SAYFA YAZISI; SELİM İLERİ OKULU…

SELİM İLERİ OKULU…

M.Sadık Aslankara
(16.01.2025 YAZISIDIR)

Sırma Köksal; Selim İleri’yi andığı K24’teki (15.01.2025) sıcacık sevgiyle ördüğü “Çocukluk Arkadaşım” başlıklı içli, içten yazısında, spot olarak öne çıkan satırlarıyla şöyle diyor:

“Selim yazdığı her şeyde Cumartesi Yalnızlığı’nı yazdı bana kalırsa. Başkalarının yaşamında bir yer aradı her zaman. Bir yer, ona sevgiyle, hesabı tutulmadan ayrılmış bir yer.”

Bu sözlerine yürekten katılıyorum Sırma’nın. Yukarıdaki satırlar Selim İleri’yi, ruh dünyasıyla ele vermekten geri durmadığı gibi yanı sıra onun edebiyatının da âdeta giriş tümcesi bağlamında büyük bir kapı aralıyor önümüzde. 

Evet, çok iyi anlatıyor Sırma Köksal, bu yazısıyla onu. Ne ki pek çok yazarın Selim İleri’den söz açıldığında yazarın yazınsal dünyasına dalarken iç dünyasına, kişiliğine yer açarak konuyu öznel yapısına kaydırabildiği de oluyor. Böyle bir bakış açısı, Selim İleri’yi yazınsal ağırlığıyla yansıtmakta ikircimler oluşmasına yol açabilir.

Elbet yazarlar da insandır, Selim İleri, hiç kuşkusuz çok fazla insandır, yine de bu olgu onun yazınsal değerine dönük net bir söylem olarak alınamaz hiçbir zaman. İç dünyanın öne çıkarılması, edebiyatçı kimliğini gölgeleyebilir, yazarın yapıtlarına dönük yaklaşımı olumsuz etkileyebilir, bunun son derece sağlıksız olacağını düşünmeden adım atılmamalı o zaman.

Bu tutum, Selim İleri için değil salt, tüm yazarlarımız için geçerli. Eğer edebiyat başlığı altında yazardan söz ediliyorsa, bu bağlamın asla akıldan çıkarılmaması, konudan sapılmaması; bağlamdan çıkılmaması, yazarın, yapıtın rolünün çalınmaması gerekiyor.

Onun içindir ki yazarın, daha genel ele alışla edebiyatçının ille de bir bütün halinde alınması için çaba harcanmalı. Öyleyse adı Selim İleri olan kişiyi nasıl bir bütün halinde almamız gerekiyorsa, onun yazar, edebiyatçı olarak yaptıklarını, edebiyat, yazın sanatını, yazınsal tutum, biçem, tepki, davranış, kavrayış vb. yazın temelli edimlerini de haliyle bütün olarak almamız zorunlu.

Selim İleri’nin kaleme aldığı öykü, roman yapıtlarının pek çoğu üzerine bugüne dek azımsanmayacak sayıda yazı kaleme aldım. Hiç abartmadan diyebilirim ki onun için kaleme getirdiklerimi bir araya toplasam, küçük de olsa basbayağı bir kitap oylumuna ulaşabilir.

Ancak ben bu yazıda, verimleri üzerinde durmayı düşünmüyorum. Yazı başlığından da kolayca anlaşılacağı üzere onun, yazınımızda taşıdığı derinlikli anlama yönelmek, bu konuda düşünce uçkunları eşliğinde öne sürüşlerimi, kişisel değerlendirmelerimi getirmek istiyorum. Bunları da belli başlı maddeler halinde sıralayıp yerleştireyim ki konu, daha dizgesel biçimde anlaşılabilsin.

Bu yüzden yazıma, “Selim İleri Okulu” başlığını koydum.

Kuşku yok ki her yazarı, “okul” kurucu değer olarak almanın olanağı yok. Sözgelimi Halikarnas Balıkçısı, Nurullah Ataç, Vedat Günyol, Melih Cevdet Anday, Haldun Taner, Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin, Memet Fuat vb. yazarlar pekâlâ “okul” başlığıyla birlikte anılabilir.

Peki ben, Selim İleri’yi “yazar” olarak neden okulla ilişkilendiriyorum?

Onu, bir “okul” olarak görmemin, öyle almamın nedenleri, aşağıda sıraladığım başlıklar altında yer alıyor. Siz buna katılırsınız, katılmazsınız bunu bilemem, bu ayrı, ama ben kendi payıma onu bir okul olarak almakta hiçbir sakınca görmediğimi söyleyebilirim.

  1. Selim İleri, edebiyatımızı som bütünlük halinde alan bir yazar oldu hep. Temele de anadili, Türkçeyi koydu. Böyle olunca yazarlara, hiçbir zaman düşüncelerine, ideolojilerine, siyasal tutumlarına göre yaklaşmadı. Varsa yoksa dil bilinçlerini öne çekti, bunu yapılandırmasına, biçemine / üslubuna göre yaklaşım sergiledi.
  2. Yazarları dünya görüşüne, siyasal tutumuna göre ayırmadığı gibi milliyetine, dinine, cinsiyetine, kişisel eğilimlerine, ahlak anlayışlarına göre de seçip de öznel tutumla almadı.
  3. Edebiyatı bütünlükle algılarken yazardaki Türkçeye gösterdiği özenin yanına ikinci büyük ölçüt olarak edebiyat karşısında sergilediği tutuma dikkat etti. Onun geçmişten günümüze edebiyatımızda varlık göstermiş yazarlarımıza karşı davranışına, onlara dönük ilgisine, bu yazarların yapıtlarına açtığı yere bakarak değerlendirdi, bunu göz önünde tuttu.
  4. Kendisi, gözettiği bütün bu ölçütlerde olağanüstü özenli olduğundan, edebiyat tarihimiz içinde yapıtlarında Türkçesinden üslubuna, bu alanda sergilediği emeğe değgin adları üzerinde durulan ne denli yazar, edebiyatçı varsa bunları büyük bir değerbilirlikle yaşamı boyunca başının üzerinde tuttu.
  5. Türkçü değildi ama edebiyatçı yaklaşımını Türkçede edebiyat yapan bütün yazarları kardeş sayan tutumla pekiştirdi. Edebiyatı bu tür yaklaşımların üzerine çıkararak bütünlüklü tutumunu her alana yaydı.
  6. Yaşayanı yaşamayanı, genci yaş almısıyla edebiyat alanında üretimde bulunan bütün yazarları kucakladı, onların önemine, değerine vurgu yaptı, yapıtları üzerine emek verdi, kamuoyunun bu yazarları tanımasının önünü açtı, onların sevilmesi, okunması için çabaladı.
  7. Bütün bunları uygularken edebiyatla sınırlı kalmadı. Tiyatrodan sinemaya, resimden müziğe bütün sanat alanlarını kucaklayıp edebiyatın potasında bunlara da olağanüstü değer verdi, bu değerleri yine de yazın temelinde öne çıkararak emeğini tüm sanat alanına yaydı.
  8. Değeri yeterince anlaşılmamış yazarları, sanatçıları kendi kurmaca yapıtlarında yeniden işleyip yazında onları ölümsüzleştirmek için de çabaladı.

Yine de bu yazıda, yukarıda sıralarken eksik kalan, onun yazın dünyasını çözümleyici daha pek çok başlık söz konusu mutlaka. Bunları görüp saptadıkça tamamlayıp konuyu bütünleyeceğimi söyleyebilirim gönül rahatlığıyla.