SÜREKLİ YÜKSELEN ÖYKÜ YAYINCILIĞI…
M.Sadık Aslankara
(01.08.2024 YAZISIDIR)
- Bölüm / 2010
Önceki iki hafta boyunca öykü patlaması olarak adlandırdığımız sürecin tepe noktası bağlamında aldığım 2010 yılını işledim, bunu yaparken de sıralı akışa virgül koyup yayınlar yerine süreçte yaşanan kimi eğilimlere yer açtım.
Bu hafta daha önce ele alamadığımız 2010 yılı yayınlarına dönüyorum. Anımsanacağı üzere “öyküde patlama” olgusu, 1990’lar sonu, 2000’ler başında, sayıları her yıl katlanarak artan neredeyse yüzlerle dillendirilebilecek her yaştan getirdi. 1980 sonrası yaşama katılıp 90 ortalarına geldiğinde yeniyetmeliklerini yaşayan gençler, yaşıtları gibi gördükleri 1960’lılara bakarak bir yandan kararmaya yüz tutarken kendileri gibi harıl harıl yazan 70’li akranlarıyla da hemhal oldular. Bu, onların telefon yazarlığından önce kâğıt-kalem yazarlığını tanıyıp şiire öyküye geçmeye koyulmasına yol açtı, başladılar onlar da yazmaya; çünkü özgürlüklerini koşturabilecekleri bir olanak sunuyordu yazı.
Gençlerin öykü patlamasında lokomotiflik yapması, kuşkusuz bütün yazın ortamında heyecan yaratıyordu, üstelik bu, süreğen hale gelmişti.
Yazınımızın kendine özgü kalemlerinden ama ağırlıklı olarak romancılığıyla bilinen İrfan Yalçın (1934-2024) Cellat Ağlıyor adlı yapıtıyla etkileyici kalemlerden biri olarak kalıcı etki yapmaya adaydı kuşkusuz.
Öykünün vazgeçilmez adları arasına katılmaya aday Behçet Çelik Diken Ucu, Ahmet Büke Kumrunun Gördüğü, öyküde kendine özgü yerini koruyan Fatih Özgüven Hep Yazmak İsteyenlerin Hikâyeleri, tür zengini kalemlerden Onur Caymaz, Gece Güzelliği adlı yapıtlarıyla öykünün beklenen yazarlarından olduklarını ortaya koydu. Öykülerinde düşünsel hazla estetik yoğunluğu birlikte karan Mehmet Zaman Saçlıoğlu İki ve Keçi adlı yapıtıyla okurlarına yine bir sürpriz sundu.
Öykü patlamasıyla birlikte varlığını koruyagelen Tanseli Polikar, kendine özgü kılmayı başardığı bilikurgu Cehennem Huzur Evi, öykü patlamasının armağanı Hatice Oya Kuzgun iki ayrı öykü kitabı Islıklı Yalanlar, Aynada Zamanlar, öykücülüğünü 1970’lerden günümüze taşıyan Celal Özcan (1941-2015) İsrafiller Oldu mu, sonradan romanlarıyla da ilgi uyandıran, öyküleriyle de alanda sesini duyuran Liütfi Özgünaydın Kuş da Öldü, adlı yapıtlarıyla öyküde seslerini bir kez daha duyurdu.
Daha önceleri ilk yapıtlarıyla öykünün kapısını çalan pek çok yazar da ardı sıra verimledikleri ikinci öykü kitaplarıyla yeniden alandan içeri adım attılar. Bilge Öngöre Sis ve Sır, Leyla Ruhan Okyay Çilesine Âşık, Müyesser Güner Bir Kızılderili Masalı, Serap Gökalp Tuz Saraylar, 1990 sonlarında öykü patlamasının yaratıcılığıyla yola çıkan Hatice Meryem Aklımdaki Yılan, Ayşegül Çelik Kâğıt Gemiler, Sedef Özkan Aynı Yaprakta Olmak, Seviye Merih Çakıltaşları adlı yapıtlarıyla kendilerine öyküde yer buldular.
