Yaratıcı Dramanın Modern Tiyatrodaki Anlam Çağrışımları Üzerine

YARATICI DRAMANIN MODERN TİYATRODAKİ ANLAM ÇAĞRIŞIMLARI ÜZERİNE

M.Sadık Aslankara

Tiyatro sanatından söz açıldığında, bunu saltık anlamda yalnız “oyunculuk sanatı”na indirgeyenlerin değil, görüşlerini bütünsel kavrayışla aktaranların da, gerek düşünce gerekse eylem bağlamında “yaratıcı drama”ya hak ettiği yeri bir türlü veremediği seziliyor nedense.

Bunu nereden mi çıkarıyorum?

Tiyatro sanatının üretimi içinde yer alanlarla yaratıcı drama alanında çalışanlar arasında gözle görülecek biçimde kendini ele veren ayrılığa, ötesinde kopukluğa bakarak…

Gerçekten de dışardan bakıldığında, tiyatrocuların yaratıcı dramaya yaklaşımının kabaca şöyle olduğu anlaşılıyor sanki: Tiyatro bir sanattır, buna taraf olan kişi sanatçıdır, yaratıcı drama ise dramanın yalnızca “teknik” olarak, üstelik eğitim amacıyla kullanılışından öteye geçmeyen bir zanaattır, kalıptır.

Bunu, tiyatro yapanların hiçbirinden bu biçimiyle duymuş değilim aslında. Hele tiyatrobilimcilerden böylesine bir sezinletme bile gelmiş değil kulağıma. Ama nedense tiyatro yapanların, belki daha çok da oyuncuların bu biçimde değilse bile, buna yakın düşündükleri, kimi davranışlarına, tutumlarına bakıldığında yaratıcı dramayı, tiyatro sanatının kullanabileceği yöntem olmaktan uzak buldukları sezilebiliyor doğrusu.

Buna karşılık yaratıcı dramayı, saltık anlamda neredeyse tekniğe indirgemiş görünen eğitimbilimciler demeyeyim, ama öğretmenlerle eğitmenlerin bulunmadığı da düşünülmemeli! Diyeceğim bunlarda gözlemlediğim tutumun da tiyatro oyuncularınınkinden pek farklı olmadığı. Tiyatro oyuncuları, sözümona “sanat dışı” bir alana itmiyorlar mı yaratıcı dramayı işin başında, eğitimciler de (eğitimbilimciler değil) bununla örtüşen bir davranış sergiliyor işte. Gerçekten onlara göre de bir teknik yalnızca, biraz daha ileri gederek söyleyecek olursak eğitimde bir yöntem, o kadar.

İşin ilginç yanı şu ki, alana özgülenmiş yayınlar da bunu bu yönde kışkırtıyor denebilir. Gerçi dünyanın öteki dillerinde yaratıcı drama alanında verimlenmiş kitapları okuduğumu söyleyemem, ama özellikle son on beş yıl içinde, “yaratıcı drama” konusunda Türkçede yayımlanmış kitapların tümünü değilse de çok büyük bölümünü okuduğumu belirteyim. İşte bu kitapların yaratıcı dramayı, daha çok bir eğitim tekniği olarak aldığı, ama bu arada tiyatro sanatıyla aralarında kurulabilecek bağlara neredeyse hiç değinilmediği öne sürülebilir.

Tiyatroyla drama arasında kurulabilecek kuramsal ilişkiden söz etmiyorum bir tek. Bu, sanatla eleştiri arasındaki ilişkiden söz açmak olurdu yalnız, oysa ben doğrudan yazın sanatıyla yazınsal eleştiri arasında kurulabilecek eylemsel ilişkilenişin özüne de getirmek istiyorum sözü. Yani tiyatro sanatıyla yaratıcı drama arasındaki alansal zorunlulukla gereksinirliğe, buluşup örtüşmeye…

Bir başka ilginç nokta da şu: Tiyatro sanatı odaklı kuramsal ya da eylemsel kitaplarda da, yaratıcı drama, tiyatro sanatçılarını hiç ilgilendirmezmiş gibi bir yaklaşım yansıtılıyor sanki. Dilerim, benimki boşuna kaygıdır, öyle de kalır yalnızca…

Ne var ki uzaktan uzağa bir sırt dönmüşlük görülmüyor da değil bu ikisi arasında.

