Bir Proje Olarak “Pera’nın Zamanı”…

09 Kasım 2016 tarihinde tiyatrodergisi.com.tr için yazılmıştır.


Altıdan Sonra Tiyatro, yalnız mevsim içinde değil dışında da yılın tümünü tiyatroya, tiyatro odaklı etkinliklere ayıran, kıpır kıpır oyun dağarıyla tam zamanlı tiyatro yapan, ayrıca bunu yoğun zamanlı-yoğun kıvamlı kılan, hem yatay olarak tiyatroyu sevdirmeye hem de derinlemesine dalışla tiyatro sanatında alabildiğine uçlara ulaşmaya çalışan, deneysel olanla da ilişkilenmekten geri durmayan bir topluluk. Bütün bunları, azımsanmayacak sayıda, ama sonuçta bir merkez-çekirdek kadroyla sırtlandığı söylenebilir grubun.

Görebildiğim, sezebildiğimce tam-yoğun zamanlı tiyatro eylemi sürdüren böylesi topluluk sayısı, işini asal olarak tiyatro sanatıyla sınırlandıran, bu nedenle sahneleyeceği oyunu içselleştirip üretme çabası sergileyen gruplara oranla çok daha az. Altıdan Sonra Tiyatro, GalataPerform, İkincikat vb. aklıma geliverenler…

O zaman bu yönde etkinlik gerçekleştiren topluluklar, bir biçimde sanatın zorunlu paydasına dayalı tiyatral gerçekliği eğilimleri, olanakları yönünde bükümlendirmekten kendilerini alamıyor.

İşte Altıdan Sonra Tiyatro’nun yeni gösterisine, daha doğrusu projesine bakarken bunları düşünce süzgecine vurup kabaca gözden geçirmekten alamadım kendimi. Gülhan Kadim, Seda Özen Yürük, Selen Orcan, Selin Girit, Yaman Ömer Erzurumlu metinlerinden Yaman Ömer Erzurumlu’nun yönettiği “Pera’nın Zamanı” adlı oyun, bu bağlamda proje temelinde ayağa kaldırılmış bir çalışma…

Bir otelde kat görevlisi olan iki karşılayıcının aracılığıyla, gizemli tutulan bir şarkıcının seslendirdiği dokunaklı ezgiler eşliğinde birbiri içinden geçen skeçlere dayalı dört bölümden oluşan oyun, bu iki görevlinin yönlendirmesiyle seyirciyi, âdeta otel sakinlerinin kaldığı odaların birer gizli tanığı konumunda dört farklı dünyayla buluşturmaya çalışıyor.

Bir Tiyatro Oyununda Ortaya Çıkan “Projelenmiş” Yüz…
Tiyatroda bu sanatının gereksinirliklerini birebir yansıtan, içselleştirilerek zorunluluk bağıyla sıkılanmış olan, sonuçta sergilenmesi kaçınılmaz hale gelen oyunlarla, kendi kozasında kendini büyütme güdüsünden uzak farklı öngörülere dayalı yaklaşımlarla yapılandırılan herhangi proje oyununu tiyatro sanatının kefesinde eşitleyebilmenin olanaklı olduğunu düşünmüyorum doğrusu.

Tiyatroda doğaçlama gibisinden bir form da ortadayken, kendiliğindenliği bir zorunluluk bağlamında almanın olanağı yok elbette. Ne var ki sanatı yapılandırırken farklı süreçlerin olaya dâhil olması ne anlama gelir bunun üzerinde de düşünmek gerekmez mi?

Proje koordinatörlüğünü Can Erol ile Gülhan Kadim’in yaptığı, kostüm tasarımı Seda Özen Yürük, işitsel tasarımı Onur Kahraman, teknik tasarımı İhsan Dehmen tarafından üstlenilip Kumbaracı 50Pera Palace Hotel Jumeirah işbirliğiyle gerçekleştirilen “Pera’nın Zamanı”, bizi bir otelin konukluğuna çağırıyor denebilir kabaca. Ancak söz konusu otel 1892’de kurulan Pera Palace Hotel olunca durum değişiyor tabii. Nitekim bunun bilincindeki topluluk otelin bu yanını, Agahta Christie, Ernest Hemingway, Greta Garbo, Pierre Loti gibi ünlü konuklarını da anarak özellikle öne çıkarıyor.

Oteldeki karşılayıcı “Bellboy”larda Erkan Kortan ile İhsan Dehmen ikilisinin, Şarkıcı’da Aslı Can Kortan’ın seyirciyi eylemlilikle dıştan içe yönlendirip enikonu gizemle örtüştürerek iç dolambaçlara sürüklediği bir çalışma bu. Her üçünün de bu görevi ustalıkla yerine getirdiğini söyleyeyim. İç odalarda ise Hakan Emre Ünal’ın, Seyfi Erol’un, Merve Öztoprak Kantarcı’nın (ya da Seda Yürük’ün), Aziz Caner İnan ile Özer Arslan’ın otel konaklayanı olarak sunduğu oyunlar, seyirciyi bunlarla buluşturup sonra yeniden dışa atarak döngüselliğini sürdürüyor.

Teknik açıdan aksamasız işleyen bu girdap çalışma, sonuçta bizi yüz yirmi beş yıllık bir otelin geçmişine götürüyor götürmesine, ancak sunulan öykülerin tümü için bunu söyleyebilmek zor yine de. Bunun nedeni, bu metinlerin ilginç olmayı kendilerine yeterli görmesi ne yazık ki. Bu arada seyirciden doğrudan katılımcılık beklenmiyor, ne var ki röntgenci tutuma sırt dönmesi bile sağlanamıyor izleyicinin.

Bu veriler, “Pera’nın Zamanı” ile Altıdan Sonra Tiyatro’nun, öncekilerine benzer biçimde farklı bir çalışma çıkarırken bunun, Batıda sıklıkla örneklerine rastlanan müze drama gibi âdeta bir yaratıcı drama çalışmasıyla otel dramaya dönüştüğü gözleniyor.

Otel Dramadan İstanbul Dramasına…
Özellikle Anadolu’dan, taşradan ya da dışarıdan gelip İstanbul’da soluklanacaklar için bulunmaz bir deneyim fırsatı sunduğu dile getirilebilir yine de “Pera’nın Zamanı”nın. Bir çalım da olsa tarihi bir mekânda, seyirciye geçmişten gelen kimi gizlerin aktarılmasıyla duygudaşlık kurulurken otelle yaşanabilecek özdeşleyim duygusunun kışkırtılması sıradan iş değil çünkü. Bu yüzden topluluğun tam bir kavrayıcılık eşliğinde seyirciyi peşinde sürükleyerek onları bir tarih-zaman tünelinden geçirmeyi başardığı ortada.

Bu olgu tiyatro sanatının verili nitelikleriyle tam çakışma göstermeyebilir. Ancak Altıdan Sonra Tiyatro, altına imza attığı proje ile geniş bir seyirci yelpazesini hiç değilse tiyatro sanatı çevresinde kümelendiriyor. Gerçekten seyirci, tiyatro dürbünü içinde yol alırken bir otel dramasının iç çeperlerine tutunup turizm dokusu üzerinde tarihsel oluntular arasında geziniyor, derken bir geçmiş zaman İstanbul’unun içinde yüzmeye koyuluyor farklı olarak.

Evet evet, bir İstanbul rüyası bu… Özellikle taşradan İstanbul’a gelenler, önceden biletlerini alarak İstanbul’da farklı bir deneyim yaşama olanağı, farklı tat fırsatı yakalayabilir kendileri için. (www.kumbaraci50.com  / 212. 2435051)