SAYFA YAZISI; RIFAT ILGAZ’I DÜŞÜNMENİN ANLAMI..

RIFAT ILGAZ’I DÜŞÜNMENİN ANLAMI…

M.Sadık Aslankara
(01.05.2025 YAZISIDIR)

Fethiye, Ankara, şimdi de Bursa…

Son yıllarda bütün ülkeye yayılan, yazınsal omurgamızda, kendisine etkin yer bulan bir eylem, Bursa Nilüfer Belediyesince gerçekleştiriliyor, başarıyla da sürdürülüyor: “Yılın Yazarı” etkinliği.

Nilüfer Belediyesinin 2025 boyunca “Yılın Yazarı” olarak belirlediği ad, bu kez Rıfat Ilgaz oldu, ilgili birimlerce Rıfat Ilgaz’ın odaklandığı bir dizi etkinlik tasarlanıp takvime alındı.

Rıfat Ilgaz Yılı başlığı altında tasarlanan etkinlikleri, geçen yılın sonlarına doğru “danışman” konumuyla bu çerçevede görev üstlenen Turgay Fişekçi, telefonla arayıp da etkinliklerde beni de görmek istediklerini söylediğinde hem bunları öğrenme fırsatı buldum hem de yeni bir yolculuk göründü böylece yine.

Nitekim 6 Mayıs’ta Rıfat Ilgaz’ı konuşacağız. Geçmişte de bu etkinliklere katılmış, Nezihe Meriç’in oyunları üzerine bir “konuşma metni” sunmuştum.

Arka arkaya çıktığım yolculuklardan söz etmem boşuna değil; demek ki bu kez de Rıfat Ilgaz var sırada.

Rıfat Ilgaz, yazınımızda örtük kalmış ya da üzeri özellikle örtük bırakılıp belli türe, köşeye sıkıştırılarak görmezden gelinmiş veya sanatsal açıdan önemsizleştirilerek değeri küçültülmek istenmiş bir şair, yazar, bunların ötesinde eylemli aydın kimliği taşıyan bir imza.

Bu yöndeki bakışı, yaklaşımı kimler üretip, yazınımızın kanonik uylaşımıymış havasında bunu yayılıma sokar, inatla sürdürür bilemem, ne ki günümüzde “aktivist” nitelemiyle anılan kimileriyle karşılaştırıldığında, Rıfat Ilgaz’ın Türkiye’deki aydınlanma hareketinin önde gelen en önemli kalemlerinden, az sayıdaki adlarından biri olduğunu biliyoruz oysa artık.

Bütçe dayanağından uzak, olanaksızlıklar içinde arkadaşım Okan Çançin’le birlikte yıllara yayılı halde, altından kalkıp gerçekleştirmeye çalıştığımız belgeseli masamıza yatırıp saatler süren çekim akışını kurgularken yurdumuz, yurttaşımız açısından Rıfat Ilgaz gerçekliğini bir kez daha ama çok farklı bir açıdan gözleyip yaşadım diyebilirim.

Bu uzun ama özgün belgeseli iki bölüm halinde kurguladık: 1. Rıfat’ın Cide’si, 2. Cide’nin Rıfat’ı.

Şu olgunun altını çizmeyi de gerekli görüyorum. Bağımsız bütçeyle çekilemese de Rıfat Ilgaz üzerine yapılan çalışmalar arasında bağımsız belgesel olarak bunun çok özel, ayrıcalıklı bir yere sahip olduğunu söylemenin hiçbir sakıncası yok bana göre.  

Bunun nedeni, gerek Rıfat Ilgaz’ın kendi yaş kuşağından gerekse sonraki yıllarda âdeta gönüllü öğrencisi olanlardan azımsanmayacak sayıda Cidelinin artık yaşamıyor olmakla birlikte bu belgeselde yer almış olması, konuşmaları.

