Fethi Naci’nin Ardından…
M.Sadık Aslankara
(19.7.2018 YAZISIDIR.)
Gerek Nurullah Ataç gerekse Fethi Naci, yazınımız için başlı başına birer armağan bana göre.
Kimi örneklerden kalkarak bunun nedenleri üzerinde durmak istiyorum kısa notlar hâlinde.
Edebiyatımızda, bu alanın sınırları içinde yetişen eleştirmenler ister istemez yazınsal bağlamda mayalanmaya yol açıp yazarlarımızın kendi iç dünyalarında farklı dönüşümler yaşamasına önayak oluyor. İkinci Yeni şiir hareketiyle 1950 Öykücü Kuşağı yazınsal bir laboratuvarın denekleri olarak alındığında eleştirmenlerin bu anlamda ne denli büyük önem taşıdığı çok daha derinden kavranabilir.
“İkinci Yeni”nin ad babası Muzaffer İlhan Erdost bir şair elbette, ne ki eleştirmen de aynı zamanda. Ama İkinci Yeni, aldığı eleştirel desteğe bakarak söylersek, son derece verimli bir manzara çiziyor. Eleştiri alanında kalem oynatan ne denli yazar varsa, dönem boyunca kendilerini âdeta buna seferber ediyor neredeyse.
Birinci Yeni ya da Garip hareketi başta olmak üzere 1940’lardan ölene dek edebiyatımıza kazandırdığı dil, kavrayış zenginliğiyle, şiirimizin önünü açan geniş ufukluluğuyla Nurullah Ataç’ın adını anmak zorunlu. Gerçekten ona, tek başına kurumsal bir nitelik yüklemeyi olanaklı kılıyor bu verimler toplamı.
Sonrasında Memet Fuat’tan Hüseyin Cöntürk’e, Asım Bezirci’den Mehmet H.Doğan’a, Füsun Akatlı’ya, Doğan Hızlan’dan Konur Ertop’a, daha kimlere kimlere pek çok adın İkinci Yeni’nin şairlerine katkılar sağladığı asla göz ardı edilmemeli!
Fethi Naci’nin ilk eleştiri yazısını da Behçet Necatigil şiiri üzerine kaleme almış olması da bir rastlantı sayılmamalı.
Özetle İkinci Yeni, şiirdeki büyüklüğüne, ciddi bir kalabalık oluşturan bu eleştirmenlerin katkısıyla ulaşmıştır biraz da, bu bir olgusal gerçeklik olarak öylece önümüzde duruyor çünkü. Bu yargı 1950 Öykücü Kuşağı için de pekâlâ öne sürülebilir. Öyle ya, yukarıda adlarını andığım eleştirmenlerin tümü İkinci Yeni için olduğu kadar 1950 Öykücü Kuşağı için de gerçekten ciddi katkı sağlamıştır denebilir.
Öte yandan İkinci Yeni için Pazar Postası, 1950 Öykücü Kuşağı için a dergisinin doğrudan eleştiriyle içlidışlı oluşunun da bunu destekleyen veri bağlamında alınmasında bir sakınca olmasa gerek.
Yine aynı yıllarda kendisine ciddi yer bulmuş, edebiyatımızda giderek köklü geleneğe dönüşmüş, ancak eleştirisizlik nedeniyle dönüşüme dayalı atılım gösteremeyip durağan kalmış bir grup daha var 50’lerde: Köy Enstitülü Kuşak.
Öteki iki kuşak da kendi içinden eleştirmen çıkarabildiği halde Köy Enstitülü Kuşak, bu işi ciddiye alan eleştirmen katkısından ne yazık ki uzak kalmış görünüyor, bugünden bakıldığında böyle bir öne sürüş getirmek pekâlâ olası. Nitekim bu işe girişenler, yazınsal eleştirinin gerekleri yönünde davranmak yerine konu aldıkları yazar, şair için kitle iletişimine ya da yapıta dönük tanıtım olgusu bağlamında yazılar kaleme almış bu nedenle üzerinde durulan yazarlar da bundan gereğince yararlanamamıştır.
Yazınımızın iki değerli denemeci-eleştirmeni Sabahattin Eyuboğlu’yla Vedat Günyol, Köy Enstitüleriyle onca haşır neşir olmalarına karşın bu gençlere kıyamamaktan gelen tutumla, ayrıca o günkü koşullarda ve belki de o aşamada bunun yeterli olacağını öngördükleri için, bu kuşağın çok değerli yazarlarıyla şairlerini dönüştürücü etkiyle yönlendirmeyi büyük olasılıkla bilerek göz ardı etmişler, sonuçta eleştirel bir başarı gösterememişlerdir bana göre.
Aynı dönemde yazınımızda sarmal biçimde ortaya çıkan, farklı türlerde ürün vermekle birlikte yazınsal yaratı bağlamında ortak paydaya sahip bu üç kuşakla eleştiri yazını-eleştirmen ilişkisi görüldüğü gibi, yazınsal varlığın dayanağı olarak önemli bir işlev taşımıştır sürekli.
Adlarını andığım anamadığım bütün eleştirmenler, yazınsal katkılarını aynı tarihlerde ortaya çıkan söz konusu üç farklı kuşak için ortaya koymuş, her şair yazar bundan yararlanmış, ancak bu eleştirel katkı hiçbir zaman kitlesel boyuta, toplumsal bir hareketlenme düzeyine ulaşamamıştır.
İki ad dışında: Nurullah Ataç, Fethi Naci.
Bu ikisi boşuna “efsane eleştirmen” payesi kazanmış değil öyleyse.
Gerçekten de, Nurullah Ataç, Fethi Naci, bu ikisi hemen her şairle yazarın, acaba benim için ne yazmış, diyerek merakla izlediği imzalar oluyor hep. Bunun üstelik yazıya geçmiş anımsanmayacak belgesi de var, dergilerden kitaplardan yansıyan.
Sözgelimi özgünlük ortaya koyabilmiş imza olarak Hulki Aktunç, Fethi Naci’nin kendisi için tek satır yazmış olmamasından söz ederken bunu vurguluyor bir bakıma. Daha pek çok imza tarafından bunun böyle açıkça dile getirilmiş olması, bu ikisinin yazınımızda birer yetke olarak alındığını da ortaya koyuyor hiç kuşkusuz.
Evet, eleştirimizin iki efsane adıydı onlar: Nurullah Ataç, Fethi Naci…
Ölümünün onuncu yıldönümünde, hiç kimseler onu anmaya kalkmasa da bu gerçeği hiç kimsenin değiştiremeyeceğini söylemekten kendimi alamıyorum şuracıkta.
İster anın, ister unutmuş görünün, ama şunu bilin; Fethi Naci, yazınımızda bir efsane ad olarak kalacak hep!