KONUK SAYFA YAZISI: Adnan Binyazar; BİLİM GAYYASI

Bilim Gayyası…

Adnan Binyazar

(Aşağıdaki satırlar, Adnan Binyazar’ın, Cumhuriyet gazetesinin 19 Nisan 2019 tarihli sayısında yayımlanan yazısından aktarılmıştır.)

 

“Almanya’da çocuk yazınının önemli bir adı olan Erich Kastner(‘in),  Uçan Sınıf  (Can Yayınları) adlı romanında öğrencinin öğretmen algısına yer vererek, bu yöntemi benimsediği görülüyor:

Öğretmen kesinlikle değişime açık olmalıdır. Yoksa öğrenciler erkenden yataklarına yatar, derslerini de kasetten dinlerlerdi. Yo, hayır, insan olan öğretmenlere ihtiyacımız var, iki bacaklı konserve kutularına değil! Bizi değiştirmek istiyorlarsa, önce kendileri gelişmek zorunda olan öğretmenlere ihtiyacımız var.’

“Çağdaş romanın öncülerinden Michel Butor’un Dereceler (Yapı Kredi Yayınları) adlı romanında öğretmen-öğrenci arasında gelişen kavram açıklamasında bunun örneğiyle karşılaşıyoruz:

Öğretmen sorar, ‘Çok şey bilen biri için çoğu zaman bilim kuyusu gibi bir adam denir.’ Bir öğrenciye yönelerek ‘Bu deyimi kim açıklayabilir bana, siz, ne diyorsunuz’ diye sorar, kendisi açıklamayı sürdürür: ‘Kuyu ne demek? Su almaya gittiğimiz yer demek. Maden kuyusu ne demek? İçinde kömürü, madenleri, yer yuvarlağının derinliklerinde saklı tüm metalleri aradığımız yer. O halde bilim kuyusu, bize bilimi sağlayan, gereksindiğimiz bilgileri sağlayan kimse demek. Ama dikkat edin Rabelais bilim kuyusu demiyor, bilim gayyası diyor. O zaman bu gayya sözcüğü ne demek?’

Öğrenci: ‘Çok derin bir şey, dağda bir delik ya da denizin dibinde bir çukur.’

Öğretmen, ‘Evet doğru, dibine dokunamadığımız bir çukur, bir mağara, bir kuyu, yani kapasitesini ölçemediğimiz bir derinlik, tükenmez bir kaynak, yani Rabelais için bu küçük mağaraların, değerli madenlerin uyuduğu yeraltının iç derinliklerinin tükenmez oluşu gibi…’ der.

Bu metin, düşüncenin, kavramlar açıklanarak belirgin kılındığına iyi bir örnektir. Kuyu, somut verilerle betimleniyor. Gayya ise ‘yeraltının iç derinlikleri’ söz kalıbıyla soyut algılara yol açıyor.”

 

(Yukarıdaki satırlar, Adnan Binyazar’ın, Cumhuriyet gazetesinin 19 Nisan 2019 tarihli sayısında yayımlanan yazısından alıntılanmış, yazarın ve gazetenin hoşgörüsüne sığınılarak aktarılmıştır.)