Melih Cevdet Anday’dan “Yaratıcılık” Dersleri-I…
M.Sadık Aslankara
(21.9.2017 YAZISIDIR.)
Melih Cevdet Anday’ın “Edebiyat Yazıları”ndan Yalçın Armağan’ın yayına hazırladığı Suçumuz Edebiyat (Everest, 2017) adlı yapıta önceki haftanın sayfa yazısında kısaca değinmiş, kitaptan söz etmeyi aralıklarla sürdüreceğimi belirtmiştim…
Gerek Anday’ın farklı yıllara yayılan olağanüstü birikiminin, gerekse seçkiyi hazırlayan Armağan’ın büyük emeğinin yansıdığı yapıta hakkını teslim etmenin edebiyat kamuoyu için değerbilirlik olacağını belirterek gireyim söze.
Yalçın Armağan, Anday’ın “edebiyat” odaklı yazılarını toplamakla çok yararlı bir iş yapmış. Çünkü Anday’ın önceki kitaplarına bir nedenle girmemiş kimi yazılarıyla ilk kez bu kitapta buluşuyoruz. Salt bu veri bile, söz konusu kitabın değerine vurgu getiriyor. Bu çerçevede Armağan’ın “Sunuş”taki şu sözleri, olayın ciddiyeti konusunda bizleri uyarıyor da aynı zamanda:
“…Anday’ın seçerek oluşturduğu deneme kitaplarına hem de sonrasındaki derlemelere, edebiyat yazılarının önemli kısmının alınmadığı ve bu yazıların elinizdeki seçkiye kadar yeniden dolaşıma giremediği görülüyor.” (s.14) Bu arada Anday’ın, “estetik ölçütleri önceleyen bir eleştirel tavra sahip çıka(n)” tutumuna vurgu yapan Armağan, onda “roman eleştirisinin öne çıktığı”nı söyleyip şunları ekliyor ayrıca:
“İlk yazılarından itibaren romanla ilgili teorik denebilecek meseleler üzerine yazan Anday, sonrasında da roman sorunlarına değinmeye devam ediyor. Anday’ın şair kimliğinin yanı sıra -çoğu zaman ihmal edilse de- romancı olduğu anımsanırsa bu yazıların kendi yapıtları açısından önemine de işaret etmek gerekir.” (s.17)
Bu giriş ardından kendi romanı Raziye’ye dönük bir eleştiriden kalkarak âdeta kuramsal bir geliştirim sunduğuna tanıklık yapıyoruz Melih Cevdet Anday’ın. Bu bağlamda söyledikleriyse fragment anlamında “yaratıcı yazarlık” açısından âdeta derse dönüşüyor denebilir.
Şunları söz konusu bölümden alıntılıyorum:
“Raziye adlı romanım için, ilk basıldığında bir eleştiri yazan eleştirmen dostlarımdan biri, romanda öyküyü anlatan genç adamın, o anlatı biçemini (üslubunu) beceremeyeceği üzerinde durmuştu.”
“Üzerinde eskiden beri durduğum önemli bir konudur bu. Romancının hiç sezilmediği bir roman düşünülebilir mi? Romancı nereye gizlenebilir romanda?..”
“Hangi önlemi alırsa alsın, romancının biçemi, öyküleme süresince kendini sürekli belli edecektir. Çünkü doğa ile değil, sanatla karşı karşıyayız.”
“Ama bundan ötürü öykünün kendiliğindenliğinin bozulması, romanın gerçekliğinin yitmesini sonuçlamaz hiç de. Öyle ki, romancının her yerde hazır ve nazır olduğu anlatış biçiminde de, biz romancıyı unutur, onun kişileri ile baş başa kalırız. Başka bir deyişle, başarılı romanlarda okur gizler romancıyı. / Okurda gerçeklik izlenimi uyandırmada, bu anlatım yöntemlerinin hangisi daha başarılı olur? Dahası, okurda gerçeklik duygusu uyandırmak zorunlu mudur? Şunu da sorabiliriz: Öykü mü, yoksa öyküleme midir burada önemli olan?”
“Sanıyorum ki, bizde öykülemeden çok, öykü üzerinde durulmaktadır. Bu tutumdan ötürü olacak, romancılarımız işledikleri olayları biçemden daha önemli görüyorlar. Oysa anlatımın bir araç değil, kendi başına bir varlık olduğu nicedir konuşuluyor. Hatta sözcükler…” (ss.144, 145, 148)
Melih Cevdet Anday, bu sözleri, 1980 sonrası olarak adlandırabileceğimiz kuşak yazarlarının henüz ortaya çıkmadığı bir evrede, neredeyse kırk yıl önce söylüyor…
Günümüzde yaratıcı yazarlık bağlamında bu düzeye bile ulaşamayanlar bulunduğunu göz önüne aldığımızda, Melih Cevdet Anday’ın bugünkü geleceğimizi, geçmişimizde de somut biçimde nasıl ortaya koyduğunu görebiliyoruz bir biçimde…
Melih Cevdet’ Anday’dan alıntılarla “Yaratıcı Yazarlık Dersleri”ni önümüzdeki haftalarda da sürdüreceğim…
Ama siz siz olun, yola yeni çıktınız, yazma konusunda da kararlıysanız eğer, bu yapıtı edinin mutlaka, sonra da satır satır okuyun lütfen…