SAYFA YAZISI; YAZAR-OKUR ÖYKÜ BEĞENİSİ ÇAKIŞIYOR MU?

YAZAR-OKUR ÖYKÜ BEĞENİSİ ÇAKIŞIYOR MU?

M.Sadık Aslankara
(04.07.2024 YAZISIDIR)

 

  1. Bölüm / 2008

 

Kimi öne sürüşler getirip yargıya varabilmek için bunu olanaklı kılacak verilerin yerli yerine oturtulması, yaslanılıp bağlar kurulacak ipuçlarının nesnel bir düzenek içinde tutarlı bağlarla kurulması gerekiyor. Geçmişten bugüne öykümüzün bütünü dikkate alınıp geleceğe dönük bir toplu bakış, çıkarsama getirilmek istenirse bunu kendimize nirengi almalıyız ki hata yapmayalım.

Bu yüzden cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına başlarken kimi görüşler getirebilmek için ilk yüzyılın son ya da ikinci binin başlarındaki ilk çeyreği öne çekip hiç değilse yirmi beş yılın öykü verimi ciddi biçimde elden geçirilir irdelenip tartılabilirse buna dönük değerlendirme de daha nesnel hale gelir.

Demem o ki, herhangi dayanak gözetmeksizin, veriler arasında bağlar kurmaya gerek duymaksızın kafamıza göre çıkarsamalarda bulunamayız, bulunmamalıyız. Ortada zorunluluk bağı olmalı ki düşüncelerimiz yol alabilsin.

İşte ben de bunu yapmaya çalışıyorum.

Öykücülüğümüz, dursuz duraksız adımlarla ileriye doğru akışını sürdürüyor. Her geçen yılla birlikte yayımlanan öykü kitaplarının sayısı artarken, yeni öykü kitapları yıl yıl yükselirken bunların yanında benim okuyabildiklerimse kendi payıma gitgide daha da azalıyor. Bakıyorum oysa kendime, yıl sonunda, Oo, çok daha fazla öykü kitabı okumuşum, diyorum, ama yayımlanan sayı karşısında bu, önceki yıllara göre nece yüksek de olsa, kitap sayısı dikkate alındığında yine de düşük kalıyor ne yazık ki.

Özellikle yıllarını öyküye vermiş, artık alanın ustaları arasında sayılması gereken imzaların 1990 ortalarında yaşanan patlamayla merkez dışına savrulmak bir yana, varlıklarını dayatan tutumla, âdeta ilk kitaplarını yayımlayan öykücü misali alanda kendilerini kanıtlamaya çabalayan tutumla daha da öne çıktıkları, bu yönde ataklar yapmaya giriştikleri gözlenebiliyor.

1970’lerde başlayan verimleriyle öyküde devamlılık gösteren Yüksel Pazarkaya Kış Öyküleri, 1980’lerde başladığı öykü verimini o günlerden bu yana sürdüren 1950’ler şairlerinden İlyas Halil Chagall Yıllarım adlı yapıtlarıyla bir kez daha alanda görünerek, öykücülüğümüzün ardılları arasında sayılmaları gerektiğinin altını çizdiler.

Öykümüzde yine 1980’lerle birlikte ortaya çıkıp sonrasında alanı hiçbir zaman bırakmayan yazarlardan Ahmet Önel Sabun Adam, Hasan Özkılıç Gönlümün Şirazesi Bozuldu adlı yapıtlarıyla bir kez daha okurla buluşup dikkat çekti.

1990’larda alana katılan yazarlardan Yasemin Yazıcı Tırtıl Yağmuru, İnci Gürbüzatik Aşk Kaldığı Yerden, Cezmi Ersöz Hata Yaptıysam Aramızda Kalsın, Yılmaz Uçar Yıkım adlı yapıtlarıyla, 2000’lerde ilk kez görünen, ancak kopmaksızın öyküyü sürdüren yazarlardan Ayşe Sarısayın Karakalem Resimler, Vicdan Efe Tambur Ağıtları, Ayşegül Çelik Şehper, Dehlizdeki Kuş, Mihriban İnan Karatepe Hacıyatmaz, Erdal Atıcı O Karlı Kış Gecesi, Temel Karataş Ufka Bakan Gemiler, Mehmet Erte Bakışın Kirlettiği Ayna adlı yapıtlarıyla bir kez daha alanda varlık gösterip öykünün ardılları olduklarını ortaya koydular.

Elbette sıra sıra ilk öykü kitapları eksik değildi alanda. Seviye Merih Oralarda Bir Yerlerde, Emel Kayın Mekân Hikâyeleri, H.Esat Yavuztürk (d.1933) Pusulasız Gemi, Kaan Erkam İstanbul Külhanisi, Vedat Öztürk 30 Hikâye, Hakan Sürsal Sigaralar ve Kargalar, Şakir Doğan Yorgunum, Bir Bira İçip Gideceğim, Onat Bahadır Boşluğa Gülümsemek, Murat Şahin Amtafarak, Mehmet Can Şaşmaz Çeşitli Yalnızlık Söylentileri adlı kitaplarıyla bir yandan alana merhaba derken aynı zamanda kalıcı olmak için çabalayacaklarının işaretini verdiler.

Bunca öykü verimi karşısında öykü okurları ne âlemde, neler yapıyor, öykü verimliliği çeşitliliği karısında neler düşünüyor dersiniz? Öyküde kamuoyunu etkileyecek alanın öncüleri, etkin adları ortaya çıkan eğilimler, yönsemeler konusunda neler düşünüyor, nasıl bir etki ortaya koyuyor, bu doğrultuda neler yazıyor?

Kuşkusuz bunlar da çok önemli.

Ayrıca öykü okurunun, geleneksel tutumla izleyip ardıllığını yaptığı bir öykü anlayışı var zaten, ama özellikle son denemde, adını koyarsak öykü patlamasının yaşanmaya koyulduğu 1990 ortalarından başlayan evrede kimi yeni kavrayışlarla farklı biçemlerde gezinen, deneysel açılımlar arasında birinden ötekine sıçrayan farklı öykü verimleri karşısında acaba ne düşünüyor?

Öykü okurluğu derken burada bir tür yazarlık konumuna ulaşmış, âdeta yazar gibi alınabilecek düzeyli okuru değil, okuma alışkanlığına sahip sıradan insanımızı kastediyorum.

Bu okur kesiminin çok önemli bölümünün gelenekselci öyküden yana bir tutum içinde olduğu, yayımlanan kitaplardan okur ilgisini çekenlere göz atıldığında enikonu bir kanı pekiştirilebilir.

Bunlar arasında farklı ayrışmalar çıktığı da söylenebilir. Sözgelimi Ahmet Hamdi Tanpınar, Rasim Özdenören değil de Mustafa Kutlu’nun daha görünür oluşu, aynı şekilde Leylâ Erbil, Hulki Aktunç yerine Cemil Kavukçu’nun aranışı öykü okurunun tutumunu, yeğleyişini göstermez mi aynı zamanda?

Öyleyse şöyle düşünmek de olası; yeni öykü kitapları, okurdan çok belki de öykü yazarları tarafından kurcalanıyor. Nitekim şiirde de böyle değil midir? Onca şair yazın alanına nice nice yeni şiir boca etmesine karşın şiir okuru yine de kendi bildiği, sevdiği şairler aracılığıyla şiirin ardından gidiyorsa öykü okurlarının da, kendi kalıplarındaki öykücüyü baş köşeye oturtarak konuya eğildiği, yeni öykücüleri bununla örtüşüp çakıştığı oranda benimseyip kendi öykücüleri arasına kattıkları düşünülebilir pekâlâ.