SÜRELİ YAYIN: Bir “Oyun”u Seyircide Doğurtmak…

01 Nisan 2017 tarihinde tiyatrodergisi.com.tr için yazılmıştır.


Kimi topluluklar, sabırla, ısrarla geliştirdikleri tiyatral biçemi, yıllar içinde kendilerinin kılıp ileriye taşırken düzey korumak amacıyla yakaladıkları ivmeye dayalı bu tutumu, tiyatromuzda özgün, farklı bir renk yaratmanın temeline koyuyor.

Herhangi topluluğun tiyatro yapma yaklaşımıyla plastik somutlayımından söz ediyorum. Yoksa tiyatromuzda kendine özgü, görece sıra dışı konuma, niteliğe ulaşmış oyuncumuz, yönetmenimiz yok değil. Ama iş, topluluğa gelince; yani sanat yönetmeninin ya da düpedüz yönetmenin varlığı, kazandırdığı ufuk bir yana, bunu kolektif bilinçle ortaya koyabilen gruplara geldiğinde söz, insan bir an duraksamadan edemiyor. Çünkü bağrında usta yönetmen, oyuncu bulunsa da iş, kolektif bilincin sularına kaydığında bunu gösteremeyen nice topluluk var tiyatromuzda.  Bu güç işin altından kalkabilen topluluk sayısı sınırlı; ama tiyatromuzun lokomotifleri de bunlar, unutmayalım. Tiyatromuz, sanatçı bireyleriyle hamle yaparken kolektif uygulayımlarla model oluşturup yeni deneyimlere dayalı paradigma değişimi sağlıyor. Bütün sorunların altından kalkabilecek zaman aşırı öncü ruh işte böyle çıkıyor ortaya.

Bu yönde farklı mevsimlerde oyunlarını izlediğim Altıdan Sonra Tiyatro, Tiyatroadam, İkinci Kat, GalataPerform, Moda Sahnesi kolektif bilinç sergileme kararlılığı gösteren genç topluluklar arasında gösterilebilir. Hatta Moda Sahnesi ile GalataPerform’un enikonu parladığı da öne sürülebilir bir kolektif bilinç yansıtımına geldiğinde söz.

Bunu başarmış topluluklardan Stüdyo Oyuncuları ise, bu yanıyla âdeta bir halay başı konumu yansıtıyor yine de.

Kolektif Bilinçten Sinerjik Plastiğe…

Samuel Beckett’ten Levent Mollamustafaoğlu çevirisi, Esat Tekand sahne tasarımıyla Şahika Tekand yönetiminde, Stüdyo Oyuncuları yapımı olarak sunulan “Oyun”u izlemekte geciktim belki ama soy yapıtlar zaman dışı değil midir?  Bu doğrultuda, yazı bir açıdan bu gerçekliği bir kez daha pekiştirecek demektir.

“Oyun”un plastik göstericisi konumundaki oyuncularını da sıralayalım şimdi: Burcu Afşin, Huriye Aliefendioğlu, Ayşegül Cengiz Akman, Cansın Asarlı, Barış Bahçeci, Sıla Erkan, Mehmet Bahattin Genç, Burcu Ger, Ozan Gözel, İlknur Güneş, Nagihan Gürkan, Verda Habif, Betül İngin, Selen Kartay, Nesli Kayalı, Nazlı Deniz Korkmaz, Sema Mağara, Mehmet Okuroğlu, Özgür Özcan, Can Özmen, Tulu Ülgen, Onur Yar, Berivan Yurtsevener. Ayrıca iki de “ışık masası oyuncusu”:  Damla Ahkemoğlu, Nilgün Kurtar…

Yukarıda adlarını andığım, kendi aralarından sahne tasarımı uygulaması, efekt tasarımı, yönetmen yardımcılığı görevlerini de üstlenmiş görünen alabildiğine genç bir kadro, özetlemeye giriştiğim kolektif bilincin birebir somutlayıcısı olduğu kadar taşıyıcısı da. İşte bu kolektif bilinçtir ki Beckett’i anlatmaktan, göstermekten uzaklaşarak bizde onu yeniden doğurtuyor denebilir tamı tamına. Sanatsal açıdan bunca önemli bir düzey o halde kolektif bilinç!

