DURAĞAN BİR HAYATIN ORTASINDA…
M.Sadık Aslankara
(02.03.2023 YAZISIDIR.)
Kanaldan kanala, siteden siteye geçip haberden habere koşuyor, büyük, sonsuz bir acıyla kıvrandığımız halde gözümüz kulağımızı, aklımız ruhumuzu yaşananlardan bir türlü ayıramıyoruz.
Çünkü her görüntüde biz varız; enkaz altında kalan biz, çıkan, kurtarılan biz, yardım eden, yardım alan biz, soğukta donan, çorba dağıtan biz. Belli ki bu duygudaşlığı, toplumca altında kaldığımız o sonsuz acının gergefinde bir kez daha yaşamaya yükümlü görüyoruz kendimizi, yeni bir empati deneyimi oluyor bu aynı zamanda bizim için. Bedeli ağır bir ders; asla unutulamayacak, kuşaktan kuşağa geçip her seferinde yeniden yaşanacak bir acı.
Yaşam dondu bir anda, evet öyle oldu, el-ayak dondu, ses-soluk dondu, daha öteye gitmeden söyleyelim, kanımız dondu, her şey ama her şey o anda, ânın içinde kaldı.
Bir fosilleşme hali, bir anda tarihin derinliklerine gömüldük, yaşarken o ânın içine hapsolup fosilleştik, böylelikle bir anda sanki yaşantı ânından kopup da geçmişe ışınlandık, geçmişten bir tarih tabakasını yansıtan fosil yığınında yer bulduk belki.
Böylelikle zaman-uzam dışı bir hayatın ortasında kalakaldık öylece. Çıksak çıkamadık, gitsek gidemedik, ölsek ölemedik.
Şimdi yavaş yavaş uyanacağız, hangi zamanda uyanacağımızı bilemesek de, bu felçli halimizi atlatmak için çalışacağız. Bu arada tabii konuşma-yürüme temrinleri, çevremizi, nesneleri yeniden tanıma-tanımlama sonra yerli yerine oturtma çalışmaları.
Ama ne’ce düzelirsek düzelelim, eski halimize dönemeyeceğiz yine de. Çünkü bir kez derindondurucuya girdikten sonra, buradan eskisinin çözülmüş haliyle bile çıkamayacağımızı biliyoruz artık. Çünkü o anla bu an arasında sanki bin yıl varmışçasına farklı dünyaların insanları olduk, kimiz, neyiz bunu ne kadar anladık, bilmiyoruz.
Pörsüyüp parça parça döküldüğümüzü biliyoruz her birimiz, ovunup iplik iplik çözüldüğümüzü, bu yüzden felçli beynimizle, bütün ağrılarından sürekli uyuşturucu alarak kurtulup ayakta ancak durabildiğimizi görüyoruz, böyle biri olarak da hayatın ortasında kalakalmışız.
Bu hayat, avcımız oldu, acıların kahırların avladığı birer güçsüz varlığız, kimsiz, kimsesiz. Nece dayanabilirsek, onca varız işte.
Örtüsüz kalan yüzümüzle, birbirimizle dayanışabildiğimiz sürece duyup yaşayabileceğimiz, felçten ötürü dumura uğrayan beynimizin yavaş yavaş çözülmeye koyulduğu süreçte biz bizeyiz.
Tek tesellimiz belki de bu; biz bize olabilmek.
İyi ki öyleyiz.