SAYFA YAZISI; BİR ‘YARALI HAYVAN’ OLARAK ÖYKÜ…

BİR “YARALI HAYVAN” OLARAK ÖYKÜ

M.Sadık Aslankara
(18.04.2024 YAZISIDIR.)

Sabahattin Kudret Aksal (1920-1993), şair, oyun yazarı, öykücü olarak yazınımızda görece sıra dışı sayabileceğimiz önemli bir imza aslında. Ne ki şiirleri, oyunları kadar öyküleriyle de kendini gösterdiği halde daha çok tiyatromuzda yarattığı yenilikçi havayla dikkati çekip ilgi topluyor, bu ilgiyi canlılıkla a sürdürüyor ayrıca.

Yaralı Hayvan (Varlık, 1956), Sabahattin Kudret Aksal’ın Gazoz Ağacı (1954) ardından yayımladığı ikinci, aynı zamanda son öykü kitabı. O halde onu, yukarıda vurguladığım çerçevede en çok şiiriyle, bundan da fazla, özellikle tiyatromuzda edindiği özgün yerle tanıyoruz diyebiliriz pekâlâ.

Bu iki öykü kitabından sonra öyküye dönmeyişine üzülmemek elde değil kuşkusuz. Çünkü öyküleriyle, 1950’lerde hele Feyyaz Kayacan (1919-1993), Özcan Ergüder (1929-2014) gibi imzalarla birlikte aynı dönemde yüksek soyutlayımına, yer yer uyumsuz metinler eşliğindeki parlak dönüştürümlerine karşın öyküyü sürdürmeyişine üzülmez misiniz Sabahattin Kudret Aksal’ın?

Onun, öykü yazımını kurcaladığı, yazılan öyküyle bunu yazmak için didinen öykü kişisinin sürüklediği bir öyküsü var. Kitaba da adını veren “Yaralı Hayvan”, üzerinde durmak istediğim öyküsü.

Karlı kış günü yaşlı biri, elinde bavulu, konaklamak üzere otele gelmiştir. Kendisi dışında geceleyeni bulunmayan otelde Kâtipten dokuz numaralı odayı isteyip yerleşir, otelin hizmetlisi Hüseyin’le Kâtip, otel müşterisini şaşkınlık içinde ağırlamaya girişir. Bu arada hiçbir dergide henüz öyküsü yayımlanmadığı halde yazma hevesindeki Kâtip, karşılarında izledikleri bu tuhaf durumun iyi bir öykü gereci olduğunu düşünüp yazmaya karar verir.

Görüldüğü üzere öyküde üç kişi var; oteldeki konuk, otelin kâtibi, otel konuklarına hizmet etmekle görevli Hüseyin. Yazar, “yüksek okulun son sınıfında olup” sınavlara hazırlanırken otel kâtipliği yapan “edebiyat heveslisi” delikanlının açıktan tasarladığı düşünceyle çatıştırarak yapılandırıyor öyküyü.

 “Her gün sayısız hikâyeler düşün(en), sayısız hikâyeler yaşa(yan)” Kâtip, heyecanlıdır. “Aradığım hikâye ayağıma geldi. Bundan iyi hikâye olur mu? Hikâye bu adam. Hikâyenin ta kendisi. Bir hikâye kişisi,” diye düşünür.

Şu satırları birlikte okuyalım öyküden:

“Hikâyesini yazmıya başlamak istiyordu artık. Masanın gözünden bir deste kâğıt çıkardı, cebinden de kalemini, ilk cümleyi düşünmiye koyuldu. Kâğıdın karşısında elinde kalem, belki bir saatten fazla öylece düşündü durdu.” “Kurmuştu işte hikâyesini. (…) Ama işini bitirmiş saymıyordu kendisini.  Biraz eski hikâye biçimlerine bağlıydı da ondan. (…) Bir hikâyenin hikâye sayılması için belirli, kandırıcı, sağlam bir konu olması gerekmez miydi? (…) Düşünüyor, bulduklarını beğenmiyordu.”