Özetle söylersek, şu son yıllarda tiyatro sanatını yaratıcı dramayla ilişkilendiren bir iki cılız yazı dışında bu konuyla neredeyse hiç ilgilenilmediği, yaratıcı dramanın da, görece en azından şimdilik eğitimbilimcilerle tiyatrobilimciler arasında ilgi oluşturduğu, konunun da bu yolla yaygınlık kazandığı söylenebilir pekâlâ.

Bir olumsuz yaklaşım daha söz konusu bana göre alanda. Bir biçimde yaratıcı drama eğitimi alanların, daha doğru söyleyişle tam anlamıyla da almayıp ucundan kıyısından çalışmalara bulaşarak alanda kendilerine yer açanların ancak malumatfuruşlarda gözlenebilecek cüretkârlıkla, densizlikle, fütursuzlukla yaratıcı dramayı tecimsel etkinliğe dönüştürme tehlikesi…

Nitekim yaratıcı dramanın, kitlesel anlamda daha çok bu insanlar aracılığıyla somutlaşması, onların yaptığı biçimde uygulanacağı kanısının yayılması, özel, resmi kimi okullarla okulöncesi eğitim kuruluşlarında, gerekleri yerine getirilmeden biz yaptık oldu havasında gerçekleştirilen yaratıcı drama çalışmalarıyla halkın önüne çıkılması, ülkemizde çocuk tiyatrosu adına yola koyulan kimilerinin yaptıklarını anımsatıyor, bu insanların sergilediği olumsuz tablonun bir benzerini ortaya koyuyor kanımca.

Bizde çeyrek yüzyılı aşkın bir süre önce Ankara’da İnci San’ın çabalarıyla, belki de doğrudan kendi bireysel arayışlarıyla başlayan, ama kendi toplumsal yapımızla örtüşerek, bu yanıyla oldukça özgün sayabileceğimiz bir düzlem üzerinde gelişen, günümüzde gerek bilim gerekse sanat temelindeki yapılandırmalarla şu birkaç on yıl içinde, yanılmıyorsam eğer, dünyanın bir başka yerinde görülemeyecek yoğunlukta, debide aşama göstermiş olan yaratıcı drama çalışmaları, yine hâlâ açık arayla Ankara’nın öncülüğünde sürdürülüyor. İki bilimci kuruluş AÜ Eğitim Bilimleri Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Anabilim Dalı ile AÜ Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü, alana yönelik kuramsal, uygulamalı çalışmalarıyla bu doğrultuda ana omurgayı oluştururken iki sivil yapılanma örneği olarak Çağdaş Drama Derneği ile Oluşum Drama Enstitüsü, bu enstitüyle iç içe saymamız gereken Oluşum Drama Atölyesi, Oluşum Tiyatro bu alanda yaratılan sinerjiyi yükseltiyor.

Deneysel tiyatro çalışmalarında İstanbul, tartışmasız biçimde öncülüğünü nasıl sürdürüyorsa Ankara da yaratıcı drama alanındaki öncülüğünü işte böyle sürdürüyor bence. Ankara’nın bu öncülüğüne, yaratıcı drama alanında verimlenen kitap yayıncılığındaki öncülüğü de eklenmeli derim kendi payıma.

Öyle ya salt Oluşum Drama Enstitüsü’nce yayımlanmış yedi kitap var alana kazandırılan. İlkin bunların adlarını anayım: Türkiye 1.Drama Liderleri Buluşması (1999 [?]), Dramaya Çok Yönlü Bakış (2001), İlköğretimde Drama ve Tiyatro (2002), Drama ve Müze Pedagojisi (2002), Okulöncesinde Drama ve Tiyatro (2003), Drama Liderliği (2004), Dramada Arayışlar (2005).

Bir de Çağdaş Drama Derneği’nin yayına hazırladığı kitaplar var. Bunların yayıncısı, alana gönül veren biri olarak Eren Tıraş’ın sorumluluğunda yine Ankara’da kurulu bir yayınevi: Naturel Yayıncılık.

