TİYATRO: Brecht’in Berksoy’u…

Onu ta elli yıl önce izledim ilk kez… Zeliha Berksoy’u. Aralıklarla da olsa geçtiğimiz yarım yüzyıl boyunca izlemeyi sürdürdüm hep. Estirdiği rüzgârla savrulup büyüsüne kapılarak onun.

O, Türk tiyatrosunun yapıcı, kurucu, yürütücü, işleyici nitelikleriyle az sayıda kadın sanatçısından biri. Oyuncu, şarkıcı, dansçı, yönetmen, bunların yanında bir tiyatro kuramcısı olarak almak da olanaklı onu, bunu da açık yüreklilikle dillendirmiş olayım kendi payıma.

Son olarak yeniden izledim Zeliha Berksoy’u, Brecht’in 120. yaşına “armağan” niteliğinde hazırlayıp yönettiği, oynayıp İnsan Neyle Yaşar? diye sorular ürettiği müzikal oyunda.

Semiha Berksoy Opera Vakfı bünyesinde Tiyatro 2000 yapımı olarak Bertolt Brecht’ten Zeliha Berksoy sunumuyla izlediğimiz İnsan Neyle Yaşar? adlı bu sahne çalışmasına yapıtlarıyla, emekleriyle katılan öteki adları da sıralayalım gelin.

Müzik Kurt Weill-Paul Dessau, düzenleme Server Acim, dramaturgi Aylin Alıveren, çeviri Genco Erkal, video enstalasyon Gizem Karakaş, kostüm Sadık Kılızağaç, ışık Yakup Çartık…

Bir Brecht Dışavurumu…

Brecht ormanı diyebiliriz karşımıza çıkan sunuma. Şiirleri, yanı sıra oyunlarıyla anlatısından süzülen Brecht monografisine dayalı bu geniş yelpaze karşısında, insan ışık renkle yıkanan yağmur ormanında yaşadığı duygusuna kaptırıyor kendisini. Bu, kendi gerçekliğiyle yüzleşmeye benzeyen farklı bir algı dağarı elbette. Bir Brecht ormanı bu, ama aynı zamanda yağmur ormanı, arka arkaya bindiren. Ya da kar altında orman sessizliğinde taş gibi duruşuna bakılarak bir yoksullar ormanı yakıştırması da getirilebilir buna.

Bu yüzden İnsan Neyle Yaşar? başlığıyla bizi yoklamaya gelen soruda nasıl irkiliyorsak, bunun gibi sahneden üzerimize atılıp koltuğumuzda bizi kıskıvrak yakalayıp silkeleyen Brecht’in tok seslenişiyle yine aynı şekilde bir anda öylesine ürperip kalakalıyoruz. Gerçekten de Brecht oyunuyla şiirindeki poetikanın gereği halinde yolumuzu kesen o sarsıcı sorgulama, bizi de kendisi gibi nitelikli bir karaktere dönüştürmenin yolunu döşüyor diyelim yüz yirmi yıl sonra bile büyük Brecht.

O zaman Brecht dışavurumundan ekmek, işsizlik, barınak, savaş, şiddet, ölüm, işkence, alçaklık, yalan, doğru, iyilik daha neler neler bir rüzgârgülünden fırlarcasına teker teker seyircinin yakasına yapışıyor sanki.

Böylelikle ilk bölümceyle bile, bizi kendisine çekiyor Brecht. Bunun sahnedeki aracısıysa Zeliha Berksoy kuşkusuz. Kaldı ki biz sussak da, söylenenleri anlamasak da Brecht kendisini doğurtmayı başarıyor yine de bizde.

Brecht’ten İçeride Neler Var…

Acılı bir dizenin birden isyana, alaycı bir göndergenin birden tokada, isyan gizleyen bir ezginin birden aşka dönüştüğünü duyup görebiliyoruz Brecht ruhunu kuşanmış o şarkıları söylerken Zeliha. Bu yüzden Brecht de Berksoy da birbirinin armağanı olup çıkıyor âdeta sahneden üzerimize akan, yıldız yıldız balkıyan kaymalarla.

Gerçekten yanılsama da olsa insanda Brecht külliyatından içeri girmişçesine duygu uyandırması oyunun, seyirciyi doğrudan içine çeken atmosferle kuşatması belki üzerinde en çok durulması gereken başarısı. Çünkü bütün oyunlarını, şiirlerini onun, gözleriniz önünden akıtabiliyorsunuz oyun süresince. Kuşkusuz bu durum, oyuna büyük estetik değer ekliyor. Bizi çoklu bir oyun olgusuna taşıdığı, bu da birbiri içinden geçen oyunlar, şiirler, şarkılar eşliğinde senfonik büyük bir gösteriye dönüştüğü için…

Aslında biz sahnede tek kişilik gösteriyle karşı karşıyayız. Oynayan da şarkıları söyleyen de tek kişi, ancak Zeliha Berksoy, metni öylesine uçurup havalandırıyor ki, oyun senfonik yapıt bütünlüğü kazanıyor bana göre. Bunu da oyunun büyük artısı olarak kayda geçmek zorunlu kanımca.

Bu durum, İnsan Neyle Yaşar?’ın zihinsel süreçlerde kayarcasına izlenmesini sağlıyor. Tiyatral yaratının altından öylesine ustalıkla kalkılıyor ki, bizler koltuklarımızda oturup bir rüya âleminde gezinircesine yol alırken, bu senfonik yapıtın nasıl olup da bu denli kısa süreye sığdırılabildiğini düşünmeden edemiyoruz.

Böyle olunca oyunun süresi öylesine kısa geliyor ki insana, Ah, dememek için zor tutuyor insan kendisini; bu gösteri biraz daha uzayamaz mıydı acaba?

Zeliha Berksoy’la Somutlanan Bertolt Brecht…

Zeliha Berksoy, Brecht’in oyun karakterleriyle değil yalnız, yanı sıra dünyanın dört bir yanından ama acılar içinde kıvranan insanlarla da yüzleştiriyor bizi. Hiroşima’dan tutun da emperyalizmin uzandığı, savaşların kendisine kurban aradığı her coğrafya var bunun içinde, Amerika da. Brecht’in buralarda yaşanan acılara, kıyımlara tuttuğu ışığın kumandası ise Zeliha’da tabii.

Sanatçının aralıklarla sahnede gezindirdiği kırmızı kaplı Brecht külliyatı ise bir bakıma bir leitmotiv olarak Zeliha’nın aslında sahneyi Brecht’le de paylaştığını ortaya koyuyor kuşkusuz. Evet, Zeliha yalnız değil, Brecht’le kol kola okuyor şiirleri, birlikte söylüyorlar şarkıları.

Bu da doğrusu müthiş akışkanlık kazandırıyor söz konusu sahne çalışmasına. Seyri, bittikten sonra da tadını yaymayı sürdüren bir akide şekeri misali koltuğunuzdan kalkarken ceplerinizin Brecht-Berksoy ikilisinin sarmaladığı bu akide şekerleriyle dolu olduğunu algılıyorsunuz bir biçimde.

Sonuçta Bertolt Brecht, sahneden inen bir tabula rasa üzerinde Zeliha Berksoy’un yapıp etmelerine dayalı, onun yazıp çizerek, çalıp söyleyerek doldurduğu bir destana dönüşüyor denebilir pekâlâ.

Bu destanın adı, İnsan Neyle Yaşar? Herkesin, hepimizin görmesi gereken bir oyun, yaşanaduran bu savaşlar, şiddetler, kıyımlar çağında.