-toplumsal tabanlı çok farklı izleklerle gelişen, konuca da zenginlik sergileyen öyküler çocukluk, gençlik, yaşlılık, aile, mahalle, kent, vb. odağında çeşitli toplumsal kesitler halinde yaşantı öbeklerine yaslanıyor. Kurgusal olanlarsa öykü kişisinin zihin yönlendirmesi doğrultusunda bu parçalanmışlığa karşı bütünlenme hedefinde bir akışa yönelik zincirleme geçişlerle ilerliyor.

Bunlar, öyküde yapısal çatılama bağlamında gözlenen yönelimler olarak yine de yeryüzünde yaşama çabasındaki insanı alıyor temele. İşte öykü yazarı, öykülerimizin değişmez karakteri olarak “küçük insan”ı temellendirip işlerken yukarıda altını çizdiğim özellikleri önüne çekerek öyküsünü kaleme alıyor.

Öykü, kendi disiplini yönünde özgür kalması gereken bir yazınsal tür, bunu biliyoruz, böyle olduğu halde gereğinden fazla yük bindirip metni uçamaz hale getirerek ağırlaştıran yazarlar çıkabiliyor tabii. Bunun tersi, varlığıyla yokluğu arasında neredeyse fark bulunmayan öykülerle de karşılaşabiliyoruz.

Bütün bunları cumhuriyetin ikinci yüzyılıyla ikinci binin ilk çeyreğine özgüleyerek haftalardır sürdürdüğüm yazılarımda deşmeye çalışıyorum. 25 Nisanda başlattığım dizinin, ilk yazısı “Yeni Yüzyılın Öykümüzdeki Serencamı” ardından bu haftakiyle onuncu oluyor, on birinci yazıyla devam edecek. Daha öncekilere numara koymamıştım, bundan böyle numaralı sürdüreceğim yazıları.

Bu yazıda 2007’de yayımlanan, okuduğum öykü kitaplarına geçiyorum.

Dikkati çekmemesi olanaksız; öykücülüğümüzde yarım yüzyıl önce yola çıkmış, o yıllardan bu yana alanda üretimleriyle varlıklarını süreğen kılmış yazarlarımız da sıra sıra kalem oynatıyor hep. Genç kalemler ilk kitaplarıyla onlara katılırken ustalar yeni öyküler, arayışlar eşliğinde enerjilerini alana ekleyip verimleriyle dikkati çekmeyi sürdürüyorlar.

Öyküleriyle 1960’lardan, 70’lerden gelen, öyküden hiçbir zaman kopmadan yolculuklarını sürdüren Necati Tosuner Yakamoz Avına Çıkmak, Osman Şahin Sonuncu İz, Yüksel Pazarkaya Güz Öyküleri adlı yapıtlarıyla alanda yankı yaratmayı yine başardı. Bu arada önceki verimlerine sonradan öyküyü de ekleyen Yiğit Okur Tutuklanacaklar Listesi, Deniz Kavukçuoğlu Komik Şeyler Yazmak adlı yapıtlarıyla bu ustalara eklemlendiler.

Tuğrul Çakar Siyah Beyaz Masallar, Fatih Özgüven Hiç Niyetim Yoktu adlı yapıtlarıyla kendi sularına çektikleri okuru, yine kendi biçemleriyle yoğurarak yapılandırdıkları öyküleriyle alanda varlıklarını sürdürdüler.

Görece örtük kalmış izlenimi bırakan yazarlar da, söz konusu öykü patlamasıyla başlayan bu süreçte daha evecen bir duyguyla gün yüzüne çıkıyormuş izlenimi bırakıyor. Bu da öykücülüğümüze yeni enerjiler eklenmesini, sinerji artımını sağlıyor. Sözgelimi Doğan Soydan (d.1946), Delikli Kuruş (1988), Dünyam İğne Ucu (1993) sonrasında Sen Yine de Üzülme adlı yapıtıyla bunun somut örneği oldu.

Bu arada yine 1980’lerde öykücülüğümüze eklemlenen Dürsaliye Şahan Fakir Cennet, İlyas Halil Gâvur Aşevi adlı yaptlarıyla kararlılıklarını sürdürdü. Aynı şekilde 1990 öykü patlamasıyla alanın kazandığı bir ad, öyküdeki kararlı adımlarıyla dikkati çeken Nilüfer Açıkalın İyiler Yalnız Gezer adlı yapıtıyla ilgi uyandırdı.

Öykücülüğünün verimlerini sergilemeye koyulduğu 1980’lerden bu yana alanın vazgeçilmezlerinden olduğunu gösteren Cemil Kavukçu Mimoza’da Elli Gram, 1990’larda yerleştiği yeri koruyan Behçet Çelik Gün Ortasında Arzu adlı yapıtlarıyla alanda yine ilgi toplamayı sürdürdü.

2000’lerde öykümüzün gediklilerinden olmaya aday olduğu izlenimi bırakan ya da alanda kararlılıkla varlık gösterme çabası sergileyen Ayşe Çekiç Yamaç Yaşamı Kırk Beş Geçe, Sibel K. Türker Ağula, Celal İlhan Dokunan, Kemal Gündüzalp İlkyaz Şakası ve Ötekiler, Yekta Kopan Karbon Kopya adlı yapıtlarıyla alanda kendi yerlerinin takipçileri oldular.

İkinci kitaplarıyla alana katılıp bir kez daha görünen Erdal Atıcı Güvercinler, Mehmet Taşdemir Puslu Akşamlar, Oğuz Dinç Yalnızlığın Kırmızı İzi, Ertuğ Uçar Yalnızlığın 17 Türü (sonradan Gece Yolculuğu) adlı yapıtlarıyla görece kararlılık işareti vermiş oldular.

İlk kitaplarıyla alana katılan yazarlar yine dikkat çekici küme oluşturmayı sürdürdü. Nurhayat Bezgin Karanlıkta Kaybolmayan, İlkay Noylan Dokunuşlar, Esra Odman Gölgesi Bedenim, Seray Şahiner Gelin Başı, Haydar Demir Makine, Nevzat Demir Görünmez Adam adlı yapıtlarıyla öykücülüğümüze renk kattılar.

Yukarıdaki liste, 2007’de yayımlanıp da benim okuyabildiğim, pek çoğu üzerine kısa değerlendirme notları aldığım yapıtlar. Bunların dışında kitaplar olacağı açık. Bu doğrultuda onları da siz yerleştirebilirsiniz elbette kendinizce.