Çağdaş Drama Derneğince düzenlenip Naturel Yayınevi tarafından basılan kitapları da ekleyeyim listeye: Prof.Dr.İnci San’a Armağan / Yaratıcı Drama /1895-1995 Yazılar (Yayına Hazırlayan: H.Ömer Adıgüzel, 2002), Drama ve Öğretim Bilgisi (Yayına Hazırlayan: İnci San, ikinci basım, 2003), VII.Uluslararası Eğitimde Yaratıcı Drama Semineri (Yayına Hazırlayan: İnci San, 2003), Süreçsel Drama, Tiyatro Sporu, ve Dramada ‘Zaman’ (Yayına Hazırlayan: H.Ömer Adıgüzel, 2005), Forum Tiyatro / Devinim-Drama (Yayına Hazırlayan: H.Ömer Adıgüzel, 2005).

Önümüzdeki aylarda yine H.Ömer Adıgüzel tarafından yayına hazırlanarak Naturel Yayıncılık tarafından yayımlanacak iki kitap daha var: Drama / Uluslararası Eğitimde Yaratıcı Drama Semineri Notları 2001, Eğitimde Yaratıcı Drama.

Yukarıda adlarını verdiğim bir düzine kitabın yanında iki de dergiden söz edeyim: “Oluşum”, “Yaratıcı Drama Dergisi”.

“Oluşum” bir “iç bülten” olarak yayımlanıyor. Üç ayda bir çıkan derginin elimde Nisan-Temmuz 2004’te yayımlanmış 26-27. sayıları var. Sekizinci yıl denildiğine göre demek ki 1996’da yayımlanmaya başlamış “Oluşum”.

“Yaratıcı Drama Dergisi” ise çiçeği burnunda, “hakemli” bir dergi. Nitekim ilk sayısı Yaz 2006’da, geçtiğimiz aylarda çıkmış.

Yukarıda adlarını andığım kitaplar üzerinde Tiyatro Tiyatro’nun önümüzdeki sayısında duracağım. Bu yazıda, yaratıcı dramanın modern tiyatro bağlamındaki anlam çağrışımları üzerinde durayım istiyorum ben daha çok.

Bunun için şu bir avuç kitaptan ikisini öne çekiyorum özellikle: Forum Tiyatro / Devinim-Drama, Süreçsel Drama, Tiyatro Sporu, ve Dramada ‘Zaman’.

Luciano Iogna, Forum Tiyatro / Devinim-Drama’da yer alan “Yabancılaşma ve Kuralsızlık (Anomi)” başlıklı bildirisinde şöyle diyor:

“Sanatçılar olarak topluma yaratıcı bir ayna tutma sorumluluğumuz olduğunu düşünüyorum, böylece toplum kendisini farklı açılardan görebilir –ve sanatçının aynasından gördüğü yansımanın sonucunda, umut ederim ki kendini daha iyiye doğru değiştirir.” “Bu süreç, gerçekliğin provası adını alır.” (16, 17)

Erik Szauder de andığım kitapta “Yabancılaştırma ve Drama/Tiyatro” üst başlığı altında “Anlayış Sarmalı” “ana not konuşması”nda şunları dile getiriyor:

“Dramatik hareketler her zaman somut, fiziksel, ‘burada ve şimdi’ (yaşanan) olaylardır. Eğer somut bir şekli yoksa, ne kadar derin olursa olsun, bu sadece bir düşünce, bir fikir olur; (ancak) belirli bir dramatik hareket gene de bir düşüncenin özü olarak hareket etmelidir, yoksa anlamdan, önemden yoksun hale gelir.”

“Modern tiyatro tarzları -performanslar, okuyucu tiyatroları, forum tiyatroları vs.- seyircileri oyunla etkileşim kurmaya davet ederek oyuncu ve seyirci arasındaki iletişimsel daireyi yakınlaştırmayı amaçlar… Tabiatı gereği drama eğitimi bunu gerçekleştirir. Drama eğitiminde oyuncular ve seyirciler arasındaki etkileşim sürecin ayrılamaz, birleşmiş bir özelliğidir. Başka türlüsü olamaz, çünkü oyuncu ve seyircinin rolleri birbiri içine nüfuz eder. (…) İleriye giderken sürekli önceki basamaklarımıza atıfta bulunarak ve böyle yaparak kazandığımız bilginin üzerine yenilerini ekleyerek, sadece su yüzüne çıkan konulara dair anlayışımızı derinleştirmiyoruz, ayrıca bunları anlamak için bir yolculuğa çıktığımızı da fark ediyoruz.”

