SAYFA YAZISI: M.S.Aslankara; Yazınsal Kaygıdan Yazarlık Kaygısına…

Yazınsal Kaygıdan Yazarlık Kaygısına
M.Sadık Aslankara
(26.4.2018 YAZISIDIR.)

Yazınsal kaygıyı bilmeyen yok, sanırım yazarlık sürecinde yaşanan kaygı da pek çok yazarın enikonu yaşadığı bir duygu durumu…

Yazınsal kaygının estetik temelde ortaya çıktığı, mükemmeli ortaya koyma çabası biçiminde kendini gösterip ağırlığını duyurduğu söylenebilir. Ama yazarlık kaygısı, böyle bir aşamaya gelinmeden çok önce bireyin yazar olabilme doğrultusunda sergilediği çabayla tutkunun iç dünyasında yol açtığı karmaşık duygularla, çatışmalar kökeninde ortaya çıkıyor. Bunun psikolojik bir kaygıya karşılık geldiği açık öyleyse.

Yazınsal kaygı, herhangi yazarın yazarlık kaygısını aşıp da kendini yazar olarak gerçekleştirdiği kanısına vardığında yüzleşip yaşamaya koyulduğu bir kaygı. Her yazarın bunu bir estetik sorunsal olarak yaşadığı öngörülebilir o halde. Üstelik aşılmaksızın yazarın bunu ölümüne dek sürdüreceği, yaşadığı sürece kendisiyle at başı gidecek bir estetik kaygı olarak âdeta Demokles’in kılıcı gibi bunu hep ensesinde duyacağını kestirebiliriz.

Ama yazarlık kaygısı çok daha başka yerlerden geliyor, kişiyi kıskıvrak bağlıyor ne yazık ki. Yazar olma kararlılığındaki kişi yazıyor evet, yoğun emekle çalışıyor, peki ortaya çıkıp da “ben yazarım” diyebilecek mi, gerçekten bir “yazar” olarak kendini gerçekleştirebilecek mi? İşte yazarlık kaygısı bu noktada kendini gösteriyor.

Bu doğrultuda özellikle öykücülerle aramızda oluşan bağlardan kalkarak, ilk öykü kitabı yayımlama isteği tutkuya dönüşmüş yazarlarda, böyle olmasa da bu yönde hazırlananlarda veya ilk kitaplarını yayımlayanlarda bu kaygıyı somut biçimde gözlediğimi söyleyebilirim.

“Bana Gelen Mektuplar”da yayımladığım, bunu yayımladığım için incinmemesini dilediğim genç yazar Çağnam Erkmen’in yaşadığı yazarlık kaygısını kaleme aldığı kısacık mektuptaki satırlardan daha iyi ne anlatabilir?

Bu yönde özellikle genç öykücülerden pek çok ileti aldığımı, iç döküşlerinde derin bir sancının izleriyle karşılaştığımı, hatta bu satırların sitemler, serzenişlerle örülü olduğunu söyleyebilirim.

Kaldı ki bu türdeki kaygıları görece aşmış olması beklenebilecek, ilk kitapları sonrasında daha başka kitaplar da yayımlamış, öykü dünyasında tanınırlık kazanmış yazarların da kaygılar yaşadığı, değerli öykücü kardeşim Zafer Doruk’un satırlarından da açıkça anlaşılıyor.

Yalnız öykücüler de değil üstelik. “Yazar olarak kabul görebilmek” amacıyla olağanüstü çaba gösteren hemen herkes yazar olabilmenin derin kaygısıyla boğuşuyor, bununla becelleşiyor.

Her yazarın bu yoldan geçtiği öne sürülebilir elbette. Ancak kişisel gözlemim, yazma dürtüsüyle eyleminin özellikle 1980 sonrasında büyük artış göstermesiyle bu doğrultuda büyük sıkıntılar yaşandığı söylenebilir bana göre. Başlangıçta anı, aile tarihi, sözlü tarih anlatısı vb. türlerde başlayan yazarlık tutkusunun sonraları öykü, roman yazmaya evrildiği görülüyor. Aynı oranda ciddi bir yazarlık kaygısının da bunlara eşlik ettiğini söylemenin gereği yok, çünkü bu doğrultuda pek çok veriden söz edilebilir.

Demek ki yazarlık kaygısını hesaba katmamak olanaksız.

İşte tam bu noktada psikolog arkadaşım Nur Yaşar’la yaptığımız söyleşilerin buralara dek uzanıp yazarlık kaygısına geldiğini eklesem yeridir. Yakın zamanda “Geliştirilmiş Yazarlık Atölyesi” çalışmalarımda buna da ayrıca yer açacağım bilinsin isterim. Ayrıca Nur Yaşar’ın yürüteceği çalışmalara da katılabileceğim gibi ileriki haftaların birinde “Konuk Sayfa Yazısı”nda Nur Yaşar’ın “yazarlık kaygısı” üzerine kaleme alacağı bir denemesiyle de sizleri buluşturacağımı şimdiden müjdeleyebilirim.

Ajans Press’in verileriyle 2017 yılında basılı kâğıt halinde yayımlanan kitap sayısı, 2016’ya oranla yüzde on daha artarak 58.000’e ulaşmış bulunuyor. Bu toplamın yüzde doksanı, yuvarlamayla 52.000’i Türkçe. Kolayca tahmin edilebileceği gibi bu rakamın da büyük bölümünü eğitim yayınlarıyla çocuk-genç yayınları oluşturuyor. Ancak kurmaca sayısını da küçümsememek gerekiyor. Çünkü toplamda yüzde on beşi aşıyor edebiyat türü.

Yani yuvarlamayla dile getirecek olursak geçen yıl toplam 7.500 kadar şiir, öykü, roman vb. kurmaca edebiyat ürünü yayımlanmış bulunuyor. Bu rakamın yüzde onu da ilk kitaplardan oluşuyor. O halde salt 2017 içinde öykü-roman 750 kadar yazarın ilk kitabını yayımladığını söylemek olası. Kesin olmamakla birlikte bunların dört yüz elli-beş yüz kadarının roman, yüz-yüz elli kadarının öykü olduğunu söyleyebilirim kendi izlenimlerime dayanarak.

Bu kadar çok yazarın, ilk kitabını yayımladığı için yazarlık kaygısını aştığı öne sürülebilir mi peki? Bu mümkün mü?

Önümüzdeki haftalarda da bu konuyu tartışmayı sürdürelim istiyorum.