Bir Yaratım İçin Rüyaya Yatmak…
M.Sadık Aslankara
Eskiler, “istiareye yatmak” da derlerdi, çeşitli tarikatların, hakikate erme yolunda, aşama bağlamında aldıkları bir eylem türüydü aynı zamanda bu.
Kişinin, kendisini bir başka aşamaya taşıması, geçirmesi, hadi biraz da fantezi katalım, farklı bir evrene “ışınlama”sı anlamına geliyordu bir bakıma.
“Rüyaya yatmak” derken söylenmek istenen bu! Bireyin, kendisine âdeta bir başka boyut biçmeye girişmesi. “Boyut” sözüne aşağıda yeniden döneceğim.
Ne var ki bir başka boyut, ancak yine rüyada yaşanabilir. Oysa yazınsal yaratım elbette rüyadan yararlanır, ancak bu yararlanma kendisini rüyada değil yazında gösterir. Yani yaratım, yazınsal olanda plastik hale gelen bir somutlama biçimidir.
Sözgelimi dış gerçekliğin rüyayla harmanlandığı, olgusal olanın kurmacayla çevrindiği bir yaratım, bu anlamda yaratıcı yazarlığa karşılık gelecek somutlayış olabilir pekâlâ. Burada Borges’i anımsamak olanaklı.
“Yaratmak”, bütün sanatlarda aranan, sanatçıların peşinden koştuğu bir “erme” biçimidir çünkü. Nitekim Borges’in “erme”ye yakın böylesi bir dönüşüm yaşadığının öne sürülmesi bu açıdan ilginç bir veri… Sanatçıların yaşadığı şizofreni, bipolar vb. durumlar kimileyin sanatsal yaratıcılıkta birer tetikleyici olarak alınırken buna değgin gösterilen örnekler yabana atılmamalı kesinlikle.
Borges’ten etkiler aldığı bilinen Julio Cortázar, yenilerde yayımlanan Gözlemevi (Çev.: Aslı Biçen, Everest Yayınları, Mart 2017) başlıklı anlatısında Borgesvari bir öyküleme kuruyor. Kendi fotoğraflarıyla yapılandırdığı anlatısının bir yerinde şöyle bir çıktıyla karşılaşıyor okur:
“…[S]onra birden, bir gece vakti, aynı anda, bütün nehirler aşağıyı gösterir, bütün kaynaklardan kaçmak gerekir, gergin yüzgeçler hiddetle suyun yüzünü yırtar: Nietzche, Nietzche.” (ss.28, 31)
Bir Cortázar hayranı olan Maria Vargas Llosa, kendisini onun “çömez”i olarak alırken, satır arasında değindiği “Cortázarvari erdem” üzerinde de durulmalı mutlaka.
Julio Cortázar’ın yine yakın zamanda “Bütün Öyküleri 1” üst başlığı ile yayımlanan Ötekinin Rüyası (Çev.: Süleyman Doğru, Can Yayınları, Aralık 2016) adındaki kitabında yer alan Llosa imzalı, 1992 tarihli “Deià’daki Trompet”, kuru kuruya bir Cortázar övgüsü ya da yüceltmesi değil. Kısa anma denemesinde biz, Cortázar’daki büyünün derinliklerine inerken, yaratıcılıkta gözlenebilecek kimi boyut açılımlarının da tanıklığını yapıyoruz bir bakıma.
Llosa’ya göre Cortázar, “son derece mahrem bir adamdı ve karşısındakinde, edebiyat dışında onun için hayatta hiçbir şeyin önem taşımadığı, hatta var olmadığı izlenimi bırakıyordu.” Öyleyse bir yazar olarak Cortázar yaratıcılığının temelinde buna karşılık hiç çekinilip düşünülmeden verilivermiş bir hayatın bulunduğunu söylemek olanaklı.
Belki de böyle olduğu için, “Cortázar edebiyatı, daha önce görülmedik kapılar açtı, insanlık halinin bilinmeyen özelliklerini göstermeyi ve transandantale dokunmayı -eminim ki asla böyle bir niyet taşımadan- başardı.”
Ama bu kısa yazıda, yaratıcılığa soyunan gençlerle yazar adaylarını uyarıp, bunu başaran, yaratıcılığın gizlerine “ermiş” yaratıcı yazarları tanıması gerektiği gerçeğiyle de yüzleştirmek istiyorum…
Yaratıcılık için rüyaya yatmayın demiyorum, ama başka boyutlara ulaşmak amacıyla rüyaya yatacaksanız eğer Borges, Cortázar, Beckett gibi yaratıcıların yapıtlarını yanınıza almayı unutmayın. Öyle ya önce sınırların kaldırılması gerekiyor yaratıcılığa geçiş yapabilmek için. Varsın gerçeklik, kurmaca birbirine girsin, salın kendinizi. Yaratıcı, öteki boyutlara geçerken anlatıcı değil, büyücü olduğu gerçeğini içselleştirmiş biridir, unutmayalım bunu.
Cortázar’a bakmak, yaratıcılığı daha derinden kavramanın da önünü açacaktır, kuşkunuz olmasın bundan.
İleride Cumhuriyet Kitap’ta Julio Cortázar yaratıcılığını ele veren öyküler, romanlar, anlatılar üzerinde duracağımı da söyleyeyim şu aralıkta.