“Drama eğitimi, eğitimdeki (.) ideolojik metodolojik eğilimlerle olan savaşında, (ve mümkünse genelde) bir şeyi anlamanın, onun hakkında soru sorabilmek anlamına geldiğine ve bir cevabı sorgulamanın engellemek amacıyla değil daha (gelişmiş) bir anlayışa sahip olmak için yapıldığına dair katılımcıların farkındalıklarını artırmaya çalışır.” “Tiyatro ve drama, sembolleri yaratma (sürecinde) dünyayı anlama ve geliştirme mücadelemizde bize yardım eden sanat şekilleridir.” (13, 14, 15)

Şimdi çok daha başka bir yanı üzerinde durmak istiyorum yaratıcı dramanın modern tiyatrodaki işlevselliğine değgin. Alman Renate Breiting, Süreçsel Drama, Tiyatro Sporu, ve Dramada ‘Zaman’ adlı kitapta yer alan, kendi deneyiminden yola çıkarak “Tiyatro ve Okul” konusunu ele aldığı bildirisinde ilkin şu saptamayı getiriyor:

“…Berlin’deki okullar için tiyatro projesinin hayata geçirilmesine öncülük ediyorum. (…) Ülkenin ve Berlin’imizin hızla iyi yönde değişmesi kesinlikle bu olaya bağlıdır. // …Son yıllarda ne yazık ki tiyatrolar kapanmak zorunda bırakıldı ve şimdi de hâlâ tek çatı altında bir araya gelerek ayakta kalmaya çalışan ve kapanan tiyatrolar söz konusu.…/ Kamusal para yardımı gitgide düşüyor, yakında daha büyük kısıtlama tehditleri bekleniyor.” (1)

Ardından şu değerlendirmeyi yapıyor Breiting:

“1997’de geliştirdiğim TUSCH-(Tiyatro ve Okul) Projesi fikri okullar ve tiyatrolar arasında bir işbirliğinin kurulmasına dayanmaktadır: Okullar ve tiyatrolar kendi bireysel gerçeklerine uygun bir biçimde bir araya gelerek, ortak çalıştırmanın gerektirdiği biçim ve incelikler doğrultusunda gelişirler. (…) Her iki taraf arasında duyumsal bir temas oluşmalıdır! / Her iki taraf bu ortaklıkta rotasyon yoluyla gençleri tiyatroya yönlendirerek yeni bakış açıları edinmeleri için onları yüreklendirmeli.” (1, 2)

“Tiyatro ve okul arasındaki işbirliği içinde tiyatro farklı bir yüzeyde kavranır. Bunun anlamı, tiyatroların özel sanatsal yaratı biçimlerine, sanata bir aracı olmaktan başka toplumsal gelişmeleri ve bunların etkilerini yansıtan tarih, mimari vs gibi somut bir alan olarak da bakmaktır. / Tiyatro, sanatsal, kültürel ve bilimsel yönleri sayesinde kurumsal yaşam alanını da temsil eder. TUSCH öğrencileri bunu tiyatro içinde (deneyleyebilirler).” (7)

Alıntılar aktararak andığım son iki kitap, modern tiyatro ile yaratıcı drama arasındaki anlamsal örtüşme bağlamında önemli bir dipnot oluşturuyor bana göre. Çünkü yalnız oyunculuk sanatı ya da seyirciliğin geliştirimi yönünde değil, tiyatro sanatının, şu son çeyrek yüzyıl içinde yitirdiği konumunu yeniden kazanması için de düşünce üretmeye girişiyor.

Oysa bizde, tiyatro sanatı ile yaratıcı drama arasında kurulan sınırlı ilişki düzleminin dışına çıkıp da rahat bir soluk alamıyor bir türlü söz konusu alanlar.

Sonuçta tiyatrocular da, yaratıcı dramacılar da birbirini seyrederek, hatta birbirlerine değerek, ama asla birbirlerinden yararlanmaya kalkmadan, ötesinde buna gönül indirmeye bile gerek görmeden tiyatro sanatımızın erozyona uğratılmasına bilerek ya da bilmeyerek göz yumuyorlar.

Bizler de bu erozyonun seyircisi olarak mı kalacağız peki?