YIL SONUNDAN YILBAŞINA YAZINCA…
M.Sadık Aslankara
(26.12.2024 YAZISIDIR)
7.Bölüm
Yeni yılın arifesine gelen günlerdeyiz. Kendi payıma ben de yılın bu son yazısında, aylardır gündemde tuttuğum “öykü” sanatımıza, öykücülüğümüze dönük sürekli kalem oynatmalarım, bununla ilgili farklı düşünceler geliştirmeye girişmelerim konusunda bir açıklama getirmenin zorunlu olduğu düşüncesinden kalkarak konu üzerine iki söz etmeyi yazıya da böyle girmeyi gerekli gördüm doğrusu.
Cumhuriyetimizin yüzüncü yılı nedeniyle Cumhuriyet Kitapları’nın yayımladığı 100. Yılında Cumhuriyet’in Yazını (Ağustos 2023) adlı kitabı görmüş olabilirsiniz.
Kitapta dört yazınsal türün cumhuriyet tarihi boyunca sergilediği serüven işleniyor, sonuçta cumhuriyetimizin bu bağlamda yazınımıza sağladığı katkıya, bu türler için sağladığı farklı açılımlara kapı aralanıyordu.
Yapıtın tasarlayıcıları, dört yazınsal türü şiir, öykü, roman, deneme olarak belirlemişti. Bunların her biri farklı yazarlarca işlenecekti, cumhuriyet tarihi içindeki öykücülüğümüzü de benim anlatmamı istedi arkadaşlar.
Böylelikle söz konusu kitapla, daha doğrusu kitaptaki “öykücülüğümüz” bölümüyle ilgili serüvenim de başladı.
Kitap yayımlanalı bir yılı geçti, ama konu kapanır mı, hele “öykü” gibi bir başlık atılmış da bunun üzerine yoğunlaşılmaya kalkılıyorsa bu alanda benim kendimi geride tutmam olası mı?
Eh ben de “Yallah!” dedim tabii. Öykücülüğümüzle ilgili akla gelebilecek en küçük noktalara değin uzanmakla yetinmedim, bana karanlık görünen, muğlak bulduğum kimi noktalara da farklı açılardan alabildiğine ışık düşürmeye, çoksesli yaklaşımlar eşliğinde ufuk genişleten zihin çakımları parlatmaya çabaladım.
Ya da konu öykü olunca çenem düştü diyeyim kestirmeden. Böyle söylüyorum ya, bu kez öykü sanatımızı, cumhuriyet tarihimizin dışına taşırıp kendi başlangıç sürecinden yola çıkarak bir bütün halinde almayı, sonuçta yuvarlamayla yüz yetmiş yıl öncesine dek geri gidip o günlerden bugünlere öykücülüğümüzü tüm bütünlüğüyle, sonuçta tabii yine kendi modernimiz içinde yerli yerine oturtmayı tasarladım. Belki de bir bakıma olguyu, böyle almayı yeğledim.
Böylelikle çalışmalarım, beni zorlamakla kalmadı aynı zamanda dosya haliyle enikonu değişim geçirerek başka bir boyuta taşınmış oldu.
Öykücülüğümüz üzerine aylardır sitemizde yayımlanan, neredeyse arkası yarın tefrikalarını çağrıştıran bu yazılara, sözünü ettiğim dosyanın bölümleri, parçaları, metinleri vb. gözüyle bakılmasını istemem. Elbet öne çıkardığım verileri kullanabilirim, bu yazılara da atıf yapabilirim ama bunların söz konusu dosyayı bütünleyen parçalar olmadığının da bilinmesini isterim.
Dosyada yapmaya çalıştığım; öykücülüğümüzün bütününe, farklı bir bakış açısına dayalı olarak yeni bir yaklaşım getirebilmek, özellikle öykücüleri bu yeni bakış, yaklaşım eşliğinde, öncelediğim öneriler doğrultusunda düşünmeye davet etmek, o kadar.
Geniş zamana yayılan böyle bir çalışmada bütün süreci kucaklayan kesin bir son kaleme alabilmek olanaksız. Çünkü ilerleyen, sürekli devinip gelişimini sürdüren, hep sürdüren bir süreç söz konusu. Hatta yeni bir bulgunun karşımıza çıkması durumunda başlangıç aşamasına dönük bir kesinleme getirmenin bile koşullara bağlı kalacağını gözden uzak tutmamak gerekir.
Bütün bunları dosya gelişiminin olağan sonuçları bağlamında kabul etsek de dosyanın kitapla yer değiştirmesine benzer bir sonuca ne zaman ulaşacağımız sorulduğunda da kendi payıma kesin bir yanıt vermekte zorlanırım herhalde.
Çünkü çalışmayı sürdürüyorum, son üç yıldan bu yana masamda ana başlık “öykücülüğümüz”. Eksiklik barındırmayacağını söyleyemem dosyanın. Zaten “son”, her yeni yılla değişeceğinden, geçen her bir yıl içinde öykücülüğümüze katılan öyküsünden yazarına, yayın sayısından eleştirisine nelerine nelerine yaşanacak yeni gelişmeler eşliğinde öykücülüğümüz de farklı açılımlarla, yönelimler ya da eğilimlerle karşı karşıya kalacak, buna göre bu yönde bütünsel bir eğri çizecektir kuşkusuz
Nitekim bu tür çalışmalara yıllarını ayırıp âdeta ömür veren yazarların da onca emeğe karşın çalışmalarının hep eksiklik barındıracağına değinmesi hiç akıldan çıkarılmamalı. Gerçekten de Cevdet Kudret, Tahir Alangu vb. gibi çok değerli yazarların buna benzer satırlarla bunu vurguladıklarını unutmamak gerekiyor.
Öykücülüğümüz üzerine çok geniş bir ele alışla bütünlemeye çalıştığım bu dosya ne zaman biter, kestiremesem de ama günün birinde kitap halinde önünüze geldiğinde cumhuriyetimizin yüzüncü yılında yayımlanan, yukarıda andığım kitaba benzer biçimde, bu satırlar da anımsansın isterim doğrusu.
Diyeceğim edebiyat alanında nice çaba harcayıp emek emek bir ürün koysanız da ortaya, işin başında daha, ayakları, bir eksiklik prangasıyla sakatlanmış halde doğabiliyor kimileyin bu tür çalışmalar.
Ama yeni bir yıla girerken artık konuyu değiştirmek gereği duyuyorum.
Öyküyle bağım kopmaz asla, ancak bir nefesçik değişim yine de yararlı olacaktır. Sonuçta zaten sitemizde “Öykü Kürsüsü”, “Öykü Çilingiri”, “Öykü Kitaplığı”, “Öykücek” gibi farklı başlıklar altında öykü, baştan bu yana gündemde yerini koruyor hep. Bundan böyle de yine koruyacaktır kuşkusuz.
Demem o ki, biraz da farklı konulara açılarak heyecanımızı tazelemiş, yaşamımıza yeni coşkular katmış olacağız.
Üstelik yeni bir yıla giriyoruz. Gelin yeni heyecanlar, coşkularla karşılayalım bu yılı. Öyküyü de çok geniş bir yelpazeyle kuşatırız hem böylece.
Sağlıklı, mutlu, huzurlu yıllar diliyorum, nicesine…