Beckett’li Bir “Şahika”…
Hangi kitabevine uğrasanız, ister oyun, ister roman mutlaka bir Beckett metnine ulaşmanız pek kolay. Bu arada Ayşegül Yüksel’in Samuel Beckett Tiyatrosu (Son basım: Habitus, 2012) adlı yapıtı eşliğinde oyunlarını da okuyabilirsiniz onun. (Örneğin bak.: “Bütün Oyunları 1” [Çev.: Uğur Ün] “-2” [Çev.: Akşit Göktürk, Güven Turan, Şadan Aydın, Uğur Ün, Şerif Erol, Levent Mollamustafaoğlu, Mustafa Küpüşoğlu]; Mitos-Boyut, 1993)

Peki herhangi Beckett oyununun hikâye edilmesi, ortaokul öğrencilerinin yaptığına benzer özetlenip aktarılması olanaklı mıdır? Bir şiir ya da öykü ne kadar aktarılabilirse o kadar, diyelim. Beckett oyunları gerçekliklerini kendileri üreten yapıtlar çünkü.

Güven Turan,  “Tüm Kısa Oyunları”nın yer aldığı kitapta kaleme aldığı, “Sözden Sözsüzlüğe Beckett” başlıklı denemesinde, onun bir “yazarlar yazarı” olarak kaldığını söyleyip ekliyor:

“Kanımca Beckett, kurmaca yapıtları ile oyunları arasında çok büyük ortaklıklar olsa da, kurmaca yapıtlarında da edebiyat dünyasına başyapıtlar vermiş olsa da, ‘Beckett Bilmecesi’nin asıl ipuçlarını oyunlarında saklamaktadır. Kurmaca yazarı Beckett ile oyun yazarı Beckett, gerçek Beckett gizini bulmada, bizi oyunlara bakmaya, oyunlar üzerinde durmaya zorlamaktadır.”

Şahika Tekand’ın yönetmenliğinde izlediğimiz “Oyun”, bu gerçekliği bir kez daha gösteriyor bize. Çünkü Şahika Tekand, Beckett’in bu yapıtından, kendisine uygun giysi biçmenin soylu bir gösterisini getiriyor. Beckett’in oyununu hem de oyunsallık içinde doğurtarak yapıyor bunu. Nasıl mı?

Kuramsal Eylemsel Bir “Oyun” Devrimi…
Beckett’in oyunu üç kişi arasında geçen ilişkilenim zincirine dayanıyor. Aralarında aşk, cinsellik bağları görünen bir erkekle iki kadının ilişkisi, giderek yoğunlaşan artalan sıkılığı getirirken oyun içinde oyun olgusuna dayalı dönüşüm de yansıtıyor âdeta.

Şahiha Tekand ise oyun içinde oyun havasını iyice yükseltip üç kişi arasındaki ilişkiyi çok daha göreceli, ötesinde çok yönlü hale getirerek seyirciyi de buna yönlendirip neredeyse bu gerçekliğe kilitliyor denebilir. Sonuçta Tekand, oyunu, seyirciye anlatma, bunu gösterme çabasına sırt dönüp Beckett neyi anlatmak istiyorsa, tiyatral gerçeklik içinde yeniden kurarak bizde bu somutlayımı doğurtmaya çalışıyor.

Böylece biz, Beckett tarafından ayna tutulup gösterilmeye, kurduğu evrendeki karakterler aracılığıyla yansıtılmaya çalışılan olgunun doğrudan alımlayıcısına dönüşürken içimizdeki kendimizi de doğurtuyoruz bir bakıma.

Sonuçta ise Stüdyo Oyuncuları’nın sergilediği Beckett oyununu izlerken kendilerini yürekten alkışlamak düşüyor bize, o kadar!