İstanbul Devlet Tiyatrosu yapımı olarak sergilenen Shakespeare’in Hırçın Kız’ı üzerine farklı yaklaşım, farklı bakışla pek çok yazı kaleme alınabilir.
Kendi payıma ben, başlıktan da anlaşılacağı üzerine bir reji çalışması, bundaki yaratıcılık olgusu üzerinde durmayı yeğleyeceğim bu yazıda daha çok.
Ethem İzzet Özbora’nın dekor, Nalan Alaylı’nın kostüm, Yakup Çartık’ın ışık tasarımlarını gerçekleştirdiği, müzikte Emil Tan Erten, çeviride Nurettin Sevin imzasını taşıyan İstanbul Devlet Tiyatrosu yapımı, Hırçın Kız, dramaturgi-rejide Yücel Erten’in yapıtı/sunumu olarak geliyor önümüze.
Okuma Ediminden Seyir Eylemine Shakespeare…
İster tiyatro-sinemada karşılaşayım isterse bu sanatlarla ilişkisi bulunmasa da farklı biçimde görsel-işitsel-duyusal-olgusal veya çok daha başka yapı-sunum halinde karşıma çıksın, bir metin kendi yazı ağırlığından çıkarılmak isteniyor ama bu arada yeni kimliğine de büründürülemiyorsa, onu ikinci elden değil, doğrudan aslından okuyup alımlamayı yeğliyorum.
Diyeceğim, beş yüzyıl önce Shakespeare’i zavallı sevinçler, komik üzünçler eşliğinde seyredebilirdim elbette. Ama şimdi, bu çağda, yoo hayır. Tam tersine, hem de teknolojik düzeneklerin akıl almaz biçimde neredeyse saat başı değişip geliştiği böyle bir çağda özellikle yine de okumayı yeğlerim, yazılı metni değiştirip dönüştürememiş, onu kendisinin kılamamış bir sunumun yanında.
Özellikle 1990’larda yükselişe geçip âdeta bir yeni “Altın Çağ” eşiği önüne gelen tiyatromuzda neredeyse hemen her topluluk ya da azımsanmayacak sayıda usta, bir Shakespeare sergileyip çorbaya tuz katma misali tutum yansıtıyor izleyebildiğimce. Hem kendileriyle hem tiyatromuzdaki kolektif düzeyle yarışan bir çabalayış gözlüyorum bu çalışmaların tümünde; bu bile tek başına tiyatromuzun düzeyini ele vermeye yetiyor aslında.
İşte böyle bir dönemde önümüze geldi Shakespeare’in Hırçın Kız’ı.
Shakespeare’in “Hırçın Kız”ı…
Burak Şentürk’ün yardımcı yönetmenlik, Eylem Yıldız’ın yönetmen yardımcılığı üstlendiği yapıtın oyuncularını da sayalım: Veda Yurtsever, Hakan Meriçliler, Uğur Hakan Güneri, Turan Günay, İlkay Akdağlı, Fatih Dokgöz, Zülfükar Ali Sinan Demir, Burak Altay, Çiğdem Yıldız, Ahmet Taşdemir, Ahmet Kurt, Başak Ova, Bilal Ercan, Büşra Saraç, Erdem Bilgi, Hakan Sivlim, Mehmet Emrah Hamşioğlu, Muhammed Yıldız, Oya Ünal, Özlem Karataş, Rezzak Aklar, Seda Özgiş, Tuba Aydın, Tuğçe Topçu.
Hırçın Kız, Shakespeare okumalarını aşabilecek düzeyde bir sahneleme getiriyor. Bu çerçevede okumanın üzerine çıkan, sahneye taşınan yorumla, buna ulanarak yaratılan plastikle kendisini neredeyse bir Shakespeare dipnotu olarak ekletmeye aday bir çalışma.
Metinde yer almasa da oyunu, baştan sona hep oyunsu süreçlerle, gide gide yükselen ara finaller eşliğinde bir kanyonun en tepesinden gümbür diye dökülüveren çağlayan misali büyük bir finale taşıyan yaklaşım getiriyor Yücel Erten. Melodramatik dokuda minik uçlarla da teyellese sonuçta Shakespeare tiyatrosunu, hak ettiği kavramsallıkla buluşturma konusunda kimileyin şaşırtıcı derinlikte yol almayı başarıyor.
Melodramatik uçlara öyle pek fazla takılmak da gerekmiyor. Özellikle finaldeki şölen sahnesinde, bardaklar aracılığıyla kadınlık organına gönderme yapıp bardak ağızlarını hoyrat, vandal erkek “delikçi”liğinin hezeyan noktası olarak cayırdatan görsel zenginlik, oyunu havalandırırken bunu işitsel kanona dayalı bir yaratıcı buluşla taçlandırıyor yönetmen.
Tiyatromuzda Bir Reji Eşiği: Yücel Erten…
Türk tiyatrosunun, dünden bugüne alanda adını duyurmuş yönetmenleri arasında elbette kendine özgü bir yere sahip Yücel Erten. Bu bağlamda tiyatromuzun önemli yönetmenleri arasında anılabilecek bir ad o. Günümüzde buna birer genç enerji olarak eklemlenecek enikonu kabarık bir ad listesi de çıkarılabilir hiç kuşkusuz. Ama geçmişten bugüne onun tiyatromuza kattığı niteliksel düzeyin altını çizmekte, tiyatromuzun ufkunu geliştirmede alçakgönüllü de olsa rol üstlendiğini vurgulamakta yarar var.
Geçmiş birkaç on yıl içinde Yücel Erten, çalışmalarının tümünde, çok erken dönemden bu yana kendine özgü bir biçemle seyirci önüne çıktı hep.
Sahne çalışmalarının hemen tümünde ortak kimi yaklaşımları üzerinde durulabilir onun. Bunları kabaca şöyle sıralamak olanaklı geliyor bana:
1. Sanat, ders vermek değildir ama yapısı gereği somut eğitim olgusu kendiliğinden ortaya çıkabilir, ne var ki bunlar kadar sanatın içindeki eğlendiri öğesi de gözden uzak tutulmamalıdır,
2. Metinde yer verilsin, verilmesin her oyun, oyunsu süreçler içerir, akış, oyun içinde oyunla ilerler, sonuçta ölüme de çıkılsa buna dikkat edilmelidir,
3. Oyun ara finallere dayalı dalga hareketiyle süreğen kılınarak heyecan olgusu sürekli ayakta tutulmalıdır,
4. Bütün bunlar, oyunu taşıyacak ısıda, hızlı tartımla yansıtılıp, seyirci bu hızla, tartımla sahnedeki ısının içine çekilmelidir.
Yücel Erten’in sahnelediği oyunlarda reji anlayışındaki ana şifre kabaca böyle özetlenebilir sanırım.
Elbette her sanatçı için yükselişler kadar düşüşler de olacaktır. Ancak bilimde, sanatta, sporda, aşılmış çıta düzeyi dikkate alınır, bu çıtanın altından geçişler değil. Nitekim Yücel Erten’in de göz dolduramamış çalışmaları olmadı değil, ancak bunlar, “tiyatromuzda Yücel Erten yönetmenliği” gibi bir başlık açıldığında asla dikkate alınmaması gereken yanlar.
Shakespeare okumak yerine seyretmeyi yeğleyenler için ideal bir oyun Hırçın Kız…