Sabahattin Kudret Aksal, “Yaralı Hayvan”daki öykü evreninde olgunun kendisiyle bundan kalkarak öykü yazıcısının yaklaşımını önüne çekip bunları birbirleri içinden geçirerek öyküsünü kaleme alıyor.

Hiç kuşku yok ki hemen her öykücü, yaşantısal kimi olgular karşısında böylesi duygular yaşamış, yaşadıklarından kalkarak bunun öyküsünü yazmak istemiş, hatta buna benzer öyküler kaleme almış ya da bu yönde eğilim sergilemiş olmalıdır.

Yukarıda tanıttığım “Yaralı Hayvan” aracılığıyla üzerinde asıl durmak istediğim öykü yazımında öykücülerimizin eğilimleri yönünde neler söyleyebiliriz, buna değgin notlar çıkarmak, bu notların ışığında, örneklerden kalkarak koşulların el verdiği oranda son çeyrek yüzyılın öykü verimindeki eğilimler yönünde bir grafiğe ulaşabilmek.

Biraz daha açayım.

1990 Kuşağı öykücülerinden söz ettiğimizde bunun ardılı, yandaşı bağlamında alacağımız ya da o yılların öykücüleri arasında saysak da bu kuşak üyelerinin etkimesi dışında kaldığı görüşünü taşıyacağımız öykücüler yelpazesi, bütün halindeki eğilimleri, yönelimleri bize ne söyler acaba?

Söz konusu kuşak öykücülüğü üzerine, kimi örneklerden hareketle ulaşılan çıktılar üzerinde duran azımsanmayacak yayın olduğunu biliyoruz.

Bu çalışmayla yapmak istediğim yirmi beş yıllık örneklerden kalkarak sıra dışı sayılabilecek öykü verimlerini dayanak yapıp öykücülüğümüzün son çeyrek yüzyılını yansıtacağı bir öykü eğilim-yönelim grafiğine ulaşabilmek.

Bunun için öykü kitaplığımın sergenlerini boşalttım, 2024’ten geriye sayışla 1999’a dek açılıp yayılan bir yelpazede bugüne dek okuduğum, yüzlerce yazarın yaklaşık iki bin dolayındaki öykü kitabını amacım doğrultusunda salt bu açıdan elden geçirdim.

Önümüzdeki haftadan başlayacağım, sonraki haftalara da yayılacak bir dizi yazıyla, yaptığım bu çalışmayı paylaşmayı hedefliyorum.

Böylelikle 1999’dan başlayıp 2024’e uzanan çeyrek yüzyıl boyunca, her bir yıla dağılmış halde farklı örneklerden kalkarak öykücülüğümüzün son çeyrek yüzyılına değgin bir grafik elde etmeye çabalayacağım.

Söz konusu çalışmadan bir sonuç çıksa bile bu, istenilen hedefe koşut bir veri olabilecek midir yoksa hedefini bulmayan sonuçlar elde etmeye mi evrilecektir çalışma, şimdiden bir şeyler söylemek erken elbette.

Evet, 1999, 2000, 2001, 2002… yirmi beş yılı böyle akıtacağız tek tek.

Sabahattin Kudret Aksal’ın öyküsünde, tutku içinde öyküyü yazmak isteyen Kâtibe göre otele inen konuk, “bir yaralı hayvan gibi” inine dönmüştür.

Yazar bize, bir sahne kişisinin eylem mantığıyla, sinemanın görsel kurgu akışına dayalı yaklaşımla öyküyü yazmak isteyen kişinin bakışıyla, üstelik bir Velasquez tablosuyla özdeşleşecek biçimde bunun sunumuna yönelirken “öykü içinde öykü” olarak alınması da olası anlatının.

Bakalım nasıl bir sonuca ulaşacağız bu yazılarda, birlikte göreceğiz. Merak ederseniz bana eşlik edeceksiniz demektir. O halde bekleyeceğim.