Yine de belgeselin önemini tek başına buna bağlamaktan kaçınırım. Çünkü belgeselde açıkça görüldüğü veya görüleceği üzere Rıfat Ilgaz’ın, doğup büyüdüğü bu toprakların insanlarıyla çok farklı, derin bir ilişki kurduğu, görece Cide’ye yönelik âdeta bir tür “uygarlık savaşı” vermişçesine kenti değiştirip alabildiğine dönüştürdüğü, bu dönüşümü başardığı ortaya çıkıyor.

Her yaştan kentin tüm yaşayanlarını, görece yeniden biçimlendiriyor, bu nedenle derin bir yoğurma, yoğrulma bu. Nitekim 12 Mart’tan 12 Eylül’e geçen süreçte Cide’nin, yüzler binlerce Rıfat Ilgaz’la dolduğu öne sürülebilir pekâlâ.

Kendi payıma bunun doğrudan tanıklığını yaptığımı ekleyeyim. Kenti için böylesi anıt kişi olmak, bunu ortaya koyan gerçeklik paydasında, kentiyle boğuşup o kenti değiştirip dönüştürme yolunda bitmez tükenmez çabayla o kenti taşralılık çizgisinden çıkarmak için didinmek, onu uygar kent kimliğine kavuşturmanın öncülüğüne soyunup bunu başarabilmek, asla kolay bir iş değil.

Çünkü bunun için rüzgâra karşı yürümek, akıntıya karşı kürek çekmek gibi olağanüstü çaba, sabır gerekmiyor yalnız, yanı sıra cadı kazanlarıyla baş etmek, buna karşı da savaşım verebilmek gerekiyor. Bütün bunlar baştan sona hep özveriye dayalı tutumlar. Karşılığında görülense aydınlanan insanların sevgisi, minneti, kendilerini aydınlatan insana karşı duydukları sevgi, o kadar.

Bunun yanında karanlık düzenin sürgit devamı için çabalayan gizli-açık zehir yayan insanlarca yapılan saldırıların, tehditlerin, cana kast girişimlerinin önlenmesine dönük, kişinin kendini koruyup savunması da önemli bir çaba olarak öne çıkıyor.

Gerek belgesel çekimleri gerekse kurgu çalışmalarımız boyunca farklı bir deneyim yaşadığımı da itiraf etmeliyim. Nitekim Rıfat Ilgaz’ın ilişkilendiği, arkadaşlık yaptığı, tanış olduğu ya da dokunduğu, sarılıp kucakladığı, bu yolla yaşamını değiştirdiği öyle çok insan tanıdım, bunları hâlâ şaşarak anımsıyorum.

Gerçekten Rıfat Ilgaz, söz konusu dönemde çocuktan gence, kadından erkeğe her yaştan Cideliye öylesine ilham veriyor ki, 12 Mart sonrasında kent, âdeta ablukaya alınıyor; bir biçimde Rıfat Ilgaz’la ilişkilendiğini düşündükleri ne denli hemşerisi varsa tümünü de cemselere doldurup hücrelere taşıyorlar.

Ancak kentlileri, Rıfat Ilgaz’ın düşüncesinden yana olsunlar, olmasınlar hiçbir zaman ondan vazgeçmiyorlar.

Cide’yle Rıfat Ilgaz, bir kentle, kentin halkıyla o kentin bağrından yetişen sanatçısı, bilimcisi, düşünücüsü yanı sıra aydını, ideal bir buluşmanın simgesine dönüşen somut bir örnekçe bana göre.

2003’te başlayıp aralıklarla yirmi yıl boyunca çalışarak 2022’de, hiçbir kişi ya da kurumdan herhangi katkı almaksızın tamamladığımız bu belgesel, belgesel sinemadan, hayvan yaşamı röntgenciliğini anlayan kimilerince beğenilmeyebilir.

Şu var ki Rıfat Ilgaz’ın, yaşamdan damıttığı tortu, beynindeki Cide’yle buluşup Cidelileri buna eklemlerken onların da beyninde bir Rıfat Ilgaz örtüşmesi kendiliğinden devreye girip kentle kentliyi birlikte yoğuruyor sonuçta.

Rıfat Ilgaz, toplumsal yaşamda bu anlamda da bir ölçüt artık.