YARATICI YAZARLIK: M.S.Aslankara; Yaratıcılığın Ön Adımı; Düşünmeyi Bilmek…

Yaratıcılığın Ön Adımı; Düşünmeyi Bilmek…
M.Sadık Aslankara
(10.8.2017 YAZISIDIR.)

Yaratıcı yazarlık konusunda düşünce üretenler arasında başı çekenlerden biri de Zehra İpşiroğlu. Onun, doğrudan alana yönelik deneysel çalışmalarıyla bunların üzerine kurarak ürettiği sonuçları paylaştığı kitapların yanında yine doğrudan alana özgülendiği kestirilebilecek düşünme eylemiyle alımlamayı sorgulayan yapıtlarının da bir o kadar altını çizmek gerekiyor.

“Boyutları ve Çeşitleri”yle ayrı kitaplar halinde “Yazın”, “Tiyatro”, “Resim” sanatlarına özgüleyerek alabildiğine deştiği “alımlama” üzerinde ayrıca durmak zorunlu zaten. Özellikle yazın sanatındaki alımlama, genç yazarlar açısından önemli. Ne ki şimdilik bu üç kitabın künyesini vermekle yetineyim. Her üçü de Papirüs Yayınevince basılmış olan kitapların ilki Anne Nazan İpşiroğlu’nun: Alımlama Boyutları ve Çeşitlemeleri 1 / Resim (2000). Öteki ikisi Zehra İpşiroğlu’nun: Alımlama Boyutları ve Çeşitlemeleri 2 / Yazın (2001), Alımlama Boyutları ve Çeşitlemeleri 3 / Tiyatro (2004).

Ama gelin Zehra İpşiroğlu’nun çok can alıcı bir yapıtına yer açalım biz bu yazıda: Düşünmeyi Öğrenme ve Öğretme (Afa, 1989; Düşünme Korkusu adıyla dördüncü basım; Papirüs, 2002).

İpşiroğlu, özgün örnekler eşliğinde deneylerle de pekiştirerek görüşlerini paylaşıyor. Sözgelimi şöyle diyor İpşiroğlu:

“Evet, düşünmeye alışmamış bir toplumda, düşünmeyi öğrenme ve öğretme kolay değil. Yıllar yılı bilgi aktarmacılığı ve ezberciliğe alışmış olan öğrencilere, okudukları bir şiir, öykü vb. üzerine kendi düşünceleri sorulduğunda şaşkına dönüyorlar. Düşünmeyi bilmediklerinden, önemini ve gerekliliğini de kavramamış olduklarından, işi hemen basit bir alışverişe dönüştürüp onların adına düşünen birilerini buluyorlar. Böylece her dönem çoğunluğu yönlendiren birkaç ‘düşünen’ çıkıyor, onların anlattıkları dinleniyor, notları ezberleniyor, düşünceleri benimseniyor. Bu ‘düşünenler’ üniversite öğretiminin sanıldığı kadar umutsuz olmadığını gösteriyorsa da, ezbercilik geleneği büyük çoğunlukta sürdürüyor etkisini.”

İpşiroğlu, babası Mazhar Şevket İpşiroğlu’nun şu sözünü anımsatıyor bize: “Ben ne hocayım ne de bilim adamı, sadece düşünmeye çalışıyorum.” (1989, ss. 13, 14)

Zehra İpşiroğlu, düşünmenin önündeki olumsuzlukları önlemede şu öneriyi getiriyor:

“Bu engelleri aşabilmenin tek yolu, daha ilk ders yılında öğrenciye tartışmanın düşünsel bir etkinlik olduğunu öğretmektir. Düşünsel etkinlik sürekliliği olan, bitmeyen bir etkinliktir. Yenme yenilme diye bir şey yoktur düşünsel etkinlikte, aşamalar vardır. Önemli olan kişinin kendi üstünlüğünü kanıtlaması değil, düşüncenin aydınlığa çıkartılmasıdır. Ortaya atılan bir

düşünce, bir diğeri tarafından geliştirilir, bir başkası ona başka bir açıdan yaklaşarak yeni bir boyut katar…” (s.56)

Özdemir İnce’nin pek çok kez yinelediği bir sözünü anmanın sırası galiba: “İnsan beyni bir salgı bezi değildir, insan beyni bir aküye benzer, boşaldıkça doldurmanız gerekir. Tıpkı otomobil aküsü gibi.” (Aydınlık, 21.8.2012)

Buna Ahmet Cemal’ın şu sözlerini de ekleyebiliriz:

“…İletişim fakültelerinde öğrencilere kamera kullanımı konusunda bilgi aktarılırken bir kamera teknik açıdan ne kadar gelişmiş olursa olsun, sonucun yalnızca o kameradan bakan gözün eğitilmişliği oranında başarılı olabileceğinin söylenip söylenmediği de sorulabilir.” (Cumhuriyet, 14.10.2011)

Ahmet Cemal gibi yine bu yakınlarda yitirdiğimiz, dünyanın parmak ısırarak büyük hayranlıkla izlediği İranlı kadın matematikçi Meryem Mizrakhani’nin şu düşüncesini paylaşmak da yararlı olacak:

“Bu işte en büyük ödül ‘hah buldum’ dediğim andır. Bu şuna benziyor. Bir tepenin en üzerindesiniz ve aşağıda her şeyi çok net olarak görüyorsunuz… Matematikle uğraşmak bana şöyle geliyor: Çok uzun bir yürüyüşe çıkmışsınız ama ne yolun ucu belli ne de gideceğiniz patika. Nerede sonlanacağı da belli değil… Elimde hiç bir zaman sonuçlara ulaşmak için kesin bir reçete yoktu. İşte bu nedenle araştırma yapmak çekici olduğu kadar zorlayıcı ve bana meydan okuyan uğraştı. Bu bir cangıl içinde kaybolmaya benziyor. Elinizdeki tüm bilgileri kullanarak yolunuzu bulmaya çabalıyorsunuz, ama şansınız varsa çıkış yolunu buluyorsunuz.” (Herkese Bilim Teknoloji, sayı 69, 21 Temmuz 2017)

Düşünmeyi bilen biri, Zehra İpşiroğlu’na katılmakta sakınca görmeyecektir herhalde:

“Kişisel olarak bana her zaman güç insanlar ve okuyucusu az olan zor anlaşılır kitaplar çok çekici gelmiştir. Güçlükleri yenerek, kimsenin kolay kolay göremediği yeni bir dünyayı bulgulama tutkusu mu, yoksa erişilemeyecek olanı elde etmek isteği mi bilmiyorum.” (s.76)

O halde yaratıcı yazarlık için atılacak ilk adım, düşünce üretebilmenin önünde engel olarak görünebilecek ne kadar çer çöp varsa ilkin bunları temizlemek olmalı!