YARATICI YAZARLIK; Şenay Eroğlu Aksoy; ‘Mektup’

Mektup
Şenay Eroğlu Aksoy
(28.6.2018 Yazısıdır)

Aşağıdaki satırlar, Şenay Eroğlu Aksoy’un Gece Çığırtkanları (YKY, 2015) adlı yapıtında yer alan, “Onat Kutlar’a…” sunduğu “Mektup” adlı öyküsünden alıntılanmıştır.

 

“Sizden kalanları derledim zihnimde. Öykülerinizi sevdim; bir fotoğrafınız vardı, ne zaman arama motorlarına yazsam adınızı, o çıkardı karşıma. Öykülerinizi okur, sonra ona bakardım. Ne güzel gülermişsiniz, ben görmedim. En çok kâğıda eğik başınızı usul usul kaldırırken görmek isterdim sizi, masa başında, elleriniz öykülere dolaşık. Sesiniz… Onu hayal bile edemem. Ses; varlığı anla sınırlı, tarihsiz, öncesi sonrası olmayan, kendinden sonrakilere kalmayan. Merak ediyorum, öykülerinize giren kuşların sesini taşır mıydı ıslığınız? Söyleyin, memnun musunuz gelişime? Sizden sonra diye başlayan cümleler ne çok kuruluyor, değil mi? Ben hiç sizden sonra demeyeceğim, çünkü dünya hep keder yüklüydü anladığım kadarıyla. Ya insanlar, kavurucu duyarsızlıklar… Sizin yanınız en iyisi. Oysa hiç görmemiştik birbirimizi bundan önce, tanışıklığımız Bahar İsyancıdır’la olmuştu. Sonra sonra öğrendim, senaryo da yazmışsınız ama o öyküler yok mu? Biliyor musunuz ben de çok duygusalım, keder böyle il(i)klerine mi işler herkesin? Geçenlerde bir sokak satıcısı çaldı kapımı, açtım. Dakikalarca boş söz, konuştu konuştu. Ayaklarının dibinde duran siyah çantadaydı uğruna dil döktüğü, dinleyemedim onu. Sonra birden fotokopiyle çoğaltılmış fotoğrafınızı çıkardı cebinden, şaşırdım. Yerde duran çanta fotoğrafınızla doluydu. Sol eline yığdığı topluiğnelerden biriyle iliştiriverdi o donuk halinizi; etime. Öylece kaldım, sonra tanımadığım bu adama sarılıp hıçkırıklara boğuldum. Anlamadım kim göndermişti onu ya da nereden biliyordu beni, sizi? O gidince kapıyı kapattım yorgun. (…) Kapı önü satıcısı her gün geliyor, kim bilir kaç kişinin fotokopiyle çoğaltılmış fotoğrafını iliştiriyor etime. O gidince elimi gezdiriyordum göğsümde. Kimler yoktu ki orada kimler, bir bilseniz. Zaten boz bulanık bir akılla yaşarken, bitmeyen sis ve fotoğraflar iyice yorgun düşürdü beni. Sahi siz öldünüz, ben de öldüm. Neden özlüyorum sizi hâlâ bu kadar? Bu yalnız ve güzel ülkede benim düş mevsimimi de bir tabuta koydular, ağustos sıcağında kokmasın diye hemen gömdüler. Ama yine de biliyorum: Yarın her zaman güzeldir.

“Çokbilmiş gevezelerden kaçarken arapsaçına döndü içimdeki dil, sözcüklerinize sığındım. Kurduğunuz dünyaya girdim, bozmadım, döküp dağıtmadım gezinirken, gösterdiklerinizi gördüm. Ahşap evlerin sofalarında yürüdüm, aynalara baktım tarazlanan vişneçürüğünü görmek için, ağır gürültülerle yaklaşan ormanın sesini duydum. Kapalı kapıları açtım, kendim için baktım. İçinize sızmış Antep, o kapalı kapıların ardında, bunu buldum. Kül Kuşları’na vurulup bambaşka bir kurmacaya taşıdım öykünüzü, bir de ben söylemek istedim adınızı uzak mavi göğe bakarak. Billur bir sesten dinleyebilmek için Kül Kuşları’nı, günlerce bir kuyrukta beklettim kurmacadaki dostlarımı. Kalbinizin aylası şavkımış İshak’a. Sahi, siz o öyküleri yazarken yirmili yaşlarda mıydınız?”

Bugünlerde de güzel öyküler yazılıyor elbet, İshak öylece duruyor yerinde. Öyküleriniz zamanı çelmeledi, yüzyıllar sonrasına kalır mı, bilmem. Yazı dediğimiz büyülü oyunun zamanla kapışması böyle işte. Tüm teoremlerin dışında, hâlâ bilinmez. Yoksa bir düşünsenize, ölçüp biçip yüzyıllar sonrasına kalmanın formülünü bulurdu insanoğlu. Gılgamış’tan bu yana aradığımız hep o. Hem size bir şey itiraf edeyim mi, bence asıl büyülü olan, kestirememek yazdıklarınızın ömrünü. Nice çoksatan yazar sus pus oluyor iş bu konuya gelince. Avcının iyisi uçanı vurur. İyi öykücü, akıp giden zamanın ritmine onu durdurmadan kalem uydurandır. Siz bunu gencecik yaşlarda sezgilerinizle bulmuştunuz, değil mi?”

(ss.83, 84, 85)

 

Öykü sanatına yönelik “Yaratıcı Yazarlık” bağlamında alınabilecek yukarıdaki satırlar, Şenay Eroğlu Aksoy’un Gece Çığırtkanları (YKY, 2015) adlı yapıtından alıntılanmış; yazarının ve Yapı Kredi Yayınlarının hoşgörüsüne sığınılarak aktarılmıştır.