TİYATRO YAPMAK, KALKIŞMAK
M.Sadık Aslankara
“Kalkışmak” sözcüğünü tek başına kullandığınızda girişmek, diklenip ayaklanmak, toparlanmak, isyan etmek… hepsi bir anda üşüşüveriyor belleğe. Örneğin “Toplumsal kalkışmalar çağı” ya da “İşçiler, gençler kalkışma çabası içinde” dediniz mi bu anlamıyla gelecektir sözcük önünüze.
Bir de şöyle bir tümce içinde düşünün sözcüğü: “İşçiler 1 Mayıs için Taksim’de toplanmaya kalkıştı.” Ya da şöyle: “Üniversiteli gençler tiyatro yapmaya kalkıştı.”
O zaman diklenip ayaklanmak falan gidiyor, bir başka anlam öbeği çıkageliyor kapıyı zorlayarak. Beceriksizliğe vurgu yapılıyor sanki, üstelik enikonu küçümsemeli, tepeden bakan bıyık altı tutumla. Öyle ya işçiler niyet edip girişiyor, ama toplanamamış oluyor Taksim’de. Üniversiteli gençler de yekiniyor tiyatro yapmak için, ama yapamıyor bir türlü, ağzına yüzüne bulaştırıyor.
Diyelim “Tiyatro yapmak üzere kalkıştık” dediğimizde “kalkışma” sözcüğü, “kıyam” yerine geçiyor sanki. Böyle olunca “tiyatro yapmak”la “tiyatro yapmaya kalkışmak” çok farklı anlamlara savuruyor göz açıp kapayana dek bizi…
İstanbul Üniversitesi bünyesinde kurulan İstanbul Doğaçlama Oyuncuları Tiyatro Topluluğunca sergilenen Mutlugiller Ailesi oyununu izlemeye giderken bunlar da var mıydı usumda bilmiyorum… Ama oyunu izleyip de gençlerle canciğer kuzu sarması oturup şurasından burasından oyunu çekiştirmeye yöneldiğimizde ister istemez usuma düştü bütün bunlar.
İstanbul Doğaçlama Oyuncuları Tiyatro Topluluğu, 2003’te İstanbul Üniversitesi bünyesinde kurulmuş… Burhan Gün’ün kaleme aldığı Mutlugiller Ailesi, on birinci çalışması gençlik grubunun. Önceki çalışmalarında Dario Fo, Franca Rame’den üç, yine Burhan Gün’den üç, Nâzım Hikmet’ten iki olmak üzere sergiledikleri çalışmalar da andığım gençlik topluluğunun, dağar bağlamında belli bir odağa göre yapılandıklarını gösteriyor bize.
Mutlugiller Ailesi’ni de izleyince seziyorsunuz hemence topluluğun nasıl bir dağarla hangi biçemle bükümlenmeye çalıştıklarını… Evet, İstanbul Doğaçlama Oyuncuları Tiyatro Topluluğu aykırı, göstermeci, yer yer saçmacı bir kara anlatı tiyatrosu yapmaya yönelmiş topluluk izlenimi bıraktı bende.
Nitekim topluluğun sanat yönetmenliğini de üstlenen yazar yönetmen Burhan Gün’ün oyuna değgin kaleme aldığı şu satırlar da bunu gösteriyor: “Açlık sınırına gelmiş insanların neler yapabileceği her daim kafamı meşgul etmiştir. Mutlugiller Ailesi fikri 7 yıl önce doğdu. Bir haber kanalında bir ailenin üç gündür aç bir şekilde evden hiç dışarı çıkmadan kaldıkları ve durumlarını merak eden komşularının müdahalesiyle ölümden dönmeleriyle ilgili bir haber izledim. Görüntüler inanılmazdı. Kalabalık bir aileydi. Anne baba da dahil hepsi açtı ve bunun için hiçbir şey yapmamışlardı. Direnmemişlerdi, öylece sükûnetle sonlarını beklemişlerdi. Bundan daha kötü ne olabilirdi. Evet daha kötüsü vardı, o da bu insanların içlerinden en zayıf olanı hayatta kalabilmek adına yemeye başlayacak olmalarıydı.”
Gün’ün bu satırları bir yandan topluluğun tiyatro yapma amacını ele verirken oyunu da konu bağlamında özetlemiş oluyor… Görüldüğü gibi ilginç bir oyun. Peki nasıl sergileniyor?
Zurnanın zırt dediği yer de burası değil mi?
Mutlugiller Ailesi’ni Burhan Gün-Abdullah Gün ikilisi yönetmiş. Birbirinden genç şu oyuncular rol almış oyunda: İlker Menken, Emel Kılıç, Elif Tozlu, Demet Çetinkaya, Sinem Sönmez, Anı Durna, Cengizhan Çakmaz, Burhan Gün, Ayşe Özköylü, Cevriye Pamukçu, Ahmet Çiçekdağ, Osman Utku Atış, Abdullah Gün, Nazlı Kocaefe, Gülgün Arslan, Nihat Demir, Uğur Kanlı, Yusuf Demirkol, İsmail Koşaoğlu, Hatice Çoban, Emel Kılıç.
Bir bu kadar genç üniversiteli de sahne gerisinde görev almış. Çevre düzeninde, giyside, sahne yönetiminde, ışıkta, müzikte, afişte…
Gençlerle neler neler konuştuk sahnedeki halkada. Kendilerine bir tek söz etmek istediğimi söyledim. Oyunun ilginç olduğunu, bunu lise öğrencileri gibi değil de üniversiteli olarak sunmaları gerektiğini… Ama süreç içinde bu düzeye yükseleceklerini eklemeyi de unutmadım elbette. Çünkü oyunun gerek metin bağlamında gerekse sahneye aktarırkenki plastik kavrayış olarak “üniversite topluluğunca sergilenmiş” gibisinden bir nitelemeyi yürekten hak ettiğini…
Tiyatro yapmak, tiyatroyu yaşam biçimine dönüştürmüş insanların işi elbette önce… Bu demek değil ki gençler, amatörler tiyatro yapamaz… Bal gibi yaparlar, hem de ne güzel yaparlar.
Eğer tiyatro, yaşamınızda hava almak, su içmek gibi bir yer tutuyorsa siz tiyatro yapıyorsunuzdur. Amatörlük, profesyonellik ötesinde kalır artık bunun. Nitekim amatörce, ama yaşamlarının merkezine alarak tiyatro yapanlar, mesleklerini “tanıtmalık” gibi kullanıp, arada sahneye çıktıklarında seyirciye tepeden bakarak sözümona profesyonellik taslayanlara oranla çok daha erden yolcuları değil mi ana tanrımız tiyatro sanatımızın?
Gençler, Türkiye’nin her yerinde tiyatro için kalkışacak, üniversiteliler de tiyatro yapacak!