Durma yükselen öykü yayıncılığı içinde ilk öykü kitapları da her zaman olduğu gibi ağırlıklı biçimde yerini aldı.
Zeliha Akçagüner Geç Kalan Çığlık, Fügen Kıvılcımer Canım Sıkılıyor, İnci Ponat Sular Aynı Akmıyor, Filiz Bilgin Öykü Sokağı, Tülay Akkoyun Daphne, Melike Uzun Ateş Öyküleri, Birsen Ferahlı O Yaz…, Aysun Sezer Panovaroş, Fadime Uslu Büyük Kızlar Ağlamaz, Nil Esra Başaran Rüya Gören Kız, Tekgül Arı Bedenim Tetikte, Ayşe Güren Süreduran Minik Öyküler, Zeynep Sönmez Kalbin Evi, Sine Ergün Burası Tekin Değil, Pelin Buzluk Deli Bal, Daver Darende Çok Renktir İstanbul, Nazmi Bayrı Otel Atlantik, Yiğit Bener romandan sonra Öteki Kâbuslar, Cevat Erdoğan İlkyazla Dönüş, Murat Darılmaz Yola Düşen Gölge, Kerem Işık Aslında Cennet de Yok, Hakan Tağmaç Rüyası Tekrar, Mehmet Erikli Zaman Kurucusu adlı yapıtlarıyla ilk öykü kitaplarının çağıltısında kendilerini gösterirken her biri yükselen öykü yayıncılığını harlandırmayı sürdüren kıvılcıma dönüştüler.
İlk öykü kitaplarıyla dikkatleri çeken, sonraki yıllarda bunu pekiştirip adları öne çıkanlar arasına katılacak yazarları sizler de ilk elde imleyebilirsiniz elbette. Ama ilk yapıtlarıyla dikkatleri çektiği halde aradan geçen yıllar içinde bunun ardını getirmedikleri için görece alanda varlıkları görülemeyen yazarlar da söz konusu.
2010’da ilk kitaplarını yayımlayan öykücülerden Fadime Uslu, Sine Ergün, Yiğit Bener, Murat Darılmaz, Kerem Işık, öykücülüğümüzde alanı renklendirip zenginleştiren verimleriyle dikkat çekici düzey sergilemeyi sürdürüyor günümüzde. Ama gönül, kendisini biraz kıyıya çektiği izlenimi edindiğim Murat Darılmaz’ın da öykü yayınını sürdürmesini diliyor. Nitekim Melike Uzun, Aysun Sezer gecikmeden ikinci öykü kitaplarıyla alanda kararlı tutum sergiledi.
Ama ilk öykü kitaplarında dikkat çekici öyküleriyle kendilerini belirgin kılan imzalardan, toplumsal yaşamı tarihsel süzgeçten geçirirken bunu hüzünlü çocuksu nahiflikler ardına gizleyip buruk gülümseyişler yaydığı öyküleriyle Birsen Ferahlı; olan bitene şaşırtıcı yaklaşımıyla bakarken farklı açılımlı biçemiyle artalanını gösterdiği öyküleriyle Zeynep Sönmez; entelektüel telaşlarıyla hayatın git gelleri içinde kendi dünyalarını bulmaya çalışan kişileri işlediği sıkı dokulu öyküleriyle Hakan Tağmaç ne yazık ki yukarıda anılan ilk öykü kitaplarının arkasını getirmedi.
Kitaptan dergiye, kuramdan denemeye eleştiriye durma yükselen öykü yayıncılığı bunca istim üzerindeyken bu yazarların, öykünün kendilerinden beklediğini yansıtmamasına üzülmemek elde değil.
Demek ki liyakat, her işte önemli bir parola bağlamında alınmalı. Buna göre öykücülüğümüz de, yazarlarından sebat, sabır, liyakat bekliyor demek ki…